“Eski Tüfek” sözleri ve müziği Zülfü Livaneli’ye ait bir türküdür. Türkünün sözleri de müziği de oldukça etkileyicidir benim için. Bir sorgulama yaptırır insana dinlerken. Harcanıp giden ömrü nasıl tüketiyoruz, nasıl tükeniyoruz diye dört dakika kadar düşünmenizi talep eder. “Bir insan ömrünü neye vermeli, para mı onur mu kaç dikenli yok.”
“2 Süper Film Birden”, “Aşk Tutulması”, “Aşk Geliyorum Demez”, “Çakallarla Dans” filmlerinin senaryosunda adını gördüğümüz Selami Genli’nin yeni romanı “Aparkat” Bilgi Yayınevi tarafından yayımlandı. Genli’nin romanını okurken sıklıkla aklıma “Eski Tüfek” türküsü geldi. Yazarın daha önce aynı yayınevinden yayımlanan “Tımarhane” adında bir romanı daha var.
Selami Genli’nin Aparkat romanı bizi bugünden epey uzak sandığımız ama aslında yakın bir geçmiş zamana götürüyor. Hitler Almanya’sında SS Subaylarının eline düşen şampiyon boksör bir baba ve oğulun hikayesini anlatıyor. Eric’in anlattığı bu hikaye bugünün Türkiye’sinden genç ama ciddi bir rahatsızlığı olan Kahraman adında bir boksörün kulağına fısıldanıyor. Kahraman hastalığı ile baş edemeyeceğini düşündüğü için kendi canından çoktan vagzeçmiş bir şekilde yaşamamaya uğraşıyor. Tanışıklarını ve hikayenin detaylarını kitabı okumak isterseniz diye uzun uzun yazmıyorum.
Selami Genli nefes alıyorsak umut var diyor okuruna. Hayatta başınıza ne gelirse gelsin elbet bir çıkış yolunun olduğunu anlatıyor. Ve hayattan vazgeçmemek gerektiğini her defasında vurguluyor. Kitabın anlatıcısı olan Eric, çok küçük yaşta Nazilerin arasında bir şekilde kurtulup Türkiye’ye gelmiş bir insan. Eric’in bir çocuk olarak gördüklerini ve yaşadıklarını anlatıyor ve kendi hikayesinden bir umut doğurmaya çalışıyor. İnsanların birbirlerine ettiklerini hayatı boyunca anlamıyor belki ama her zorluğun içerisinde bir şekilde tutunulabilecek bir hayatın olduğunu anlatıyor.
Bir baba – oğul hikayesinin içerisinde iyi ve kötü olarak net bir şekilde ayırabileceğimiz iki ayrı baba ve oğul hikayesi daha geçiyor. Erkek doğmanın, erkek olmanın ve güçlü babaların ellerinde insanlık hamurun iyi ya da kötü nasıl yoğrulabileceğini de okuyorsunuz. Rol model olan ebeveynlerin insan hayatını nasıl etkilediğini görüyoruz. Çiğ süt emmek diye bir deyim vardır bizim ülkemizde de. Soyumuz, genetiğimiz bir şekilde çeker ama insan iyi olmayı her daim tercih edebilir ve kendini hayatının bütün şifrelerine rağmen elbette düzeltebilir.
Hikayenin kurgusundan ve anlatmak istediği dert gayet net bir şekilde “hayatta ve ayakta olmak” ve yazar bunu okuruna geçirmeyi bir şekilde başarıyor. Sinema filmi senaryosu yazmaktan kaynaklanan bazı biçim farklılıkları elbette kitabın içerisinde yer alıyor. Bu farklılıklardan biri kitabın anlattığı meseleyi ve kullandığı dili açısından edebi olarak değerlendiremeyeceğimiz aslına bakarsanız. İyi bir hikaye var ve bir şekilde anlatılıyor. Bu hikayenin meramı okura da yansıyor. Lakin okurun ağzında bir tat bırakmıyor. Sadece bir ya da iki saat ayırarak okuyacağınız bir hikaye olarak orada öylece kalıyor. Genli, hikayeyi biraz edebiyatla değil senaryo vari anlatıyor. Bu biçim farklılıkları elbette doğal ve normal. İnsanlar hikayelerini anlatmak için farklı biçimler arar, ararken öğrenir ve elbette kendileri için doğru dili bulurlar. Bir insan ömrünü neye vermeli sorusunun cevabı bazen kendi hikayeni anlatmak için doğru dili bulmak olabilir.
Adalet Çavdar – edebiyathaber.net (14 Aralık 2018)