Bilgisizlik çağı yaratmak! | Feridun Andaç

Temmuz 26, 2022

Bilgisizlik çağı yaratmak! | Feridun Andaç

Mürekkep zaman dediğimiz çağ geride mi kalıyor yoksa?

Giderek uzaklaştığımız yazı, edebiyat, okuma uğraşı nice insanı hayatın dışına düşürüyor. Yani, “mutlu bilgisizlik”le yaşamanın “iyicil” sürüklenişinde insanlık.

Şunu biliyoruz ki, yığınları anlamanın/anlatmanın yolu edebiyattan geçer. Doğamızdaki insanî olanı ortaya çıkardığı gibi, bize iyi bir dünya kurma düşünü/düşüncesini de veren edebiyattır.

Peki, bunu bilmeden/anlamadan yaşamak toplumu nereye sürüklüyor bilmem bunun farkında mıyız?

Romanla Tanımak, Öğrenmek 

Doğrusu roman hâlâ öğretiyor. Günümüz okurunun romancının aklına/bakışına ihtiyacı var.

Romancı çoğu şeyi size taşıyan, gösterendir. Anlatıp açıklayan; insana ve hayata dair yeni şeyler söyleyendir.

Roman okuyan toplum yaratmanın yolu edebiyat duygusunu beslemekten geçer. Yeni bir edebiyat eğitimi, bakışımı gereklidir.

Edebiyatın Yüzyılını Yaratmak

Eğer “mutlu bilgisizlik” çağını aşmak istiyorsak, edebiyata yüzümüzü dönmemiz kaçınılmaz.

Bir ülke edebiyatı kendi yüzyılını yaratırken evrensel nitelikte yapıtların kurulmasını sağlamışsa; başka ülkelerin kendi edebiyatlarının yüzyılını kurmada etkileyici kaynak olabilirler.

Dante, Cervantes, Shakespeare, Montaigne, Puşkin, Goethe, Dostoyevski kendi edebiyatlarının yüzyılının kurucu kimlikleridir.

Toplumları vasatlıktan kurtaran da biraz bu birikimdir.

Kuşkusuz edebiyat kendi yüzyılında bir birikim oluşturur. Kuşaklar, dönemler, kanonik yapılar burada hep belirleyicidir.

Neyi/nasıl düşündükleri, oluşturduklarının arka planı, yansımaları, kalıtla alışverişleri, eleştirel düşünme biçimleri tümüyle o birikime yansır. Tanımlar, yöntem, izler/etkiler de işte o süreçte ortaya çıkar.

Bu açıdan baktığımızda, edebiyatımızın yüzyılını 1923’ten başlatmak yerine, 1928 Harf Devrimi’yle başlatmak sanki daha yerindedir. Çünkü bu aşamada dil bilinci/dil duyumu/dil düşüncesi edebiyat ortamının biçimlenmesinde etkileyici olur.

Unutmayalım ki; erken Cumhuriyet dönemi yazarlarının neredeyse tümü Arap alfabesini kullanmakta, Osmanlı Türkçesiyle yazmaktadır.

1928 bu anlamda bir “devrim”dir, Latin alfabesine geçişle toplumda yazma/okuma kültürü, düşünme biçimi başka bir mecraya kayar.

İnsanların nasıl yaşadıkları kadar ne düşündükleri de edebî yapıtlar aracılığıyla gündeme taşınır.

Edebiyatın “tekçi düşünce”nin egemen olduğu bir ortamda kendi yüzyılını yaratması zordur, zahmetlidir; gene de bunu var etmek için bütün olanaklarını zorlar. Çünkü, bu da, edebiyatın tanıklık düşüncesinden kaynaklanır.  

Dil duygusundan, dil bilincinden kopan, edebiyattan uzaklaşan bir toplumun “mutlu bilgisizlik” çağını yaşaması kaçınılmaz.

Bugün toplumumuzun sürüklendiği yer, yaşadığımız sancı bir bakıma bunun da bir göstergesidir.

Bir yere ait olma duygusundan kopuş, yaşadığın coğrafyanın gerçeğinden uzaklaşma insana hiçlikten başka ne verebilir ki… Edebiyatın bütünüyle bunları kazandırabileceğini düşünmek, iyi insan olmanın yolunun buradan geçtiğini bilmek sanırım bir başlama noktası olabilir. En azından şu “mutlu bilgisizlik”ten arınmak için…

edebiyathaber.net (26 Temmuz 2022)

Yorum yapın