Söyleşi: Canan Ata
Yazar Berrak Yurdakul ile “Senin Hakkında Yedi Şey Düşündüm” adlı kitabı üzerine söyleştik.
Yazma serüveniniz nasıl başladı?
Yazmaya 2004 yılında başladım. İnsanların birbirlerini yargılamaya, sınıflandırmaya, birbirleri üzerinde tahakküm kurmaya, birbirlerini ve kendilerini aptallıkla ve zalimlikle hırpalamaya ne kadar yatkın olduğunu düşünürken ilk romanım ‘Konuşmayan Tavus Kuşu Camio’ nun hikayesi ortaya çıktı. Camio’da anlattığım olay kısaca şöyle: Bir sabah dünyadaki tüm insanlar alınlarında birer sayıyla uyanıyorlar. Tüm insanların bir sayısı var, hiç kimsenin sayısı bir başkasıyla aynı değil ve sayıların dağılımı hiçbir mantığa dayanmıyor. Mesela aynı evde oturan kişilerden biri ‘42’ gibi küçük bir sayıya sahipken, diğerinin alnında milyarlı bir sayı olabiliyor. Sayılar katiyen silinmiyor, dövme gibi kalıcılar.
Başlarına geleni anlayamadıkları için süratle kaosa ve kargaşaya sürüklenen insanlar kısa bir süre içinde tanrının onları sayıp, sınıflandırdığı neticesine varıyorlar. Bu fenomen tüm dünyanın düzenini altüst ediyor. Sayıları küçük olanlar yüksek pozisyonlara gelirken, büyük sayılıları eşleri terk ediyor, işlerinden atılıyorlar. Irkçılık tüm şiddetiyle baş gösteriyor. Tabii bir de en küçük sayıya sahip olan kişiyi aramaya başlıyorlar, çünkü onun mesih olduğu inancı ortaya çıkıyor.
Camio’nun hikayesini anlatmayı çok istedim, çünkü bence önemli olan kendi karmaşamızı, kendi gaddarlığımızı, tüm karanlık yönleriyle kendi hayatımızı -sığ, dar, sefil ve gösterişten ibaret olan hayatımızı- yani olanı anlamaktır. İnsanın hayal kurmayı bırakması ve kendi gerçek doğasını görmesi lazım. Eğer değişmek istiyorsak –ki buna mecburuz- olması gerekeni hayal etmemeli, olanla yüzleşmeliyiz. Değişimin sınırlanmış, şartlanmış ve karışık zihinlerimizle yarattığımız ideolojilerle gerçekleşemeyeceğini düşünüyorum, çünkü karışıklıktan ancak karışıklık doğar. Değişimin bizzat insan zihninde başlaması gerekiyor. Camio’da ve diğer romanlarımda hep bu konuya değindim.
Yakında yeni baskısı gelecek olan ‘Ev Yapımı Bir Paraşüt’ kitabınızdan kısaca bahseder misiniz?
Ev Yapımı Bir Paraşüt’ü 2015 yılında yazdım. Uzun yıllardır pratik yapan bir budistim. Budizmdeki zihin egzersizleri, budist psikoloji, meditasyon ve mindfulness özellikle ilgimi çeken ve üzerinde çalıştığım konular. Mindfulness sözcüğünün türkçe karşılığı tam ne olmalı bilemiyorum. ‘Farkındalık’ demek istemiyorum çünkü birçok yeni spiritüel akım tarafından çok fazla kullanıldı ve bence biraz itibarını, ağırlığını yitirdi. Bu yüzden ben ‘uyanmak’ demeyi tercih ediyorum. Ömrümüzün büyük bir bölümünü alışkanlıklarımızın içine sıkışıp kalarak, otomatikleşmiş sınırlı bir hareket repertuvarını tekrarlayarak, uyurgezer gibi bir halde geçirdiğimiz için mindfulness’a ‘uyanık kalmak’ demek bana doğru geliyor.
Neden mindfulness yani sizin tabirinizle ‘uyanık kalmak’ konusunda yazmak istediniz?
Mindfulness konusunda bir kitap yazmayı istedim, çünkü herkesin bu bilgiye erişme hakkına sahip olduğunu düşünüyorum. Bence bu katiyen basit bir konu değil. Hayati bir önem taşıyor. Kuşkusuz, yalnızca birkaç kitap okuyarak hiç kimse birdenbire konunun uzmanı olmaz, ama anlık bir uyanış, bir kavrayış bile kişiyi çok farklı bir noktaya taşıyabilir. Bir insan uykuda olduğunu, ömrünün büyük bir bölümünü robot gibi yaşadığını, bir hapishanenin içinde olduğunu bir kez görürse harekete geçmek zorundadır. Böyle bir zihinsel uyanış yaşayan kişi kendi durumuyla yüzleşir ve kendinden kaçmayı bırakmak zorunda olduğunu idrak eder. Kendini korkularla doldurduğunu, aciz, yenik, kırık ve kırgın olduğunu görebilen bir kişi suçu başkasına atmaktan; suçu dışsal olaylara, hayata veya kadere atmaktan vazgeçmeye ve kendi sorumluluğunu almak üzere harekete geçmeye hazır hale gelir.
Değişmek, büyümek ve kendini tanımak isteyen her insan eninde sonunda kendi içsel kaosuna girmek cesaretini göstermek mecburiyetindedir.
‘Uyanık Kalmak’ derken neden bahsettiğinizi kısaca anlatır mısınız?
İnsan, kendini düşünceleriyle özdeşleştirir ve zihninin içinde konuşan sesin kendisine ait olduğunu zanneder. Bu tamamen yanlış bir varsayımdır ve insanı mutsuzluğa sürükler. Uyanık kalmak demek zihinde oluşan düşüncelere dikkatini vermeden, kendini onlara kaptırıp gitmeden bu anda kalmak demektir. Kendimizi gökyüzü, gelip geçen düşünceleri ise bulutlar gibi görmeye ve bulutların varlığından etkilenmeden, sakince ve tüm dikkatimizle şimdiki anın içine yerleşmeye uyanık kalmak diyebiliriz. Düşüncelerimizin peşine takılıp geçmişe, geleceğe veya hayal dünyasına gittiğimiz her an uykuda geçirilen bir andır.
‘Senin Hakkında Yedi Şey Düşündüm (Birini Söyleyeceğim)’ kitabınız ‘Ev Yapımı Bir Paraşüt’ün devamı mı?
‘Senin Hakkında Yedi Şey Düşündüm’ kitabımda da uyanık kalma konusunu anlatıyorum, ama Ev Yapımı Bir Paraşüt’ün devamı değil. Bu iki kitabımın çok yakın arkadaş olduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan Paraşüt’ü okumayan biri de Senin Hakkında Yedi Şey’i büyük bir rahatlıkla okuyabilir. Uyanık kalma konusu ilgisini çekiyorsa buradan başlayabilir.
Kitapta başkahramanlardan birinin maymun olmasının özel bir nedeni var mı?
Evet, var. Budist öğretide eğitimsiz, yani kendini tanımayan ve dönüp kendine bakmayı bilmeyen zihin yapısına sıklıkla ‘maymun’ benzetmesi yapılır. Kitaptaki maymun insanın kargaşa içindeki ve yaygaracı sıradan zihninin işleyiş biçimini temsil ediyor.
Maymunun mavi olmasının özel bir nedeni var mı?
Sıradan zihin negatife yatkındır ve mavi renk genellikle üzüntüyle, melankoliyle özdeşleştirilir. Maymunun mavi olmasının nedeni bu.
‘Senin Hakkında Yedi Şey Düşündüm, Birini Söyleyeceğim’ diyorsunuz. Neden sadece birini söyleyeceksiniz?
Zihni kışkırtmak için ve ne kadar kolay kışkırtıldığını görebilmemiz için. Yedi düşünceden yalnızca birinin söylenecek olması zihnin hemen dikkatini çeker ve diğer şeyleri bırakıp, buna takar. Kimin düşündüğüyle, ne düşündüğüyle değil de diğer altı düşüncenin neden açıklanmadığıyla ilgilenir.
edebiyathaber.net (10 Ocak 2019)