Günlük hayatın içinde yanınızdan geçenlerin yazılarınıza eşlik etmesi “normalde” kalmanın iyi bir anahtarıdır. “Normal” kalmak günün mantık zeminli tutarlığını yakalamakla ilgilidir. Mantık zeminine inşa edilen normalin ise yüzlerce farklı kendini ifadelendirme, anlatma yöntemi vardır.
Reklam, promosyon, ünlüler geçidi olmuş ülkemizde bunca kuru gürültü içinde ancak yakalayabildiğim benim için geç, sizin için “normal ve vaktinde” keşfim diyebileceğim, yazar Ruhşen Doğan Nar, ünlüler ve fenomenler, duble ahlaklılar, herşeyi şak diye çözenler ülkesinde normal hayata tutunmak için bir gün mutlaka delireceğine dair bir yöntem geliştirmiş.
Düdüklü tencere bile belli aralıklarla basınçlı havayı dışarıya atmalı. Bireysel ve/veya sanatsal faaliyetlerimizde günlük hayatın baskısını suni bir dengeye alamazsak, mutlaka toplu olarak delireceğiz.
Yazarın diğer kitaplarını okuduğumdan, Bir Gün Mutlaka Delireceğim öykü kitabı, şu ana kadar güncel politik çalkantılardan en fazla etkilendiği kitabı diyebilirim. Öykülerdeki karakterler, uç uçuk, ucube değil, kendinizi bir gece yarısı kabusunda bulmuyorsunuz.
Mezarlık bekçisi Dursun’un hayalleri; “Yeni ölüler gelecek, onların gelişiyle mezarlık büyüyecekti. Belki bir gün uçsuz bucaksız hale gelmiş mezarlıklar tümden birleşecek, yeryüzü koca tek bir mezarlıktan ibaret olacaktı. Dursun, Şafak Bay’ın mezarını ararken öyle bir dünyanın nasıl olacağını hayal ediyordu.”[i] Yazar, ataması yapılmayan öğretmenler platformu kurucularından Şafak Bay’ın kahrından kanser olup öldükten beş ay sonra ceza verilmesini görünce bir gün mutlaka delirmemek için yazıyla yaşanan çelişkiyi ve acıyı anlatmayı uygun görmüş.
Ünlüler ve fenonmenler diyarında hayat o kadar hızlı geçiyor ki Şafak Bay’ı hatırlamak bize zor gelmesin.
Ruhşen D. Nar diğer bir yazıtında aşırı politikleşmiş mahalle muhtarı Osman’ı okurken aklıma başımdan geçen bir olay geldi. Nüfus kütüğümün olduğu mahallenin muhtarı bir ara beni sosyal medyada bulup ekledi. Yaşça büyük olan hemşehrim olan muhtarın arkadaşlık isteğini kabul ettim. Aman Allah’ım, hayatımda ben böyle bir propaganda makinası görmedim!
Meğer seçimler yaklaşmış, bizimki memlekette olan olmayan, kütüklerde kim var kim yoksa eklemiş, yaldır yaldır yardırıyor. Doğduğum şehirden ayrılalı yirmi yılı aşmasına rağmen, artık orada da oy kullanmasam bile muhtar deli tay gibi bizi ileti manyağına çevirdi. Ölmüş edebiyatçıların doğum gününü kutladı, arada kapitalizme, İsrail’e sövdü, on dakika sonra Araplara gömüldü, diğer azınlık çoğunluk kim varsa sille tokat girişti. Nazım ve Aziz Nesin’i de Necip Fazılı da boş bırakmadı. Malum her kesimden oy almak lazım, bir nevi Millet İttifakı yani.
Muhtar Osman’ı anlattığı Ey Yurttaşlar öyküsünde benim yaşadıklarımı yazmış, belki yazar ve ben aynı sona maruz kaldık, bilemiyorum.
“Muhtar inat etmişti. Günün altı saati Toros’uyla mahalleyi geziyordu. Benzine para yetiştiremeyen Muhtar, arabaya tüp taktırınca rahatladı. Ama biz daraldık. Yurttaşlar lafını duymaktan gına gelmişti. Bebekler anne-baba demeden yurttaş demeyi sökmüştü.”[ii]
Ruhşen D. Nar’ın, öykülerinde dil açısından bir imla ya da yazım hatası yok, yazıtların üzerinde titizlikle çalışılmış. Günümüzde yayınevlerinin edisyon ayağını da yazara yıkmakta beis görmediği bir dönemde yayınevinin buradaki çabasını anmamak doğru olmazdı.
Sonuç olarak sinemayı kullanarak yazın yapıtları veren Jean-Luc Godard’ın dediği gibi; “Eleştiri bize, Rouch’u ve Eisenstein’ı aynı zamanda sevmeyi öğretti. Sinemanın belli bir yönünün, başka bir yönünü dışlamaması gerektiği düşüncesini eleştiriye borçluyuz. Ayrıca vaktiyle yapılmış olanları yinelemek gereksiz olduğundan, daha dikkatli ve bilgili davrandık; bunu da eleştiriye borçluyuz….ama Cahiers’de, bizi başkalarından farklı kılan bir şey hep vardı, o da, övücü eleştiriden yana oluşumuzdu; bir filmden eğer onu sevmişseniz söz edersiniz. Sevmemişseniz, onu yerden yere vurmaktan kaçınırsınız. Yapılacak şey, bu ilkeyi korumaktır, hepsi bu.”[iii]
[i] NAR, D. Ruhşen, Bir Gün Mutlaka Delireceğim, Mahal Yayınevi, Mart 2024, s. 16
[ii] NAR, D. Ruhşen, Bir Gün Mutlaka Delireceğim, Mahal Yayınevi, Mart 2024, s. 87
[iii] GODARD, L., Jean, Godard Godard’ı Anlatıyor, Metis Yayınları, 2. Basım, Temmuz 2008, s. 44-45