Söyleşi: Serkan Parlak
Çocuk romanları, çizgi film senaryoları aracılığıyla tanıdığımız Beyza Akyüz ile Tudem Kitap tarafından yayımlanan ilk masal kitabı “Sürmeli Kedi’nin Arayışı” hakkında konuştuk.
Beyza Hanım on iki masaldan oluşan kitabınız “Sürmeli Kedi’nin Arayışı” salgın günlerinde okurla buluştu. Edebiyatla ve özelinde romanla, masallarla ilişkiniz nasıl başladı, nasıl gelişti ve bugünlere nasıl geldiniz?
Edebiyatla olan ilişkim, evvela sözlü kültürle başladı. Her yaz tatilinde gittiğimiz dedemin bahçesinde, gündüzleri bahçe işi yapılır, akşamları da damda oturup çay içer, hasbihal ederdi büyükler. Çaya sadece şeker katmaz, sözün türlü abartı halini de katık ederlerdi. Sanırım ilk orada meftun oldum anlatıya. Sonrasında okula gidip okuma yazma öğrenince hikayelerin menbaını bulmuş gibi oldum. Evde de annem her daim kıssadan hisseler rivayet ederdi. Onun zamanındaki okul/ekol/üslup buydu; Bir büyüğün eli işlerken ağzı da hikayet ediyor, tecrübelerini sanatsal bir formda, dolaylı yoldan aktarıyordu.
Velhasıl-ı kelam hem otantik olarak dilbazların, ravilerin, efsanepervazların arasında büyüdüm hem de tutkulu bir okur oldum. Sonunda da yedi yaşımdan beri en çok duyduğum o kehaneti “sen kesin yazar olursun” cümlesini gerçek kıldım.
Şarkın sözlü kültürüne hakimiyetim, Garp edebiyatı eğitimim ile harmanlanınca ortaya farklı bir sonuç çıktı. Doğu’nun kelamı asla noktalanmaz çünkü fikrimiz de hayalimiz de bereketlidir, eh bu biraz da savurgan yapar bizi. Batı ise elindeki kıt hikayenin kıymetini bilip onu çerçeveler, derleyip toplayıp bir yere bağlar. Edebiyat matematiği açısından iki kaynağa da sahip olmak mühim.
Masallarınızı yazarken ilham kaynaklarınız neler oldu? Gözlemleriniz, deneyimleriniz, okumalarınız metinlerinize nasıl yansıdı?
Kimileri araştırmacı yazardır, bir konuyu kitaplardan, arşivlerden araştırıp işler. Ben ise deneyimsel bir yazarım, kendi yaşadıklarımdan, hissettiklerimden yola çıkıyorum. Kuyudan su çekerken noktanın derinliğine dalıp giden biri gibi kendi kuyumdan gözümü ayırmam. Orada suyun içinde gördüğüm her şey aslında kendi yansımamın bir tezahürü diye düşünürüm. Kendimden kendime uzun bir yolculuk.
Yavaş bir üreticiyim çünkü önce yaşamam, bizatihi ateşe, suya girmem, dağlara tırmanmam gerekiyor. Metinlerimde psikanalitik unsurlar ve doğadaki canlıların enteresan özellikleri ağır basar.
Okumalarıma gelince, küçük yaştan bu yana her çeşit kitabı okumak alameti farikalarımdan. Edebiyat okuduğum için o konuda çok seçici olmakla birlikte farklı disiplinlerde okumayı daha ziyade seviyorum. Bilimsel tezlerden, yemek kitabına, kimyadan, divan şiirine kadar geniş bir yelpaze. İlham kaynaklarım genelde edebiyat dışı olur.
Elinizdeki malzemeyi kurgu için yeniden üretip dönüştürürken nasıl bir süreç işliyor? Roman, senaryo ve masal türünde yazarken seçimlerinizi nasıl yapıyorsunuz?
En zor kısmı tam da burası ☺
Yazar, önce bir fikir yakalar, havada uçarak kime konsam diyen.
Eğer bir türde üretiyorsanız ah işiniz ne kolay. Ama benim gibi hem farklı formlarda yazıyor hem de yetişkin ve çocuğa aynı anda üretiyorsanız bazen o fikirle ne yapacağınızı bilemeyebiliyorsunuz, belki de heba ediyorsunuz. Zamana bıraktıklarım oluyor, kararsız kaldıklarım ya da malzeme/ilham daha bütüncül bir iniş gerçekleştirdiyse ne olmak istediğinden eminse onun isteğine/emrine uyduklarım var. Dönemsel olarak zamanımı belli bir forma ayırdığım da oluyor. Evet şimdi bir süre senaryo yazacağım, şimdi öykü çekiyor canım ona odaklanayım diyorum. Ama bunların hiçbiri form meselesini benim için daha da kolaylaştırmıyor!
Ortadan kaybolan bir anlatıcı, en sadık dinleyicisi olarak onu aramaya çıkan kedisi Sürmeli. Anlatıcının kaftanını giyiyor ve ondan miras kalan sözlerden hareketle ayın hallerine göre hayvanlara, gezginlere ve kendisi gibi arayış içinde olanlara on iki masal anlatıyor. Arayış ve yolculukla ilişkili olarak olgunlaşma- büyüme süreci, güzellik-çirkinlik, yavaşlık-hızlılık, zayıflık-güçlülük, kendin olmak-başkalarını taklit etmek gibi evrensel temalara yoğunlaşmanızın nedenleri hakkında neler söylemek istersiniz?
Özellikle yaptığım bir seçim değil. Ben otantik, folklorik, yerel bir insanım. Batı eğitimi aldım, araştırmalarımı her zaman hem Şark hem Garp üzerine yaptım. Ama çoğu insanın tersine dönüp dolaşıp yerli olmayı seçtim. Küçük yaştan bu yana mukayeseli çalışmak bende yabancı olana öykünme duygusunu yok etti. İnsanı ve doğaya merkeze alınca evrensel ve yerel olan arasında ayrım kalmıyor. Benim derdim, çekirdeğe, öze dair bulgular keşfetmek. Bilim insanının da bir edebiyatçının da amacı aynı evet. Evrensel temaların yoğun olması, oldukça adem-i merkeziyetçi olmamdan kaynaklanıyor. Ne demişler, bir şeyde her şeyi bulabilirsin.
Şifa olduğunu düşündüğüm bu özgün deneyiminizden -masal yazarlığı ve anlatıcılığı- hareketle; Dünya ve Türkiye özelinde salgın, iklim krizi, savaşlar, göçler ve temel eşitsizlikler üzerinden düşündüğümüzde yazmak ve anlatmak aracılığıyla bu zorlu günleri daha az hasarla atlatabilmemiz mümkün mü sizce?
Dünya tarihine baktığımızda insan neler atlatmış! Daha çok yeni acımız, 6 Şubat depreminden dolayı. Elbet yine kendi payımıza düşen bu zor günleri atlatacağız. Her yüzyılda kendine maddi, manevi ilaçlar icat etmiş insan. Bugün de devam ediyoruz, bize iyi geleni bulup çıkarmaya. Parmağınız hiç kesildi mi bilmem, en basitinden parmaktaki bir kesiğin nasıl kendi kendine kapandığını görünce bile yaşamın kendini iyileştirme, onarma gücüne hayret edersiniz. İnsan da bu döngüden ayrı değil. Sanatın, zanaatın her dalı, onarmaya hizmet eder. Anlatı çok geniş bir kavram. Sadece sözcüklerle değil nice farklı biçimlerde anlatıyoruz canlılar olarak. Ve evet bunu yaşamı her gün yeniden karşılamak için yapıyoruz, bir ağaç gibi, bir nehir gibi, bir dağ gibi… Onların zorlanmadığını nereden biliyoruz?
Beyza Hanım, masal türünde başucu kitaplarınız hangileri?
Türkiye’deki derleme ve çeviri kitapların çoğunu dil açısından özensiz buluyorum. Ayrıca derleme kitaplarda ve yeniden yazılan eski masallarda, maalesef kaynakça bile gösterilmiyor. Metinler köksüzleştirilerek hangi coğrafyaya, hangi kültüre ait olduğu belli olmayacak şekilde düzenleniyor, orijinal halinden eser kalmıyor. Yayın etiği açısından doğru olmayan bu tür kitaplara itimat etmesin okurlar.
Bu nedenle yabancı kaynaklardan, dijital kütüphanelerden okumalar yapmayı tercih ediyorum. Yerli masalları okumak isteyenler de yıllardır bu alanda sözlü tarih çalışması yapan halk bilimcilerin tezlerini okuyabilir, 1989 yılından bu yana saha çalışmaları ve masal hakkında makaleler yayınlayan Milli Folklor dergisinin arşivine dalabilir. Hem bu sayede tek tipleştirilmemiş ağız ve şive örnekleriyle kulakları dil bayramı eder.
Masalın felsefesinin anlaşılması adına mutlaka okunması gereken birkaç kaynakça ve masal kitabı da önermek isterim. Necip Tosun, Doğu’nun Hikaye Kuramı, Mustafa Ruhi Şirin, Masal Atlası, Ali Fuat Bilkan, Masal Estetiği, Eflatun Cem Güney, Masallar, Tahir Alangu, Binbir Köşk Masalları, Pertev Naili Boratov kitaplığı, 1001 Gece Masalları (orijinal metin), Elsa Sophia von Kamphoevener, Kervansaray Ateşlerinin Başında, Behçet Necatigil Çevirisi, Tutiname
Son dönemde neler okudunuz? Önümüzdeki dönem için yeni romanlarınızı ya da masallarınızı okuyabilecek miyiz?
Yeni bir uzun metraj film senaryosu bitirdim, onun için arkeoloji çok okudum. Uzun yıllar iyi bir roman okuruydum, sonra ne oldu bilmiyorum dil zevkime uygun kitaplar bulamaz oldum. Ama şimdi yeniden roman, öykü okumaya, yeni isimler keşfetmeye başladım. Özellikle de Türk edebiyatında keşiflerim sürüyor.
Yeni masal kitabım hazır, hangi yayınevinden çıkacağı belli değil henüz. Bu defa yetişkinler için yazdım ama benim gibi ilkokulda Ahmet Hamdi Tanpınar okuyan genç okurlar da kitaba erişir umarım. İyi edebiyatın ve has okurun yaşı yoktur. Ayrıca çocuk edebiyatı dosyalarım birikti elimde, resimli kitaplar dünyası için yazdım bu defa. Umarım onlar da yakında basılır. Yayınevi ile yazarın eşleşmesi, uyuşması biraz zaman alıyor. Doğru yeri bekliyorum.
edebiyathaber.net (8 Mart 2023)