Çocuklar için kitap ya da çocuk kitabı dediğimizde akla ilk gelen çocuğa ne öğreteceği olur. İstenir ki çocuk kitabı okuyup da kapağını kapatınca davranış değişikliğine gitsin. Kitapların böyle bir sihirli gücü olduğu varsayılır ya da buna inanılır ya da böylesi istenir vs. Oysa ki bu sadece bir hayaldir. Bir temenniden öte gidemez ama bana göre kötü bir temennidir. “Bir kitap okudum hayatım değişti” misali. Aslında bunun doğruluğuna inanırım. Kendim için de bunu söylerim hep. Ama bir miktar açmak gerekir sanırım. Yıllar yıllar evvel daha lise yıllarımdayken okuduğum bir kitap bugün dünyaya bakışıma yön vermişti. Sadece yön vermişti ama! İnşası daha sonra üzerine gelen yüzlerce kitapla oldu. Dolayısıyla bir kitapla değişikliği sağlamak olanaklı değildir. Çocuk kitaplarında da böyledir bu. Çocuk kitaplarından beklentimiz, çocuğa bir şeyler öğretmesinden ziyade okuma kültürünü kazandırması olmalıdır. Sürekli ve düzenli okumasına yol açmasıdır. Bu sayede istenilen davranış değişikliği zaten gerçekleşecektir. Anlaşılacağı üzere hemen değil, orta ve uzun vadede!
Bir kitapla bilgi bombardımanı yaşatalım düşüncesiyle ortaya çıkan kitaplar biraz tadı kaçmış örnekler oluyor açıkçası. Bu yazıda bunu örneklendirecek bir kitap var elimde. Can Göknil yazmış ve resimlemiş, Can Çocuk bizimle buluşturmuş. “Hatıraları Saklama Sandığı.” Adıyla içimde kelebekler uçuran bir kitap oldu en başta. Nedeni ise 80’lerin sonunun 90’ların başının çocukluğumuza denk gelmesi. Bugünün çocukları ile kıyaslanamayacak kadar güzel çocukluğumuz vardı bizim. Her anı ayrı bir tat, unutulmaz bir andı çünkü. Geçersek kitabımıza… İlk satırda Abide ile tanışıyoruz. Bir de ablası varmış Lebibe. Bunlar nasıl isimler diyecekken nedenini öğreniyoruz hemen. “Eski zaman isimleri vermişler bize. Aile büyüklerimizin adlarını koymuşlar.”
Abide ailesini tanıtarak yolu aldırıyor okuruna. Almanya’dan gelen dedesinden söz ediyor. Dedesinin gelirken yanında getirdiği sandıktan, sandıktan çıkan fotoğraflardan… Kendimi kaptırmış zihnimde eş zamanlı bir yolculuğa çıkmışken hikâyenin kesildiğini, Abide’nin okuluna gittiğimizi farkettim. Abide okulundan, arkadaşlarından söz ediyor kısacık. Bir de sınıflarının hazırlayacağı resim sergisinden. Sonra bir iç kapakla karşılaştım. “Altı Büyük Ressam.” Kitap nereye akacak diye merakla yol alırken kendimi sanki başka bir kitabın içinde buldum. Ressamları tanıtma hevesi anlatılan hikâyeyi sekteye uğratmış. Kitap içine kitap sokmuş sanki. Çizimler de değişti. Can Göknil’in çizimleri yerine ressamların ve resimlerinin fotoğrafları geldi. Bu noktada işte, “ne gerek vardı” demekten alamadım kendimi.
Abide okulunu sevdiğinden, arkadaşlarından, resim sergisinden söz ederken Covid-19’un ortaya çıkışı da akışı bozan unsurlardan biri olmuş. Ressamların dünyasından keskin bir şekilde pandemiye geçiş yaptık. Konular arası bir bağlantı yok kurguda. Covid-19’a karşı geliştirilecek anti Covid-19 virüslerinin kurguya girmesi de beklentiyi yerle bir ediyor. Oysa daha kapakta gördüğümüz o sandıktan ne hatıralar çıkacak diye hevesle başlamıştım kitaba.
Can Göknil, kısa bir kitapta birçok bilgiyi hızlıca aktramak istemiş sanırım. Sonuç olarak da benim hatıralarımda yer almayacak bir kitap çıkmış ortaya.
Not: Yaklaşık iki yıldır yaşadığımız Covid-19 salgın sürecinde çocuklar yeteri kadar endişelendiler, korktular, yakınlarını kaybettiler. Her gün içinde yaşadıkları korku dünyasını bir de kitaplarla önlerine koymamak sanırım bugünler için yapılacak doğru bir tutum olacaktır.
edebiyathaber.net (1 Kasım 2021)