Timaş Yayınlarında 13. baskısına ulaşan, gazeteci yazar Sefer Turan’ın Prof. Fuat Sezgin’le belli aralıklarla yaptığı görüşmelerin yer aldığı “Bilim Tarihi Sohbetleri” kitabı, öncelikle bu çok değerli bilim insanının emeğine saygı niteliği taşıyor. Kitap, Prof. Sezgin’in en önemli amaçlarından biri olan, bilimler tarihinin insanlığın ortak malı olduğunu, günümüz Batı medeniyetinin bilimsel üretimlerinin kökeninde İslam medeniyetinin yer aldığını göstermeyi ve bu çok değerli bilim tarihçisini ülkemiz insanına ve özellikle gençlere tanıtmayı amaçlıyor. “ …Tanıyabiliyorsa bir kimse kendini/ ve başkalarını, görecektir burada da/ Doğu ve Batı’nın/ Birbirinden ayrılamaz olduğunu… J.W. von Goethe (Doğu Batı Divanı)”
Kitabın ilk bölümü Prof. Fuat Sezgin’le yapılan görüşmelerden, ekler bölümü ise bilimsel makaleler, icatların resimleri ve fotoğraflardan oluşuyor. Bu bölümde görüşmelerdeki ayrıntılar daha akademik bir dille sunuluyor. Özellikle “İslam Bilimlerin Duraklamasının Başlangıcı ve Yaratıcılığın Son Bulmasının Nedenleri” makalesi görüşmelerin özlü bir anlatımını oluşturuyor, özel bir ilgiyi hak ediyor. Görüşmelerin satır aralarında Müslüman bilim adamlarının temel özellikleri ve buluşların ortaya çıkış süreçleriyle ilgili derinlikli ve renkli anlatımlar var. Ayrıca Fuat Sezgin’in hayatını verdiği kitapların ortaya çıkış süreçleri, müzelerin kuruluşu ve içeriğiyle ilgili ayrıntılara da ulaşabiliyoruz. Sezgin, gündelik hayatına çok az değiniyor, kendini anlatmayı sevmiyor. O, yaptıklarıyla örnek olmak, özellikle gençleri motive etmek istiyor.
Başlangıçta mühendis olmayı planlayan İslam Bilim Tarihi Araştırmacısı Fuat Sezgin (1924-2018) İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde ünlü Alman Oryantalist Helmut Ritter’in seminerlerinden çok etkilenerek karar değiştirir. İkinci Dünya Savaşı nedeniyle okullara altı ay ara verilince evlerinde babadan kalma otuz ciltlik Taberi Tefsiri’ni günde yaklaşık on yedi saat okuyarak Arapça öğrenir. Hafızası çok kuvvetlidir, çalışkan ve azimlidir. Başlangıçta Carl Brockelmann’ın iki ciltlik Arap Edebiyatı Tarihi’nin eksiklerini tamamlamayı düşünürken vazgeçer ve ilgili bütün yazmaları tarayarak İslam Bilimler Tarihi’ni yazmaya karar verir. Amacı Müslümanların 800 yıllık yaratıcılık aşamalarının bilimler tarihindeki yerini belirlemektir. Doçentlik tezi “Buhari’nin Kaynakları”nda bilinen kanaatleri sarsmış, İslam’ın ilk dönemlerindeki hadis nakillerinin sözlü değil yazılı kaynaklara dayandığını savunmuştur, sözlü rivayet denen sözler aslında kaynak dipnotlarıdır. 1960 askeri darbesiyle görevinden uzaklaştırılır ve kendisi için önemli bir dönüm noktası olan Almanya’ya yerleşir. Çalıştığı üniversitelerin de ön ayak olmasıyla kendisini her anlamda bilimsel araştırmalarına adar.
Prof. Fuat Sezgin, 1982 yılında Goethe Üniversitesi’nde Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü’nü kurar. Kral Faysal ödülünü fırsat bilerek vakıf kurar ve kurumlara finansman sağlar. Frankurt’ta aynı zamanda İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’ni kurar. Amacı teori ve pratiği birleştirmektir. Yazılı kaynaklardan hareketle yapılan 800 aletin modelini ve çalışmalarını görmek önemlidir, çünkü uygulamalar kataloglardan daha etkilidir. Türkiye’de Gülhane Parkı içerisinde Has Ahırlar Binası’nda ise Müslüman bilim adamlarının buluşlarının sergilendiği İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesinin kurulmasını sağlar. İslam Bilimler Tarihi kitabı ( Kur’an, tıp, zooloji, veterinerlik, simya, kimya, botanik, ziraat, matematik, astronomi, astroloji, meteoroloji, matematiksel coğrafya…) onun şaheseridir. Müslüman bilim adamlarının eserlerinin bibliyografya olarak kaynak eser niteliğinde sunulduğu eser on üç ciltten oluşuyor. Prof. Fuat Sezgin’in Türkçeye de çevrilen beş ciltlik İslam’da Bilim ve Teknik Tarihi kitabı da bulunuyor.
Fuat Sezgin’in uzmanlık alanındaki bulgular kitabın belki de en dikkat çekici bölümlerini oluşturuyor. Müslümanlar yedinci yüzyıldan itibaren Hintliler ve Yunanlılardan aldıkları bilimleri iki yüz yıl sonrasında yaratıcı üretime dönüştürdüler, buluşlar yaptılar. On altıncı yüzyılın sonuna kadar kendilerinden önceki bilimi geliştirdiler, yeni bilimler kurdular. Avrupalılar ise onuncu ve on altıncı yüzyıllar arasında Müslümanlardan aldıkları bilgileri dönüştürerek on yedinci ve on sekizinci yüzyıldan itibaren sanayi devriminin de etkisiyle bilimlerde öncü konuma geçtiler. “Biz bilim tarihindeki, eksik halkalardan birini yerine koymak istiyoruz; burada eksik kelimesi ile kastedilen, Rönesans’ı doğrudan doğruya Antik çağa bağlayan yanlış düşünce ile oluşan boşluktur. Biz, İslam kültür çevresinin yaratıcı bilginlerinin, bir alma ve özümleme döneminin ardından 900-1600 yılları arasında gösterdikleri başarılarını ortaya koymak istiyoruz. Bu başarılar 16. yüzyılın ikinci yarısından bu yana Avrupa’daki yaratıcılığın zeminini oluşturdular.” Avrupa medeniyetinin içerisinde Müslümanların özel bir yeri var. Bu yerin bilinçli olarak kavranmasında hayatlarını İslam’daki doğal bilimlerin araştırmasına adayan oryantalistlere çok şey borçluyuz. Halife Mem’un’un yaptırdığı Dünya haritası, Kuzey Asya haritaları, uzun mesafe hesapları, astronomi bilimindeki çalışmalar, Biruni’nin boylam uzunluklarını tespiti, küresel trigonometrinin geliştirilmesi, Tahran’da rasathane kurulması, Yunanlıların keşfettiği usturlabın geliştirilmesi, dünya ve güneş arasındaki mesafedeki değişimin diferansiyel matematikle hesaplanması, Büyük Okyanus’u geçerek Amerika haritasının bir kısmının yapılması, modern kimya biliminin temellerinin atılması, dakikaları gösteren mekanik saat ve gök küresi yapımı dönemin matematikçi, astronom ve coğrafyacılarının önemli verimleridir.
Kitapta bu değerli bilim insanının okuyuculara önerileri önemli bir yer tutuyor. Prof. Fuat Sezgin’e göre liselerde en az üç Batı dili mutlaka öğretilmeli, yazı ve okumayı geliştirmek için gramer dersleri mutlaka olmalı. İlkokuldan itibaren kitap okumaya çok önem verilmeli. Yaşadığımız sorunların önce sebepleri araştırılmalı, ardından çözüm odaklı teknolojiler geliştirilmeye çalışılmalı. Üniversitelerde kalite ve derinlik sağlanmalı. Müslümanların keşiflerini Kur’anda aramak yanlıştır çünkü Kur’an ilahi bir metindir, amacı farklıdır. İslam; bilimi menfaat olarak değil, bizzat kendisi için teşvik etmiştir. Öğrenme, bilme, anlama, araştırma sevgisi ön plandadır. Türkler ve Müslümanlar iyi şartlarda sabırla ve çok çalışırlarsa yine yaratıcı üretimler yapabilirler. Aşağılık duygusundan bir an önce kurtulmak gerekir, üstünlük taslamak da çok yanlış olur. Almanya’daki insanlar Müslümanların bilimler tarihindeki yerini Türklerden daha iyi biliyor. Alman bilginlerinin bu konuda çok önemli katkıları var. Tabi ki inkar edenler de var. Japonya’yı, Güney Kore’yi örnek alabiliriz. Batı’nın teknik ve teknolojide ürettiklerini alarak bilgimiz ve yaratıcılığımız sayesinde biz de köklü hamleler yapabiliriz. İslami bilimlere özgü eleştiride adalet, tekâmül, hayallerimizi teori ve tecrübeyle destekleme, uzun süreli gözlemler yapma, kaynak belirtme, bilim tarihi yazıcılığı, bilimin hocadan ve kitaptan öğrenilmesi gibi prensipleri daha da geliştirebiliriz. Hakikat sevgisi, eleştirel düşünce, keskin bir gözlem, dünya kültürlerine karşı şaşırtıcı bir açıklık ve nesnellik yol göstericilerimiz olabilir.
Umarım Prof. Fuat Sezgin’in yapıtları okul kütüphanelerinde ve laboratuarlarda daha çok okunur, dönüştürülerek gençler için daha motive edici üretimleri yapılır. Büyük emeklerle kurulan müzesi daha çok gezilir, öncü eğitimler ve atölyeler düzenlenir. Hayatını bilime adamış, mesleği gereği çok sayıda dil öğrenmiş, mütevazi bilim insanının geride bıraktığı yapıtı tanımak ve yeni nesillere tanıtmak çok önemli. İşe hemen onun önerdiği gibi her gün yeni bir şeyler öğrenme arzusuyla ve işimizi en iyi şekilde yapmaya çalışarak da başlayabiliriz. Rahmetle analım ve çok sevdiği Bîrûnî (öl. 1048) ile bitirelim: “Ben herkesin kendi çalışmasında yapması gerekeni yaptım: Öncellerinin başarılarını minnettarlıkla karşılamak, onların yanlışlarını ürkmeden doğrultmak, kendisine gerçek olarak görüneni gelecek kuşağa ve sonrakilere emanet etmek.”
Serkan Parlak – edebiyathaber.net (31 Ağustos 2018)