Günümüzde bilim, içinde farkı makineleri barındıran devasa bir fabrikaya benzemektedir. Her tezgahta dokunan kumaş, niteliği ve niceliğiyle birbirinden ayrılmaktadır. Fakat ortak bir çatının içinde yer almalarından, ortaya konan ürünlerin hepsi -hatalı olanlar da dahil- “bilim” etiketini taşımaktadır.
Bu durum bizi bazı yanıltıcı önyargılara götürmektedir. Bilimin nesnel, tartışmasız ve mutlak doğruları barındırdığı düşüncesi, ilgili örneklerden birisi sayabilir. “Bilim Etiği” kitabı modern bilimin sakatlanmış taraflarını gözler önüne sererken bize etik ilkelerini reçete olarak kullanabileceğimizi öneriyor. Bilim etiği ile ilgili genel bir düşünme çerçevesi sunma gayreti içeriyor.
David Resnik öncelikle bilimle ilgili yanılgılarımızı ortaya koyarak başlıyor. Çünkü modern bilim 17.yy’dan itibaren ortaya çıkmış, geçen zaman içinde bir dizi değişime ve çarpıtmaya uğramıştır. Bu etkiler ahlaki, dinsel, siyasi ve yöntemsel fikirler aracılığıyla olmuştur. Galileo’nun yargılanmasını ve Nazi yönetiminin toplama kamplarında yaptıkları deneyleri çarpıtmalara örnek verebiliriz. Ayrıca Aristotales’çi bilim anlayışı da tarihsel süreç içinde Kopernik, Newton ve Einstein tarafından büyük dönüşümler yaşamıştır. Soğuk savaşın başlamasıyla birlikte bilim endüstrileşmeye başlamış, araştırmalara büyük fonlar ayrılmıştır. Böylece bilim adamları hem patent elde etme kaygısıyla hemde üniversitelerin kurdukları “yayımla ya da yok ol” baskısı ile kuşatılmıştır.
Bu durum bilimsel hırsızlıkların yanısıra, bilim anlayışında kırılganlığa ve belirsizliğe yol açmaktadır.
Resnik’e göre bilimi sağlam temellere oturtmak “etik” ile mümkün olabilir. Etik, davranışları yönlendiren sosyal normları belirleyen standartlar bütünüdür. Ahlaktan farklı olarak geniş toplumsal kabulleri değil, belirli bir meslek alanındaki “meşru” standartları belirler. Yani bilim adamları etiğin meşru ilkelerini benimseyerek karşılaştıkları çıkmazdan kurtulabilirler. Zor problemleri çözebilirler. Peki üzerinde herkesin anlaşabileceği etik kurallar mümkün müdür?
Öncelikle ahlak-etik ayrımını incelememiz gerekiyor. Resnik kitabın ikinci bölümüde, bizi öz bilgilerle donatılmış ahlak teorisi tartışmlalarına götürüyor. Ahlak felsefesi’ni temelde etik disiplinleri içeren bir üst yapı olarak tanımlıyor. Kant’a vugu yaparak evrensel ahlak normlarının olabileceğini düşünüyor. Fakat hukuk, politika, din ve gelenekleri kapsayan evrensel ahlak tartışmalarına girmek yerine bilim için pratik sonuçlar elde etmeye çalışıyor. Yasalara ve çoğunluğun benimsediği ahlak standartlarına uymak koşulu ile bilime özel etik standartlarının olması gerektiğini öne sürüyor.
Kısacası, profesyonel bilim adamları bilim dışı tartışmalardan uzaklaşmak zorundadır. Bu noktada bilime getirilecek etik tavrın standartlarını on üç başlık altında incelemeye başlıyor. Bunlar dürüstlük, dikkat, açıklık, özgürlük, onur payı, eğitim, toplumsal sorumluluk, yasallık, fırsat, karşılıklı saygı, verimlilik, deneklere saygı. Aslında ilkeli bir bilim bilim adamını tartışmalardan uzak tutacak, doğru ve nesnel araştırmalar yapabilmesini sağlayacaktır.
Kitabın başında bilim etiği bilgisinin gayri resmi ve zımni olduğu için ihmal edildiğini hatırlatan Resnik, sonuç bölümünde resmi etik eğitiminin müfredatta olması gerektiğini ifade ediyor. Bilimi kuralcı bir meslek olarak empoze edilmesine ve bilim adamlarının teknokratlara indirgenmesine karşı çıkıyor. Ayrıca, günümüzdeki bilimin etiğe aykırı tavırlara katkıda bulunabilecek yönlerinin hızla düzeltilebileceği kanısını taşıyor. Kitabın son bölümü ise üzerinde tartışabileceğimiz elli etik probleme ayrılmış bulunuyor.
Halil İbrahim Erdin – edebiyathaber.net (26 Nisan 2012)