Bayan anneannenin çiftliğinde | Anıl Ceren Altunkanat

Ağustos 22, 2022

Bayan anneannenin çiftliğinde | Anıl Ceren Altunkanat

“Belki de tam o anda, aslında eski olan, yeni bir şey başlamıştı.”

Yaz nereden baksanız bir macera; harfleri bile kıpır kıpır. Ama her macera neşeli başlamaz. Hatta çoğu zaman en büyük maceranın başında en büyük korkularla, bilinmezlerle yüzleşmek gerekir. İşin aslı, macerayı kıymetli kılan da budur. Ürkerek adım attığımız mekânlarda, korkumuza karşın sürdürdüğümüz anlarda doğar serüven. Gönülsüz çıktığımız bir yolculukta, zorunluluktan kabul ettiğimiz bir misafirlikte doğar bazen. Bazen de bir kitapta. Ama her zaman kalpte başlar macera; korkularla, alışılmadık olanla yüzleşmeye hazır kalpte.

Martha, Mikkel ve Mats. Üç kardeşin yazı aldıkları kötü haberle kışa döner. Anneleri yurtdışında bir trafik kazası geçirmiştir, o hastaneden çıkana dek hiç tanımadıkları “Bayan Anneanne”nin çiftliğinde kalmak zorundalardır. Bu kadarla kalsa iyi… Çiftliğe vardıklarında anneannelerinin tahmin ettiklerinden çok daha ters bir kadın olduğunu, evin ise tam bir mahrumiyet bölgesi olduğunu – yol yok, internet yok, telefon yok, televizyon yok… yok ki yok – keşfederler. Ama aslında bu, büyük bir maceranın başlangıcıdır. Anneannenin dirençli yalnızlığında, alıştıkları yaşam konforunun yokluğunda üç kardeş – özellikle de Martha – yeni keşiflere çıkar. Her keşif kendi içlerinde tanımadıkları bir yere dokunur, korkularıyla yüzleştikleri her yolculuk kalplerine açılır. 

“Yukarıdan olanları izleyen Martha, birden kardeşlerini ne kadar sevdiğini hissetti. Evet, henüz dünyayı tamamen anlayamayacak kadar küçüklerdi. Ama herkesin iyiliğini istedikleri kesindi, hem insanları, hem hayvanların. Bu yüzden, başları belaya girecek olsa da, ellerinden geleni yapıyorlardı.”

Kuzeyde Bir Yaz üç kardeşin anneanneleriyle, kırsal yaşam ve doğayla tanışmasının hikâyesini anlatıyor. Bu hikâyeyi çoğunlukla Martha’nın düşünceleri aracılığıyla öğreniyoruz; Martha on düşünen, iki konuşan çocuklardan biri – bence çoğumuz bu konuda Martha’yı örnek almalıyız. 

“(…) bilmediği bir şeye karşı yine özlem duydu. Bu özlemin daima, güzelliğin verdiği dayanılmaz mutluluk sırasında ortaya çıktığını artık biliyordu. Geceleri dışarıda hiçbir şey yapmadan öylece oturmak ve izleyip dinlemek… ‘Dünya o kadar güzel ki,’ diye düşündü, ‘bunu daha önce hiç fark etmemiştim.’”

Kuzeyde Bir Yaz dünyanın, yaşamanın, doğaya dokunmanın hazzını okura derinlemesine yansıtan bir roman. Kirsten Boie’nin en büyük başarısı bu hazzı, neşeyi, maceranın o ele avuca sığmaz coşkusunu çocuğun dünyasından ama çocuklaşmadan, basite indirgemeden anlatması. 

“Okuldan eve dönerken geçtiği parkta, ağaçlar çiçek açmaya başlamış ve ilkbahar kokusu dolmuştu burnuna. Birden o kadar mutlu olmuştu ki. Her zaman aynı yolu kullandığı halde, daha önce hiç böyle hissetmemişti. O anda hemen bir şey olması gerektiğini düşünmüştü, o ilkbahar güzelliğinde herhangi bir şey. Belki içinde bir şeyler patlayabilirdi, içindeki dayanılmaz mutluluk onu illa ki bir yere ulaştıracaktı. Bu öyle büyük bir mutluluktu ki, nasıl dayanacağını bilememişti!”

Yazmadan geçersem kitaba büyük haksızlık olur: Kuzeyde Bir Yaz doğanın rant uğruna nasıl satışa çıkarıldığını, bu işin aktörlerinin nasıl da acımasız ve yırtıcı olabileceğini; bunun karşısında durmanın, doğamızı korumak için vermek zorunda kaldığımız savaşın ne kadar çetin olabileceğini de çok berrak biçimde gösteriyor. Ama burada, neredeyse her ağacın, her yeşilin satışa çıkarıldığı; her su kaynağının betona, baraja, ıslaha boğulduğu bu topraklarda biz bunu en kötü şekilde öğrendik. Ve her gün yeniden öğreniyoruz. Değil mi?

“Yetişkinler de küçük çocuklar gibi mahcup olabilirler mi? Şüphesiz olabilirler. Sadece, zamanla, mahcup olmamış gibi davranmayı öğrenmişlerdir.” 

Kaynak: Kuzeyde Bir Yaz, Kirsten Boie, çeviren Aylin Gergin, Günışığı Kitaplığı

edebiyathaber.net (22 Ağustos 2022)

Yorum yapın