Sana yakışırdı başlattığın pervasızlık
Yüzünde çevik atlar, eteklerinde deniz
Bir de karanfil, yalandı demek
Bir insan bitince öteki de ölürdü
Gölgelenirdi herkesin güneşi
Başlardı gidenlerin sesleri[1]
Dokuz Eylül Üniversitesi, Sahne Sanatları Bölümü yüksek lisans programından “Performans Metni Olarak Sevgi Soysal’ın Tutkulu Perçem Öyküleri” başlıklı teziyle mezun olan ve aynı bölümde doktora eğitimini sürdüren Duygu Kankaytsın, Jiyan ve Cemil Kavukçu’dan uyarladığı Avludaki Tren adlı iki oyun yazmış ve ilk şiir kitabı Hayatçağıran, 2013’te yayımlanmıştır. 2018 içinde ise iki çalışması okurla buluştu. Nisan ayında yayımlanan, Özlem Belkıs ile birlikte editörlüğünü yaptığı ve içinde kendi bildirisinin de bulunduğu Sanatın Gölgedeki Kadınları‘ndan sonra geçtiğimiz haftalarda ikinci şiir kitabı Rağmen, Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yayımlandı.
Melih Cevdet Anday’ın bir dizesine gönderimde bulunarak açılan kitabın ilk şiiri “Sığınmacı”, bir girizgâh gibi. Şiir incelemelerinde şairlerin bireysel ya da toplumsal konulara ağırlık verdiğine dikkat çekilir. Duygu Kankaytsın şiirinde buna ilişkin keskin ayrımlar yapmak olanaklı değil; çünkü yaşamın kendisi gibi, konular birbiriyle iç içe geçmiş. “Sığınmacı” ile önce bireyle karşılaşılırken hemen ardından “Sağır Leyla” başlıklı birinci bölüm gelir ve şair, “Her gün insanların boğduğu çocuk”ları anlatmaya başlar.[2] Bu bölümün “Kitsch” başlıklı, tek dizelik ilk metni ise şairin poetikasını ortaya koyar adeta. “Ben Duygu Kankaytsın.”dır bu tek dize. Şair, şiirin öznesini en başından vurgular. Bu dizeyi özellikle feminist edebiyat eleştirisi yöntemiyle çözümlediğimizde yazını, özellikle şiir türünü yüzyıllarca tekeline alan ve kadını yazınsal üretimin dışında tutmak isteyen yazın dünyasındaki ataerkilliğe bir gönderim olarak okumak mümkündür.
Kadının özne olduğunun altını çizer şair ve bu bağlamda şiirin başlığını da incelediğimizde bir tersinlemeyle karşılaşırız. Kitsch sözcüğünün sözlükteki anlamlarından biri zevksizlik (örneği), diğeri de ucuz edebiyattır. On dokuzuncu yüzyıldan sonra kadınların yazınsal üretimlerini yayımlamasına engel olamayan yazın dünyasındaki ataerkinin bu defa kadınların yazınsal üretimlerini görünmez kılma ya da değersizleştirme çabalarına karşı bir taşlamadır bu. Bilindiği gibi, ataerkil söylemde kadınlarla özdeşleştirilen olumsuz kavramlar, kimlikler, feminist söylemde tersine çevrilerek dil üzerinden de ataerkil yapıya karşı bir mücadele geliştirilir. Duygu Kankaytsın şiirinde de benzer bir tutum olduğunu söyleyebiliriz.
“Kitsch” başlıklı tek dizelik metinden sonra gelen “Duygu Masalı” adlı şiirle kendi öyküsünü anlatmaya devam edeceğini gösteren şair, kadınların yazınsal üretimlerindeki temaları kadınların özel alandaki yaşantılarına ilişkin konularla sınırlandırmaya kalkışan ataerkil zihniyetin bu sınırlarını da alt üst eder ve bireysel ve toplumsal temaları şairine göre birbirinden ayıran ve keskin sınırlar çizen eleştirmenlere de artık köhneleştiklerini hatırlatır adeta.
“Delilik içinde[ki] dünya” ile karşılaşan kadın öznenin deneyimlerini paylaşarak öyküsünü anlatmaya devam eder şair. Bu dünyanın bıraktığı ve gittikçe büyüyen lekeye karşı, özne edilgen değildir. “Ayrılıyorum aranızdan, sonunda dışınızdayım” diyerek kendi konumunu kendisi belirler.[3] Kendi konumunu belirlediğini, kendi öyküsünü anlatmayı sürdüreceğini yalnızca metinlerde değil, metinlerin başlıklarında da vurgular. “Duygu Masalı”, “İçimdeki Mesel” gibi şiirlerde geçen yazınsal türler şunu akla getirir: Örneğin, 1994 yılında Ayla Kutlu, Gılgamış Destanı‘nda ikinci planda kalmış kadın karakteri merkeze alarak bir yeniden yazım örneği sunmuş ve Kadın Destanı adlı metniyle nasıl ki kadının destanını yazmışsa Duygu Kankaytsın da kadının masalını, meselini, şiirini, tarihini yazar. Feminist tarih yazımının sunduğu alternatif tarihe, anlatılmayanın tarihine koşut olarak susturulmuş, edilgen konumdan etken konuma geçen kadının içindeki meseli dile gelir, kayda geçer:
Dilim yanmış susturulmaktan gözlem büyümüş
Yuvarlanan taşta saklı benim tarihim
Merak eden dinlesin
Yoksa hiç kimse bilmeyecek içimdeki meseli[4]
Bütün feminist metinler gibi Duygu Kankaytsın’ın şiirinde de maskeler düşürülür, düzen ifşa edilirken çıkış için ipuçları da verilir. Bir şiirde “Anlasan bir hayvanın açlığını her şey daha kolay olacak” der örneğin ya da başka bir şiirde “bir başka dünyayı kur[ma]” olanağı dile getirilir.[5] Bu dünyayı kuran anlam, çıkış, doğadadır. Bu bağlamda Duygu Kankaytsın şiiri, gelecek metinlerde de örnekleri karşımıza çıkarsa, ekofeminist bir yaklaşımla ele alınabilecek bir içerik sunar ki bu da Türk yazınında ekofeminist yaklaşımla çözümlenebilecek metinlerin niceliği göz önünde bulundurulursa bir kazanımdır. Öykü ve roman türünde Ayla Kutlu, Latife Tekin, Buket Uzuner gibi yazarların yapıtları bu yöntemle çözümlenebilirken şiir türünde bu çerçevede irdelenecek metinler sıklıkla karşımıza çıkmaz. Kanon yazınında bir araç olarak kodlanan ya da insan egemenliği altına alınarak talan edilen doğa, belki de Duygu Kankaytsın şiirinde merkeze çekilecektir.
Yapıtın “Jiyan” başlıklı ikinci bölümü ise yirmi sekiz metinden oluşur ve bu bölümdeki şiirlerde tersinleme yine karşımıza çıkar. Doğa gibi kadını da tahakkümü altına alan ataerkil yapının kadını kurallarla kuşatırken erkeğe sınırsız bir özgürlük alanı sunması tersinlemeli bir biçimde eleştirilir. “Kızım Jiyan, sen kuş musun / yoksa erkek mi” diye sorar kadın anlatıcı bu şiirde ve yineleyerek şu vurguyu yapar: “kuşlar ve erkekler uçar Jiyan / kuşlar ve erkekler uçar”.[6] Genel olarak doğayı kadınla özdeşleştiren ataerkil zihniyetin doğayla ilişkili olarak neleri erkekle özdeşleştirdiğini görmek için de bu dizeler dikkate değerdir.
İkinci bölümdeki başka bir şiirde ise şair, ilk yapıtı Hayatçağıran‘a gönderimde bulunur. Devamında da Rağmen‘in başına dönerek dünyanın büyüttüğü lekeye karşın var olan BEN’e, kadın özneye yeniden vurgu yapar.[7] Sonuç olarak Duygu Kankaytsın şiirinin, yalnızca bu yapıtı üzerinden değerlendirdiğimizde bile, bir bütünlüğü olduğunu, hem şairin metinlerine hem metin dışına gönderimde bulunarak metinlerarası ilişkilerin saptanacağı okumalar için zengin bir içerik sunduğunu ve ilerisi için farklı okumalara uygun örnekler karşımıza çıkarabileceğinin de ipuçlarını verdiğini görürüz.
Baran Barış – edebiyathaber.net (12 Şubat 2019)
[1] Duygu Kankaytsın, “Sığınmacı”, Rağmen, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, 2018, s. 7.
[2] a.g.e., s. 11.
[3] a.g.e., s. 17-19.
[4] a.g.e., s. 20, 21.
[5] a.g.e., s. 23 – 25.
[6] a.g.e., s. 44.
[7] a.g.e., s. 52-54.