Çocuklara neyi, nasıl anlatacağımızı bilemediğimiz günlerden geçiyoruz bir kere daha. Son dönemde ne kadar da çok oldu aslında böylesi günler, değil mi? Özellikle 2020 yılının Mart ayında başlayan salgın süreciyle birlikte yaşadık bunu ilk olarak. Çocuklar okullarından, arkadaşlarından, parklarından ayrı düştüler. Sadece onlar için de değil, hepimiz için ilginç bir deneyimdi bu. En sevdiklerimize sarılmaktan çekindik. İşyerlerimize gitmedik. Ziyaretleri kestik, kendimizi evlerimize hapsettik. Sonra da oturup birer kurtarıcı bekledik. Salgın sürecine alıştık, yaşadık gidiyoruz derken şimdi de bir savaşla karşı karşıyayız. Üçüncü Dünya Savaşı’nın olabileceği dillendiriliyor. Söylemesi ne kolay. Peki, ya yaşaması. Yüzlerce yıl önce dünya üzerinde meydana gelen salgın hastalıkları okumak da kolaydı fakat yaşaması zor geldi. Tarih kitaplarından okuduğumuz iki dünya savaşı var. Sonrasında yaşanan işgaller, daha küçük çaplı savaşlar vs.yi saymıyorum bile. Kitaplarda okuduğumuz ve okuttuğumuz savaşları çocukların yaşayarak öğreneceğini nerden bilebilirdik ki?
Tüm bunlar yaşanırken biz yine umudumuzu bu korkuları yaşayan çocuklara bağlıyoruz, “Dünyayı Çocuklar Kurtaracak” diyoruz. Bugün bunları bize yaşatanların dünün çocukları olduğunu unutarak. Bugünün çocuklarının da yarının büyükleri olacağını bilerek. Yine de umut güzel şey. Umutsuz yaşanmaz ki!
“Dünyayı Çocuklar Kurtaracak” diye bir başka isim de dilimizin nadide isimlerinden biri olan Feyza Hepçilingirler. Sia Kitap etiketiyle yayımlanan ve Nalân Alaca tarafından yayımlanan kitap kısa sürede 2.baskıyı da yapmış. Hepçilingirler’in bu kitabında da tanıdık isimlerle karşılaşıyoruz. Aras ve Diyar. Yazarın sadık okurları Aras ve Diyar’ı yakından tanırlar zaten. Onlar, Buğra’nın Amerika’dan gelen kuzenleridir. Yanlarına Orkun’u da alarak deniz kıyısında kısa bir yürüyüşe çıkarlar. O ana kadar ne dünyanın karşı karşıya bulunduğu tehditlerin farkındadırlar ne de bu tehditler karşısında kendilerine düşen sorumlulukların. Yoları üstündeki küçük rastlantılar onları bu tehditlerle ve dünyanın içinde bulunduğu sorunlarla yüzleşmek zorunda bırakır. Yaşamlarına yönelik tehlikeler hakkında Aras’ın anlattıklarını dinlerken bir anda kendilerini o tehlikeleri yaratanların karşısında bulurlar. Karşısında olsalar yine iyi aslında, bizzat içine düşmüşlerdir.
Salgındı, savaştı, eğitimdi derken çocukları bekleyen sorunlardan biri de çevre sorunudur aslında. Biz diğer konulara odaklanıp günü kurtarmaya çalışırken çevre sorunu da yan taraftan ilerlemeye devam ediyor. Feyza Hepçilingirler bu kitapta bu önemli sorunu ele almış, onu göstermiş. Bu soruna karşılık Aras, Buğra, Diyar ve Orkun’un mücadelesini… Kitaptaki şu satırları görünce, 2020’de yaşadığımız görüntüleri anımsadım. Hani şehir merkezlerine inen canlılar vardı ya, doğayı bizimle paylaşan, paylaşması gereken.
“Yeryüzündeki böcekler yok olursa dünyadaki bütün yaşam elli yıl içinde biter. Oysa insanlar yok olsa elli yıl içinde hayat yeniden başlar. Hem de kısa zamanda güçlenip gelişerek…”
Bütün bu yaşadıklarımızı düşününce bunları bize yaşatanın yine biz olduğumuz sonucu çıkıyor buradan. Peki, bu sorumluluğu kabul edenimiz var mı? Suçlu, sorumlu adına her ne denirse hep başkaları oluyor.
Aras, aslında böyle düşünmeyin diyor okurlara. “Hepimiz ilgili olmalıyız. Söz konusu, bizim geleceğimiz. Dünya ciddi bir tehlike altında. Dünyadaki buğday ekimi en geç 80 yıl içinde yüzde 60 oranında azalacakmış. Düşünün, buğday bu! En temel gıda.”
Yaşadığımız günlerde bunu zaten hissediyoruz. Gelecek günlerimizde bizi neler bekliyor, kestirmek güç değil. Peki, çözüm? Yapabileceğimiz bir şeyler mutlaka vardır. Önemli olan istememiz.
Aras, Buğra, Orkun ve Diyar’daki isteğin bizde de olması gerekir. Sorunlar çok ciddi ve çözüm çocuklara bırakılamayacak kadar büyük. Ne diyordu Moğolların o güzel şarkısında… “Bi şey yapmalı!”
edebiyathaber.net (7 Mart 2022)