Biyografiler, nesnel gerçekliğe dayanması gerektiği için bazen içerdikleri kronolojik akışlar, okuyucunun okuma sürecinde metinle olan bağı üzerinde olumsuz etkide bulunabilir. Kurmacada yazar biçemsel özgünlüğünü metnine aktarabilirken; biyografi, gezi yazısı gibi bağlamını gerçeklikten alan metinlerde yazarın biçemsel esnekliği daha sınırlı olabilir. Şehnaz Tuna’nın Destek Yayınları’ndan çıkan Anna Freud-Bakire Ölen Bir Anne adlı biyografi kitabı, yukarıda belirtilen çekincelerden başarılı bir anlatımla sıyrılmayı başarıyor. Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud’un kızı olarak babasıyla süreç boyunca çalışması sonucu kendisine psikanalizde güçlü bir yer açan Anna Freud’un etkileyici yaşam öyküsü… Başarılı saha araştırması, bulguların metnin bağlamına incelikli biçimde yerleştirilmesi, kurguya yakınlaşan özgün anlatımıyla Anna Freud biyografisi; Şehnaz Tuna’nın nitelikli araştırma ve yazım sürecinden hareketle kıymetli bir metin olarak okurların beğenisine sunuluyor.
Anna Freud’un biyografisini okurken, art akışta psikanalizin gelişim sürecine tanık oluyoruz. Alanla ilgili yazılabilecek kitaplarda eksiklik olasılığına karşı bu kitabın destekleyici yönleri olabilir. Sigmund Freud’un danışanları ve özellikle kızı Anna’yla olan derin psikolojik ilişkileri, bağımlı kız-baba ilişkisi, birbirlerine olan düşkünlükleri merakla karşılanacak yönler içeriyor. Tuna, Anna Freud’un doğum öncesi döneminden başlayarak yaşadığı uzun, sancılı ancak bir o kadar da direngen, üretken ve insancıl yaşamına odaklanıyor. Freud’un Viyana ve babasıyla geçirdiği klinik günlerini, Londra dönemini, II. Dünya Savaşı süreci ve sonrasında açtığı kimsesiz çocuk yurtları, manevi annelik edimleri gibi derin araştırmalar isteyen yaşam süreçlerini bilimsel yöntem aracılığıyla inceliyor yazar. Olayların anlatım biçimlerinin, okurların kitabı okuma ve okuma sonrası içselleştirme sürecinde hem haz hem de bilgilenme düzeylerine olumlu katkılar yapacağını düşünüyorum.
Çocuğa, çocukluk dönemine, çocuğun yaşadığı zihinsel ve bunların oluşturduğu etkileri anlamlandırma süreçlerine olumlu katkılar sunan kitap, anne-çocuk ilişkisine dair açımlayıcı bilgiler vermekle kalmıyor, eğitim-birey bağlamında kimi kez verdiği anekdotlarla metnin düşünsel yönünü zenginleştiriyor. Anna’nın edindiği bütün bilgileri birebir yaşantısından alması, babasının birikimlerinden yararlanıp geliştirmesi, kabul edildiği psikoloji çevreleri, katıldığı veya katkı sunduğu akademik alan onun kuramcı yönünü geliştiriyor, samimiyet ve empati gücünü doruklara çıkarıyor. Kendisi ekonomik yönden yoksunluk içinde bulunsa bile bakımın üstlendiği çocukların yaşamsal gereksinimlerini karşılamak için verdiği emekler bir insan olarak onu farklı bir düzeye çıkarıyor.
Çevirmen ve editör olarak yaptığı çalışmalar psikoloji alanına nitelikli katkılar sunarken bir kadın olarak dönem şartlarına göre yapabileceklerinin çok çok üstünde çabalar gösteriyor Anna Freud. Yaşam tarzı olarak kimi kez garipsenen yönleri, lezbiyen olarak tanındığı halde erkek eşcinselliğini hastalık olarak görmesi, zekâ parıltıları gösteren çalışmaları, annesiyle olan soğukluğu/kıskançlığı, içe kapanış dönemleri, kardeşlerinin ölümlerine tanıklık, babasının zor geçen tedavi dönemlerinde onun bakımını üstlenmesi, erkeklerle olan uzaklığı… Anna Freud; bütün bunlardan çok daha fazlası, öncü bir kadın karakter…
Rüyalar arasında gidip gelen yaşamı, derin bilinçaltı sancıları ama en çok da insanî yönünün öne çıktığı “Anna Freud, Bakire Ölen Bir Anne” ; dil ve anlatımı, bağlamının başarılı bir kronolojiyle desteklenmiş olması, akademik biçemin soğuk tarzından uzak olması, babası Sigmund Freud’a dönük notlar, psikanaliz tarihinden izler ve insan olmanın ne’liği üzerine derinlikli bilgileriyle her anlamda nitelikli bir biyografi çalışması…
Kaynak: Anna Freud, Bakire Ölen Bir Anne, Şehnaz Tuna, Destek Yayınları, Ocak 2021, 175 s.
Didem Görkay – edebiyathaber.net (5 Mart 2021)