Bilimin sıkıcı ve yavan olması gerektiğini kim söyledi?

Ocak 21, 2021

Bilimin sıkıcı ve yavan olması gerektiğini kim söyledi?

Tim James’in “Elementsel” adlı kitabı, Eylül İdemen Doğramacı çevirisiyle Timaş Yayınları tarafından yayımlandı.

Tanıtım bülteninden

Cep telefonlarımızı titreştiren element hangisidir? Peki ya fotoğraf çekmemizi sağlayan element? Hidrojeni hayal edilebilecek en temiz yakıt yapan nedir? Periyodik tablo bugünkü haline nasıl geldi? Bir gün gezegenimizi terk etmek zorunda kalsak bizi hangi element kurtarır?

Elementler insanın dünyayla ilgili anlam arayışında her zaman önemli bir yer tuttu. Büyük Patlama’dan bugüne; yediğimiz yemekten soluduğumuz havaya, çakmağımızdan çıkan kıvılcımdan musluğumuzdan akan suya, X-Men’den Demir Adam’a kadar her şeyin özünde elementler var. Tim James, Daily Mail tarafından Yılın En İyi Kitapları arasında gösterilen Elementsel’de, periyodik tabloyu mizahi anlatımıyla ders kitabı sıkıcılığından kurtarıyor ve evrenle ilgili neredeyse bütün sorularımızı cevaplıyor. Bizi hem bildiğimiz elementlerin farkında olmadığımız özellikleri ve kullanımlarıyla hem de periyodik tablonun en köşede kalmış elementleriyle tanıştırıyor.

“Bir kimya öğretmeni olan Tim James okurun dikkatini nasıl çekeceğini iyi biliyor… Elementsel hem eğlendiriyor hem öğretiyor. Eğlenceli çizimleri, çılgın mizahı ve verdiği çeşit çeşit bilgiyle Elementsel bizi Mendeleyev’in hayalini kurduğu her şeyin ötesinde bir âleme götürüyor.” – The Wall Street Journal

“Öğrenciler ve bilimsel metinlere yeni başlayanlar için ideal. Yıldızların bileşiminden insanlar için en yararlı elementlere, James her okura uygun, kısa, etkileyici ve neşeli bölümler sunuyor.” – Publishers Weekly

“Bilimin sıkıcı ve yavan olması gerektiğini kim söyledi? Tim James olmadığı kesin. İster kuvvetli asitleri ya da bir anda yanmaya başlayan insanları, ister bütün elementlerin karışımının nasıl bir sonuç doğuracağını anlatsın, bu kitap periyodik tabloya hayat veriyor.” – The New York Post

Kitaptan Alıntılar

Büyük Patlama’dan sonraki ilk birkaç nanosaniye boyunca tüm gerçeklik güneşinkinden milyonlarca kat fazla sıcaklıkta köpürerek kaynayan akkor halindeki parçacıklardan oluşan bir çorbadan ibaretti. Ancak patlamayla etrafa saçılanlar soğuduktan sonra parçacıklar da dengelendi ve elementler doğdu. Elementler doğanın kozmik aşçılıkta kullandığı yapıtaşları; pancardan bisiklete her şeyi oluşturan en saf maddelerdir. Elementler ve kullanım alanları üzerine yapılan çalışmaları ise, insanların çoğuna ne yazık ki tekinsiz şeyler çağrıştırsa da, kimya olarak adlandırıyoruz.

Kıyafetlerinizden içinize çektiğiniz havaya ve bakmakta olduğunuz bu sayfaya kadar her şey bir kimyasal maddedir. Yiyeceğinizde kimyasal madde istemiyorsanız korkarım geç kaldınız; yiyecekler de kimyasal maddelerdir. İki adet hidrojen elementini bir adet oksijenle karıştırdığınızı düşünün. Bilimsel gösterimde bunu H2O, yani dünyanın en ünlü kimyasalı olan su olarak yazardınız. Şimdi içine biraz karbon elementi katın: işte size C2H4O2, ev yapımı sirke. Bu malzemelerin her birini üçle çarptığınızda da C6H12O6, yani en bilinen adıyla şeker elde edersiniz.

Doğada karşılaştığımız hemen her şey bileşiktir; örneğin sofra tuzu bize saf gibi görünse de işin içinde şike var demektir. Sofra tuzu aslında gerçek birer element olan sodyum ve klorürden oluşan bir bileşiktir.

İnsan vücudu oldukça münasip bir iletkendir (tuzlu suyla dolu bir torbasınız sonuçta), ancak mesele, insan cildinin mükemmel bir yalıtkan olmasıdır. Kuru bir cilt yaklaşık 100.000 ohm’luk bir dirence sahipken, ıslak cilt suyu gözeneklerinden emerek direnci 1000 ohm’a kadar düşürür. Ayrıca, vücudunuza giren elektriğin mümkün olan en kolay yoldan ilerlediğini de belirtmekte fayda var. Çok az miktardaki elektrik vücudunuza dağılabilir, ancak elinizden giren binlerce amperlik bir akım sizi öldürmeden vücudunuzdan çıkabilir. Canınız yanar elbette, ama ölümcül hasar almazsınız. Elektrik, sadece kalbinizden, akciğerlerinizden veya beyninizden belli bir süre boyunca durmadan geçtiğinde ölüm tehlikesi yaratır.

Hidrojen oksijenle bir araya geldiğinde güzelce yandığından, ideal bir roket yakıtıdır. Uzaya fırlatılan mekiklerin kenarlarındaki o devasa tanklar petrolle değil, hidrojen ve oksijen üreten kimyasal maddelerle dolu. Hidrojen sadece dünyayı kurtarmamızı değil, el ele verip dünyayı terk etmemizi de sağlayabilecek olan element. Er ya da geç, bunu yapmak zorunda kalacağız. Elementleri yerkabuğundan kaygısızca çekip çıkardığımız bir altın çağdayız, ancak bu rahatlık sonsuza dek sürmeyecek. Gezegenimizin bir asteroit tarafından yok edilmeyeceğini varsayarsak (vademiz doldu), dünyanın bize cömertçe sunduğu tüm kaynakları eninde sonunda tüketeceğiz. Türümüzün varlığını sürdürmesini istiyorsak, bunu başka bir yerde yapmak zorunda kalacağız; yani dünyadan ayrılıp uzayda keşfe çıkmamız gerek. Bunun için de evren ekspresine biniş biletimiz olan hidrojene ihtiyacımız var.

Periyodik tablodaki her elementin anlatılacak bir hikâyesi var, ancak hikâyenin ne olduğu bize bağlı. Böyle bir gücü kötüye kullanmamamız gerekiyor ve ben pek de böyle olacağını sanmıyorum. Periyodik tabloya baktığımda, ne kadar ilerlediğimizi ve kısa sürede ne kadar çok şey öğrendiğimizi simgeleyen bir anıt görüyorum. Bilim sayesinde evreni anlayabiliyor ve sunduğu kaynakları muazzam işler için kullanabiliyoruz. İnsanlığı bilim kurtaracak; buna inancım tam.

edebiyathaber.net (21 Ocak 2021)

Yorum yapın