Bir Kadının dolabından: Yalanlar, Utanç ve Cesaret | Sibel Mayo

Kasım 11, 2024

Bir Kadının dolabından: Yalanlar, Utanç ve Cesaret | Sibel Mayo

Annie Ernaux, 2022 de Nobel Edebiyat ödülü alan on yedinci kadın yazar. Ülkesi Fransa’da daha önce bu ödülü alan kadın yazar yok. Ernaux ilk. Ne muhteşem bir yazarlık kariyeri. Annie Ernaux ‘un Boş Dolaplar’ını bir solukta okudum. Süslemelerden uzak, karmaşık duyguları ve ham gerçekliği olduğu gibi aktaran yalın bir dil. Argo kullanmaktan, gerekirse kabalaşmaktan çekinmiyor. Bu dil, içinde bulunduğu sınıfı, toplumla yaşadığı gerilimleri, marjinalliğini ifade etmekte önemli bir rol üstleniyor. Kelimeler yeterli miktarda. Fazlası yok ancak okurken içinizde biriken duygu çeşitliliğine hayret ediyorsunuz. Evin insan psikolojisi üzerindeki derin etkisi, ailenin duygusal yükü, kahramanın ait olduğu sosyal sınıftan duyduğu tiksinti, utanç, hor görme ve aşağılama. Eziklik, yetersizlik hisleri. Kendini çekip çıkarma, başını kaldırma savaşı.

“Hangi an, hangi gün duvarların rengi çirkin görünmeye, yatak odasındaki tuvalet kovası pis kokmaya başladı, ne zaman gariban ihtiyarlar beş para etmez ayyaş moruklara dönüştü…Annemle babama benzeyeceğim diye ne zaman delice korkuya kapıldım…”

“…bağırış çağırışları, zevksizlikleri, konuşma tarzlarıyla annemle babamı her halükarda hep içimde taşıyacağım. Bu yüzden buradan çıkamayacağım, yükselemeyeceğim.”

Bir varoluş eziyeti işte. Bu tema Elena Ferrante’nin Napoli Romanları dörtlüsünde de görülür. Dörtlünün ilk kitabı Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım, New York Times’ın 21. yy.’ın en iyi 100 kitabı listesinin bir numarasında yer alıyor. Dört kitap boyunca içinden çıktığı sınıfı alt etmeye çalışan, bu çabanın sonuçlarını da bir “öteki” aracılığıyla görünür hale getiren Elena’nın öyküsü. Bu da başka bir yazının konusu olsun.

Ernaux, Boş Dolaplar’ı 1974 yılında yazıyor. Onun ilk romanı bu. Tüm romanları otobiyografik özellikler taşıyor, kendisi  bu türe “toplumsal otobiyografi” demeyi tercih ediyor.

Boş Dolaplar ’ın kahramanı Denise Lesur, okulda ve toplumda varlıklı bir aileden geldiğini söyleyerek etrafında hayali bir kimlik inşa ediyor. Kendi köklerine ve ailesinin işine dair utanç duygusunu böyle bastırıyor. Akademik başarıya odaklanarak, kendisine yalnızca toplumda üst sınıfa aitmiş gibi görünme şansı vermekle kalmıyor, kimliğinden gelen utancı da hafifletiyor. Kafasında yarattığı iki ayrı dünya arasında gidip geliyor, böylece toplumun dayattığı sınıf ayrımlarından sıyrılabiliyor. Yarattığı bu ‘ara’ kimlik çoğumuzun öyle ya da böyle denediği bir var olma biçimi değil mi?

Ernaux, bu ilk kitaptan sonra kendi hayatındaki sancılı anları (Aile ilişkileri, cinsellik, kürtaj, yoksulluk gibi) dürüst ve cesur şekilde ele almaya devam ediyor. Bunları anlatırken aynı zamanda dönemindeki sosyal yapıyı, sınıf ayrımlarını, toplumsal cinsiyet rollerini ve kadınlık deneyimlerini analiz ediyor.

Aşkın, acının ve yasın, utancın evrensel olmadığını kim söyleyebilir?

Nobel konuşmasında Jean Jacques Rousseau’nun İtiraflar’ının girişini okuyor: “Ve hiç kimse, halktan biri olduğum için okuyucunun dikkatine layık bir şey söyleyemeyeceğimi iddia etmesin… Nasıl bir muğlaklık içinde yaşamış olursam olayım, krallardan daha fazla ve daha nitelikli düşünmüşsem, ruhumun hikayesi, onların ruhunun hikayesinden daha enteresan demektir.”

Annie Ernaux ‘un blogunda okuma üzerine yazdıkları da ilgi çekici:

On beş, on sekiz yaşları arasındaydım. Babama hiçbir şeyle ilgilenmediği, sadece yerel gazete Paris-Normandiya’yı okuduğu için sitem etmiş olmalıyım. Genellikle biricik kızının küstahlığına karşı çok sakin ve uzlaşmacı olan babam, sert bir şekilde cevap verdi: ‘Kitaplar senin için iyi ve güzel. Ama bana gelince, yaşamak için onlara ihtiyacım yok.’

 Bu sözler zamanın ötesine uzanıp, içime yerleşiyor. Bir acı ve dayanılmaz bir gerçeklik gibi. Babamın ne demek istediğini çok iyi anlıyordum. Alexander Dumas, Flaubert, Camus okumak, bir kafe sahibi olarak işinde ve müşterileriyle karşılaşmalarında pratik bir amaca hizmet etmeyecekti. Öte yandan, benim için öngördüğü ve umut ettiği gelecekte, kitapların bir ağırlığı olduğunu, ‘kültürel bagajın’ bir parçasını oluşturduğunu belli belirsiz biliyordu. Tüm bunları anlıyordum ve kabul edilemezdi. Benim onu incittiğim gibi o da beni incitiyordu. Okumak, onunla benim aramda karşılıklı bir yaraydı.

Okuma: Ayırır ve bağlar. Okumak tüm sözlü iletişimden kopmayı, kişinin çevresinden uzaklaşmasını gerektirir…Aynı zamanda rahatsız edilmeyi, sarsılmayı ve sonunda dönüşmeyi kabul etmektir. Ama bu süreçte okumak bizi başkalarına yaklaştırır, suçlu Raskolnikov’un, sınıf kaçkını Martin Eden’in kafasının içine, Londra’da yürüyen Bayan Dalloway’in düşüncelerinin içine yerleştirir.

Okumak, tüm çeşitliliği ve karmaşıklığıyla dünyayı anlama kapasitesini artırır. Fransızcada lire (okumak) ve lier (bağlanmak) aynı harflerden oluşur.

Sinemada gördüğüm en rahatsız edici sahnelerden biri, bir Truffaut filmi olan Fahrenheit 451 ‘in finalidir. Tüm kitaplar yasaklanıp yakıldığı için, ormanda saklanan kadın ve erkekler gelip gider ve her biri bir kitabı yüksek sesle tekrarlayarak ezberler.

Ernaux ’un bir çok kitabı Can Yayınları tarafından Türkçe ’ye çevrildi. ‘Olay’ (Happening) adlı romanı ise  ‘L’événement’ adıyla Audrey Diwan’ın yönetmenliğinde beyaz perdeye aktarıldı. 2021 Venedik Film Festivali’nde En İyi Film dalında Altın Aslan kazandı. Filmin festival gösterimleri sırasında izleyiciler arasında baygınlık geçirenlerin olduğu yazıyor haberlerde. İzlemesi kolay değil, çarpıntı yarattığı doğru. Ama kadınların mücadelesi tam da böyle bir şey. Kahramanın hayata devam etme direncini, çaresizliğini ve kararlılığını görmeniz lazım.

2008 yılında, en büyük başarısı olarak kabul edilen ve altmış yıl boyunca kişisel ve kolektif tarihi iç içe geçiren Seneler’i yayınladı. Bu eserin İngilizce çevirisi de Man Booker ödülü kısa listesinde yer almıştı.

Ernaux 1940 doğumlu. Yazmaya, üretmeye bize saklı gizli kalmış tutkuları, acıları, utançları anlatmaya devam ediyor. Biz de onun kelimelerinden cesaret buluyoruz. Anlatılamayanı anlatmaya ve sözümüzü söylemeye…

edebiyathaber.net (11 Kasım 2024)

Yorum yapın