İnsan Kaynakları değerlemesi alanında ülkemizin en yetkin isimlerinden İlham Süheyl Aygül’ün son romanı Cesaret Kulübü, yılın ilk günlerinde Akılçelen Kitaplar etiketiyle yayımlandı. Roman türünün form olanaklarından yararlanan bir tür kişisel gelişim kitabı var elimizde. Metin; kurban, gelişim-yüzleşme, kabul ve aksiyon bölümlerinden oluşuyor. Bilinçli olarak seçilen bu başlıklar romanın başkahramanının yaşayacağı değişimin nirengi noktalarını simgeliyor. Statü endişelerimizi ve korkularımızı cesaretle sorgulayarak, geçmişimizle yüzleşerek haz, sevgi ve dayanışmaya nasıl ulaşabileceğimizin yollarını gösteren iddialı bir hikâye bu.
Romanın başkahramanı Kartal, ülkenin en kârlı bankalarından birinde profesyonel insan kaynakları uzmanı ve Genel Müdür Yrd. olarak çalışmaktadır. Şirkette yeni açılan bölüm için aday seçimi yapılacaktır. Alınacak eleman için; patron, yeni bölümün kurucusu ve şirketin dışarıdan çalıştığı beyin avcısı butik firma farklı adaylar önerir. Mülakat süreci, sonunda patronun istediğinin olduğu bir oyundur. İşe alımlarda çoğunlukla liyakat değil torpil önemlidir. Kartal, mülakatta beyin avcısı firmanın göndereceği elemanı değerlendirecektir. Bu bölümün mülakat teknikleriyle ilgili öğretici yaklaşımının çok etkili olduğunu belirtmeliyim. Tam bir mülakat röntgeni olan bu bölüm sadece İK çalışanlarının değil iş başvurusu yapan herkesin okuması gereken bir bölüm. İçerde neler olup bittiğini merak edenler ve öğrenmek isteyenler için farklı bir bakış açısıyla geliştirilmiş nitelikli bilgiler sunuluyor.
Başlangıçta tedirgin görünen aday sonunda açılır, eğitim ve kariyer geçmişi ışıltılıdır. Kartal, ne yaparsa yapsın bu noktadan sonra Erhan’la karşılaştırma yapmaktan ve ona imrenmekten alıkoyamaz kendini. Zorluklarla geçen eğitim ve çalışma hayatını hatırlar. Erhan’ın anlattıkları karşısında anne, baba, akrabalar, eş ve oğluyla olan sıkıntılı ilişkilerini düşünür. Bu noktadan sonra beyaz yakalı bir kurban olma aşamasından yüzleşme aşamasına geçmeye başlar. Zihinsel dönüşümün, içsel sorgulamaya giden yolun taşları yavaştan döşenmektedir. Hemen hemen hepimizin çalışma hayatımızda yaşadığımız genel kabus haline samimiyetle bakmamıza bu kez romanın başkahramanı aracılık eder. Erhan, Kartal’ın o güne kadar deneyimlediği bütün teknikleri dürüstlükle boşa çıkarır. Kartal’ın kafası karışmış, duygusal dengesini kaybetmiştir.
Kartal’ın bilmediği ancak okuyucunun bildiği kurgu gereği romanın ikinci bölümünde başkahramanımız beyin avcısı firmanın patronu Asena’yla ofiste görüşür. Asena, Erhan’ın neden işe alınmadığı ile ilgili dürüst bir eleştiri bekler Kartal’dan. İş yerlerindeki yöneticilerin iletişim konusundaki zayıflıkları, performans değerlendirme sistemlerinin yarattığı stresle ilgili konuşurlar. Yöneticilerin duygusal okuryazarlıkları, sosyal farkındalıkları ve ilişki yönetimleri zayıftır. Bu durum en çok işten çıkarmalarda ve performans değerlendirmede görünür olur. Zamanın çalışanların kontrolünde olmaması ve duyguların göz ardı edilmesi en önemli sorundur.
Kartal, paraya ve statüye neden ihtiyacımız olduğunu sorgulamaya başlar. Bu kadar çalışmamızın nedeni ihtiyaçlarımız mı yoksa ötekiler üzerinden anlam kazanan statü sembollerine ulaşmak mı? Kartal aslında bir kukladır. Küçük bir kutunun içinde dönüp duran bir faredir. İşkolik olduğundan eşiyle ayrılmış, oğlundan uzaklaşmıştır. Öğrenilen hazlarla, dayatılan zevklerle bir tür imajlar dünyasında yaşamaktadır. Aslında her şeyin temelinde sevme ve sevilme ihtiyacı vardır. Kartal bu noktadan sonra Asena’yla aralarındaki aşkın da katkısıyla köklü bir değişim ve yüzleşme sürecine girer. Romanın tam ortasında yer alan bağ kurma bölümünde bir grup yöneticiyle katıldığı kamp tecrübesi ise romanın en ilgi çekici bölümünü oluşturur. Kartal, aslında kim olduğunu sorgulayarak sistemin dışına çıkma yolculuğunu böylece başlatır. Zihinsel ve duygusal özgürlüğe ulaşmak için harekete geçer.
İlham Süheyl Aygül, anlatmayı seven bir yazar. Diyaloglar üzerinden bilgi verici bölümlerde bilgi birikimini ve deneyimlerini fazlasıyla hissettiriyor. Kitabın belli bölümlerinde olimpik anlatıcı olarak plaza çalışanlarına yönelik yüksek frekanstan yaşanmış gözlemlerini aktarırken, sınırlı anlatıcı olarak roman başkahramanı Kartal’ın duygu, düşünce ve davranışlarını, içeriğini kişisel gelişimin oluşturduğu bir çerçevede başarıyla sunuyor.
Romanı, okuyucular olarak hem orta sınıf yöneticilerin içler acısı plaza yaşamından kesitlere bakmak hem de kariyer değişimi konusunda motive olmak için de okuyabiliriz. Bir yandan da kendimize şu soruları sormamıza ve çıkış yolları bulmamıza samimiyetle aracılık edebilir bu metin: Tahsilli, kalifiye çalışanlar yani “beyaz yakalılar” olarak yaşadığımız bu kısır döngüyü nasıl aşabiliriz? Hayatta kalmak için daha neleri göze almamız gerekiyor?
Roman, kişisel gelişim kitabı olarak herkes tarafından okunabilir ancak özellikle beyaz yakalı çalışanları konusuyla içine alacak, insan kaynakları uzmanlarına ve yöneticilere çok önemli ipuçları verecektir. Bugünlerde plazalarda en çok konuşulan kitaplardan olduğunu da hatırlatmak isterim.
Kişisel zekânın edebiyatla harmanlandığı ve duygusal zekânın roman formatının içerisine başarıyla serpildiği, kişisel gelişim kitabının evrilerek yeni bir türe dönüştüğü, kesinlikle okunası bir kitap!
Serkan Parlak – edebiyathaber.net (21 Şubat 2019)