Betül Avunç: “Okur hem eğlensin hem de farklı disiplinleri birbirine bağlayan bilgiler edinsin isterim.”

Kasım 29, 2023

Betül Avunç: “Okur hem eğlensin hem de farklı disiplinleri birbirine bağlayan bilgiler edinsin isterim.”

Söyleşi: Ayşe Yazar

Betül Avunç ile Tudem Yayınlarından çıkan “İkiz Gezginler ve Dünyanın Yedi Harikası” adlı romanı üzerine konuştuk.

Birbirine hiç benzemeyen ikizler Peri ile Ege’nin maceralarının anlatıldığı roman diziniz altıncı kitaba ulaştı. Bu romanlarda efsaneler ve mitolojik anlatılara oldukça geniş bir yer veriyorsunuz. Dizinin son kitabında Bodrum’daki Mausoleion’dan “mozole” ye, mozoleden Anıtkabir’e geçerken bu iki çocuk bilgiyi birbirine bağlıyor. Siz aktardığınız efsane ve mitolojik anlatıyı birbirine nasıl bağladınız? Kaynaklarda anlatılanlara sadık kaldınız mı? Kurmacanın büyülü peri tozlarından nasibinizi aldınız mı?

Arkeolog yanım kaynaklara sadıktır elbette, yazar yanım ise bunları okuru heyecandan heyecana sürükleyerek fantastik dünyalara götürecek şekilde kurguma dahil eden peri tozlarını serpmekten sorumlu. Bilgileri birbirine bağlamam konusundaki saptamanız çok doğru, buna çok önem veririm. Okur hem eğlensin hem de farklı disiplinleri birbirine bağlayan bilgiler edinsin isterim. Bunun için mitolojik ya da tarihsel öyküler ve efsaneler çok uygun. Söz ettiğiniz Mausoleion’dan “mozole”ye, oradan Anıtkabir’e geçiş, buna güzel bir örnek. Eski Çağ’dan günümüze, Bodrumlu Kral Mausolos’un mezar anıtından çağımıza uzanan bir bilgi bu. Karyatidler de bunun başka bir örneği. Eski Yunanistan’daki Karyalı kadınların öyküsünü anlatırken, binalardaki kadın biçimli sütunların bu kadınlardan dolayı Karyatid adını aldığını belirterek mimarlık sanatı ve tarihiyle bağlantı kuruyorum.

Dizinin diğer kitaplarına baktığımızda Peri ile Ege’nin sadece mekâna odaklanmadığını insan hikayeleriyle temas ettirildiğini fark ediyoruz. Çingenelerin düğününe gidip Çeribaşı ile tanışıyorlar, vapurda tanıştıkları Murat Abi ile Kadıköy tarihi ve İstanbul efsaneleri üzerine sohbet ediyorlar, baharatçı Niyazi ile şakalaşıyorlar. İkiz Gezginler ve Dünyanın Yedi Harikası’nda bu insan hikâyeleri tarihi kişilerle sürdürülüyor. Kitaplarınızda insan hikâyelerine verme üslubunuz üzerine konuşmak isterim.

Bu hikâyeler benim yaşam biçimimden kaynaklanıyor. Gerçek hayatta da böyleyim, insanları seven, hayata pozitif bakan biriyim. Çingene düğünü gerçek bir olaydır mesela. Yol kenarındaki çingene obasını görüp de ilgisizce yanından geçmek mümkün değildi. Sıcak yaklaşınca insanlar karşılık verir, en katı görünen insana bile ulaşabilirsiniz içten bir davranışla. Bu olumlu duygulardan kaynaklanan sıcak ilişkilerden okurların da etkilendiğini görmek beni mutlu ediyor. Ailece böyle yaşadığımız ve bu türden çok ahbaplıklarımız olduğu için gerçek yaşamdaki üslubum yazdıklarıma da yansıyor elbette. Kahramanlarım İkiz Gezginler, serinin diğer kitaplarında olduğu gibi, yeni kitap İkiz Gezginler ve Dünyanın Yedi Harikası’nda da, gerek tarihsel gerek mitolojik kişilerle  aynı samimi, hümanist üslup içinde dostluk kuruyorlar. Anlı şanlı Babil kralıyla el ele ünlü Asma Bahçeler’i dolaşmayı da, Mısır’daki aksi sfenksi yumuşatıp piramitlere giriş izni koparmayı da bu üsluplarına borçlular. 

İkiz Gezginler dizisinin hepsinde olay akışı sürerken iki kardeş zaman zaman mitolojik ögelerle bağ kuruyor, labirentlere girip canavarları bulmaya çalışıyor, bilmeceler sorup cevaplarını arıyorlar. Böylece gezileri bir çeşit oyuna dönüşüyor. Hatta siz pek çok yerde okuru da metne dahil ediyorsunuz. Mekân -oyun ilişkisi ve okuru metne dahil etmeniz üzerine neler söylersiniz?

İkiz Gezginler’in dünyasında mekân-oyun ilişkisi, yurdumuzun antik kentlerinde, ören yerlerinde eğlenceli oyunlarla başlayıp heyecanlı serüvenlere dönüşen ya da günümüzün bir mekânını birden mitolojik bir ortama dönüştüren öykülerle canlanır. Örneğin ikizler Çanakkale’deki antik Troya kentinde oynarken, çıkagelen Esin Perisi sayesinde Troya efsane çemberinin içine girer ve ünlü Troya savaşına neden olan olayları en başından yaşayarak öğrenirler. Labirent örneği ise günümüzün bir mekânıdır. Annelerinin okulunun labirenti andıran koridorlarında dolaşırken, bir köşedeki eski dolabı loş ışıkta hayal güçlerinin yardımıyla boğa başlı canavara benzetmeleri sonucunda kendilerini eski bir Girit efsanesinin içinde bulurlar. O andan itibaren o mekân artık Girit’teki  içinden çıkılmaz labirenttir, ikizler de labirentteki boğa başlı Minotauros’tan kaçan iki efsane kahramanı. Böyle serüvenlerden sonra anneleri bazen bilgi yarışması düzenler aralarında. Bakalım o serüvenlerden neler öğrenmişlerdir? Her doğru cevabın bir ödülü vardır. Kimi zaman bir kozalak, kimi zaman kuru bir yaprak ya da kestane. İkizler çılgınca sevinir, evdeki doğa koleksiyonlarına katkı yapacak olan bu ödüllere. Böylelikle doğa sevgisi vurgulanır ve değerli her ödülün para olmadığı…  

Yedi Harika’nın dünyanın çeşitli yerlerinde olması sebebiyle önceki beş kitaptan farklı bir anlatıma başvurmuşsunuz. Bulduğunuz çözüm çok etkileyici. Genç okurlarınızın yaşamlarında ya da yazarlık serüvenlerinde bundan ilham alacaklarını düşünerek sormak istiyorum: Anlatımda sıkıştığınızda bu durumlardan nasıl çıkıyorsunuz?

Elbette Esin Perim sayesinde 🙂 Sıkıştığım zamanlarda yardımıma o koşuyor. Yazarken bazen bir an geliyor ki, baştan kurguladığım olaylar dizisi birden rotasından sapıp kendi içinde başka başka serüvenlere açılıyor. Bunu planlayan ben olmadığıma göre Esin Perisi olmalı. Tıpkı dünyanın çeşitli ülkelerine dağılmış yedi harika anıtın hepsini birden gezmek isteyen İkiz Gezginler’i kanatlarının altına alıp dileklerini gerçekleştirmesi gibi, yazarken beni de kolluyor. 

Artemisya,Peri ve Ege ile yemek sofrasında otururken Herodot gelmeden yemeğe başlamıyorlar. Artemisya bu konuda oldukça hassas davranıyor. Medusa çocukları taşa çevirmeye kalkıyor ama çocukların Medusa’yı biliyor olması sayesinde Medusa’nın planları suya düşüyor. Okura şunu yapın, bunu yapmayın demiyor fakat karakterleriniz aracılığıyla birtakım erdemleri içselleştirmelerini dolaylı olarak hissettiriyorsunuz. Esin Perisi’nin “Mitoloji dünyasının dilini bilen, evrensel kültür dilini de bilirmiş.” sözüne okurlarınız nasıl yaklaşmalı?

Mitoloji, yani bize Anadolu Uygarlıkları’ndan miras kalan bu toprakların klasik mitolojisi evrensel bir kültürdür. Bu nedenle bizler için özellikle çok önemli olup, evrensel bilim ve sanat dallarına açılan bir penceredir. Özellikle görsel sanatlarda, edebiyatta ve mimarlıkta çok işlenmiştir. Çocuklara erken yaşta kültür bilinci edindirme açısından mükemmel bir araçtır. Bu nedenle bazı yabancı ülkelerin okullarında ders olarak okutulur, keşke bizde de okutulsa da Anadolu Uygarlıkları’nın mirasçısı gençlerimiz evrensel kültür diline hâkim olsa… Böylece dünyanın neresine giderlerse gitsinler, bazen müzedeki tabloda gördükleri bir figürle,  bazen parkta ya da bir çeşmenin başındaki heykelle mitolojik kahraman kimliğinde eski bir tanıdık gibi selamlaşacaklar. Örneğin Fransa’nın küçük bir kentindeki sıradan bir parkta bile Anadolulu çoban Marsyas’ın heykeline rastlamaları mümkün. Okurun bu yakınlaşmayı hissetmesi, evrensel kültür dilini öğrenmesi için yazıyorum.  Henüz mitoloji dersi konmamış olsa da, kitaplarımın okullarda yıllardır okuma kitabı olarak okutulması ve çocukların mitolojiye büyük ilgi göstermesi çok sevindirici.  

edebiyathaber.net (29 Kasım 2023)

Yorum yapın