“Atatürk’ün İstanbul’da bulunduğu bir gece sarayda şarkı söylerken masada Nazım Hikmet’in adı geçer… Gazi, “Bu şair kimselere benzemiyor” diyerek Nazım’ın şiirlerini kendi ağzından dinlemek istediğini söyler ve derhal masaya getirilmesini emreder. Saatler gece yarısını çoktan geçmiştir. Anadolu yakasında oturmakta olan Nazım’ın kapısı Kadıköy Polis Merkezi’nden gelen memurlar tarafından çalınır. Pijamalarıyla kapıyı açan Nazım, polisleri karşısında görünce önce korkuya kapılır ancak meseleyi öğrenince bu korku yerini kızgınlığa bırakır. Kapıya gelen polisler Hikmet’e, Gazi’nin kendisini şiirlerini dinlemek için Dolmabahçe Sarayı’na davet ettiğini ve onu götürmek için geldiklerini söylerler. Nazım bütün nezaketiyle Mustafa Kemal’in davetini ileten memurlara “Paşa’ya benden selam söyleyin. Ben Eftalya değilim. Bu saatte masasına beni değil Deniz Kızı Eftalya’yı çağırsın” diyerek teklifi reddeder.
Atatürk de, şairin bu tavrı karşısında “Aferin çocuğa, şair dediğin işte böyle olmalı” der…” (Nâzım Hikmet’in Atatürk’ün Davetini “Ben Deniz Kızı Eftalya Değilim” Diyerek Reddettiği İddiası – Malumatfuruş (malumatfurus.org) .
Bu çok yaygın olarak anlatılan ve hemen herkesin doğruluğuna inandığı bir anekdot. Zekeriya Sertel, Yıldız Sertel, Hıfzı Topuz, Mina Urgan gibi yazarlar bu anekdotun çeşitli versiyonlarına anılarında yer vermişler.
Nâzım Hikmet bu dedikoduyu kesin bir dille yalanlamış ama anekdot çok sevildiğinden olsa gerek kulak asan olmamış. Tabii burada Nâzım Hikmet’i överken çok önemli bir sanatçıyı da günümüzün tabiri ile “gömmek” de söz konusu. Bu durum Nâzım Hikmet’in de dikkatini çekmiş ki anekdotu yalanlarken “‘Deniz Kızı Eftalya’ sözüne gelince, devrinin ünlü bir sanatçısı olmalı kadın. Böyle birini küçültücü ve incitici bir söz de bana yakışmaz zaten” demeyi de ihmal etmemiş. (Orhan Karaveli, “Tanıdığım Nazım Hikmet” (Pergamon yay.)
Deniz Kızı Eftalya Alaturka müziğimizin büyük isimlerinden ama onu bu anekdot haricinde pek tanımıyoruz. Deniz Kızı Eftalya, gerçek adıyla Atanasia Yeorgiadu Işılay, 1887’de İstanbul’da doğmuş 15 Mart 1939’da yine İstanbul’da vefat etmiş. Sanatçının doğum tarihi bile tartışmalı. 1891, hatta 1894 tarihleri bile söyleniyor. Hangi tarihte doğmuş olursa olsun çok genç yaşta kaybettiğimiz kesin.
Babası Jandarma zabiti Yorgaki Efendi’nin müziğe düşkünlüğü nedeniyle çok küçük yaşlarda şarkı söylemeye başlamış. Takma adının önüne “Deniz Kızı” lakabını alması da Boğaziçi’ndeki ünlü mehtap sefalarında sandalda şarkı söylemesi ile olmuş. Babasının, konuklarına saz çaldığı zamanlarda şarkılar söyleyerek müzik yaşamına başlayan Eftalya, mehtap gecelerinde tanınıdıktan sonra hızla ün kazanmış. Önemli bestecilerimizden Kemanî Sadi Işılay ile evlendikten sonra da ününü perçinlemiş, Safiye Ayla ile birlikte Alaturka’nın en büyük adlarından olmuş. Atatürk’ün ilgisini çekmesi, sofrasında misafir edip şarkılarını dinlemesi de bu yıllarda oluyor. Sonrasında çeşitli ülkelerde ve nihayet Paris’te konser verip plak kayıt ettirmeye varan büyük bir şöhret var. Denizde başlayan şöhretin genç yaşta yine denizde bitmesi de hazin.
Deniz Kızı Eftalya’nın ismini Nâzım Hikmet’le ilgili meşhur anekdottan biliyoruz ama hayat öyküsünü ayrıntılı olarak bilmediğimiz gibi şarkılarına da aşina değiliz. Yaşarken büyük bir yıldız olarak çok sayıda plağı yayınlanmış olsa da taş plak koleksiyoncuları dışında sesine aşina olan yoktu. Ancak 1998’de Kalan Müzik bu taş plaklardan bir derleme yapıp “Kadıköylü” albümünü yayınlayınca sesini, ona ün kazandıran şarkılarını duyduk ki yazılanlardan bu zamanın kayıt teknikleri nedeniyle Eftalya’nın sesinin olduğundan çok daha ince duyulduğunu öğreniyoruz. Çok güçlü bir sesi varmış.
Yanlış anımsamıyorsan Beşir Ayazoğlu’nun Tevfik Fikret biyografisinde Boğaziçi’ndeki mehtap sefalarından söz ediliyordu. Doğrusu bu büyük sanatçının yaşam öyküsünü Boğaziçi Mehtap Sefaları hakkında anılar okuduğumdan beri merak ediyordum.
Oğuzhan Murat Öztürk “Deniz Kızı Eftalya Hayatı, Şöhreti, Maceraları” adlı monografisinde bu büyük sanatçının yaşam öyküsünü büyük ölçüde günyüzüne çıkarıyor. Büyük ölçüde diyorum çünkü günümüzden 85 yıl önce vefat etmiş bir sanatçı söz konusu. Artık onunla ilgili anılarını anlatacak hiç kimse hayatta değil. Sadece yazılı kaynaklara başvurulabilir. Oğuzhan Murat Öztürk de öyle yapmış, gazetelerde, dergilerde Eftalya Hanım’ın izini sürmüş. İlk intiba Deniz Kızı Eftalya hakkında pek de bir şey yazılmadığı. Yaşarken haberleri hemen her gün gazete ve dergileri dolduran sanatçının hayatının son yıllarında ve ölümünden sonra tam bir sükut suikasitne uğradığını anlıyoruz.
Oğuzhan Murat Öztürk’ün çalışmasının temeli, kitabın sonunda yer verdiği 1920’lerin sonunda Naci Sadullah’ın Deniz Kızı Eftalya’nın anılarını dokuz bölümlük bir tefrikada yayınlaması olmuş. Tabii ki bu anılar kitabın oluşması için yeterli olmamış. Geniş bir araştırmaya girişmiş ve acı gerçekle karşılaşmış. Sadece Nâzım Hikmet anekdotu değil Deniz Kızı Eftalya hakkında bir çok çelişen ya da uydurma bilgi daha varmış. Reşat Ekrem Koçu, Salâh Birsel gibi çok önemli adların aktardığı yanlış ya da eksik bilgiler dikkati çekici. Deniz Kızı Eftalya’nın diğer “Denizkızı” lakaplı ya da Eftalya adlı kadınlarla karıştırılması da ayrı bir öykü.
Araştırmacılar biraz da dedektif olmalıdır. Buldukları her bilgiye doğru diye atlamamalı, mutlaka başka kaynaklardan teyit etmelidir. Oğuzhan Murat Öztürk’ün çalışması bu yargıyı olumlu anlamda bir kez daha kanıtlıyor.
Oğuzhan Murat Öztürk “Deniz Kızı Eftalya Hayatı, Şöhreti, Maceraları” adlı çalışması büyük bir sanatçının, Deniz Kızı Eftalya’nın yaşam öyküsünün ortaya çıkmasını sağlarken sanatçının önemini anlamamızı da sağlıyor. 1900’lü yılların İstanbul’unun eğlence hayatıyla ilgili önemli kaynaklar sunarken Alaturka müziğin sahnedeki ve plaklardaki gelişimi hakkında da önemli bilgiler aktarıp kültür tarihimize önemli bir katkıda bulunuyor. Merakla, çok şey öğrenerek okudum.
* “Deniz Kızı Eftalya Hayatı, Şöhreti, Maceraları”, Oğuzhan Murat Öztürk, Ötüken Neşriyat, 2023.