Bu günlerde bir yazar (Sevda Müjgan) kafasını fena halde “kızlar”a takmış durumda. Sözünü ettiğimiz kızlar, kilosuyla hiçbir derdi olmayan kızlar.
Diyeceksiniz ki bütün dünya özellikle de kadınları zayıflatmak için seferber olmuşken hâlâ fazla kilosu olmak da neyin nesi? Kapıları aşındırılan ünlü diyetisyenler, neredeyse gözün erdiği her yerde boy boy diyet listeleri, haplarından çaylarına kadar sıra sıra diyet ürünleri… Artık diyet, bilinçaltımızın en karanlık noktalarına kadar sızmayı başaran sihirli bir sözcük oldu dersek belki de abartmış oluruz. Olsun, abartsak yeridir. O sihirli sözcüğü tutturan özellikle de kadınlara, vaat edilen güzellik buna değmez mi? Damla yağ olmayan vücutlar hayran bakışları üzerinde toplayıverecek. Daha ne istenir?
Bütün dünya adeta kadınları güzelleştirmek için seferber olmuş. Kadınlar da artık nankörlük etmeyip üzerlerine düşeni yapsa… Taksa takıştırsa, sürse sürüştürse… Güzel kafacığını da dünyanın hiçbir derdine yormasa… Hani şairin dediği gibi “Bir elinde cımbız/Bir elinde ayna/ Umurunda mı dünya?”
“Kadın” üzerinden yaratılan bu pazar gün günden büyürken biri der dolsun ceplerimiz paralarla, biri bakar paralar cepleri, cüzdanları terk etmekte.
Ne yapalım? Dünyanın düzeni bu. Söz söylemek bize mi düşer?
Sevda Müjgan kendisini bizlerden biri olarak görmediğinden mi nedir, dünyanın bu düzenine bir kitap dolusu söz söylemiş. Bilgisayarının tuşlarını civcivlerin arasına daldırmış. Yanlış duymadınız, civciv dedim. Civcivleri sevmeyen çocuk mu olur? Kabuğunu kırıp dünyayı selamlayan bir civcivden daha tatlı ne vardır? Hele de bir çocuksanız… Sevda Müjgan’ın okur kitlesi olarak çocukları hedeflediği düşünülürse daldığı civcivlerin arasından Mel’in kanadına yapışıp onu kitabına kahraman yapmasının nedeni kolayca anlaşılabilir. Belki kitabın kahramanı “Mel” adında bir civciv yerine “Melis” diye bir kız da olmasına olabilirdi. Ama biz yarası çok olan bir toplumuz. Dolayısıyla gocunanlarımız da çok olacaktır. Belki de yazarın gönlü bunu istememiştir. Bir bilene danışmış, çocuk edebiyatının büyük büyük büyük atası La Fontain’den feyz almıştır.
Sevda Müjgan onca civcivin arasından neden mi Mel’i seçti? Evet, doğru tahmin ettiniz. Çünkü Mel kabuğunu kırdı kıralı şişmanmış. Aslında onun şişmanlığıyla ilgili hiçbir sorunu yok. Halinden şikâyetçi değil. Kimi civcivler zayıftır, kimileri kilolu. Bu böyledir.
Gelgelelim Mel’den başka kimse onun gibi düşünmez. O, belki de aklı kıt(!) olduğu için kendisini kilosundan ötürü kusurlu görmeyi akıl edemez; ama aklı bol(!)lar hemen devreye girip Mel’e dünyayı dar etmeyi başarırlar.
Mel, “rejim” kelimesini ilk kez teyzesinden duyar. O günün hikâyesini kitaptan aktaralım:
“Teyzem bir gün bana ne dese beğenirsiniz?
––Melciğim, gel seni rejime sokalım!
Teyzemin beni sokmak istediği rejimle ilgili hiçbir düşüncem yoktu. Belki de ona güvenmeliydim. Teyzem kötülüğümü isteyecek değil! Ama yok, ben ortalığı velveleye verdim:
–– Ben oraya girmem.
Teyzem, ne yapsa beğenirsiniz? Bana katıla katıla güldü.
O zaman anlamadım ancak rejimin ne olduğunu öğrenmem uzun sürmedi. Her öğrenilenden insana hayır gelir sanmayın. Rejimin ne olduğunu öğrenmek beni mutsuz etti. Yaşamıma “rejim” sözcüğü girdikten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Benimki de pek klişe bir söz oldu. Rejimden önce, rejimden sonra. R.Ö. mutluydum. R. S. mutsuzdum.”
Annesinden tutun, konu komşuya, görünce mutlu olduğu, hoşlandığı Beç’e ve diğer arkadaşlarına kadar herkes üzerine üzerine gelirken Melcik birden kendisini, onu inciten aptal bir dünyanın ortasında buluverir. Pek incinir, kırılır ama eğilmez, bükülmez. Biz bugüne kadar keçileri inatçı bilirdik ama civcivlerin de onlardan aşağı kalmadığını Mel’den öğreneceğiz. Mel’den biz yaşı kemale erenlerin de pek çok öğrenecekleri var elbette. Gerçi pek çok yetişkin çocuk kitabı deyip geçecektir. Oysa geçmeyiverseler belki de fazla kafa yormadıkları için çoğu zaman anlayamadıkları çocukların dünyası hakkında kuşkusuz kendilerinin de düşünebilecekleri ama çok işlerinin arasında fırsat bulamadıkları için fark edemedikleri gerçekleri göreceklerdir. Ben özellikle anne babalara ve öğretmenlere de Mel’i tanımalarını öneririm. Ancak elbette önce çocuklara! Siz sevgili çocuklar, içinizde ne “Mel”ler olduğunu görüp ak ak düşüneceksiniz. Değişen yaşam şartları nedeniyle hareketsizleşen bedenlerinizin çevrenizi saran bunca abur cuburla baş edemeyeceğini sanıp karamsarlığa kapıldığınız anda emin olun Mel yüreğinize su serpecek.
Engin Akdeniz – edebiyathaber.net (29 Ocak 2014)