Yeni bir dil öğret bana:
“gece kırmızıdır”
“sokaklar boştur”
“kentteki çocuklar deliriyor”
(Lisede Kan ve Cesaret)
Yüzeysel anlam ve anlatımı tekmeleyip bir kenara fırlatan, klasik tarzdan çok uzak, birçok insana ilham veren, onu çok seven ve hiç sevmeyen ama henüz duymayanlar için bir isim fısıldayacağım kulağınıza :
Kathy Acker.
Size; özgür kalıplara yerleşmeyecek kadar geniş anlamlar, yollar, gidişler, sözcükler vaat eder, bununla birlikte tehlikeli bir suyun içinde yüzdüğünüzü satır aralarına yerleştirir. Onunla yürürken olacakların garantisini vermez. Siz birlikte bir cesaret işine girmişsinizdir bile. Kelimeler artık vücudunuzda gezmeye başlamıştır. Seçim sizin, ya kapatın elinizdeki kitabı ya da yola devam.
1947 yılında New York doğumlu olan romancılığının yanı sıra oyun, deneme yazarı, performans sanatçısı olan Acker, postmodern yapıbozumcu ve seks pozitif feminist kimliğiyle bilinmektedir.
Feminist, anarşist, punk bir ikon olarak tanımlansa da, bu şekillerde tasnif edilmeyi reddeden bir yazardır. Eski Yunan ve Latin Edebiyatı öğrenimi gören Acker, bir dönem Herbert Mercuse’ün derslerine devam eder. Daha sonra, öğrencilik hayatına renkli ve radikal bir kararla son vererek San Diego’nun çeşitli kulüplerinde striptiz yapmaya başlar. Durağan olmayan gittikçe ritmi artan bir şarkı gibi…
İlk yazmaya başladığı zamanlarda şiirden (black mountain şairleri) etkilendiğini söyleyen Kathy, Burroughs’dan çok etkilendiğini, onun ilk gözağrısı olduğunu hiçbir zaman gizlememiştir. Fluxus akımından, özellikle de Fransız feministlerden ve Gillis Deleuze’den de etkilenmiştir.
1980 ortalarına dek küçük yeraltı yayınevleriyle çalıştı ve bu ona “edebi terörist” lakabını kazandırdı.
Çalışmalarında aslında yazmak ile deneyselliği bütünleştirdiğini ve “deneyselcilik” kelimesine yakın olduğunu belirtmiştir.
Acker, 15’i aşkın romanında kopyalama parçalama tekniğini kullanarak var oluşu sorgulayan pornografiyi koluna takıp otobiyografilere de yer veren bir tekniği seçmiştir. William Burroughs’u bilenler için aslında pek yabancı bir teknik değildir bu. Aynı izde yürümüş de denilebilir.
“Don Quixote” romanında erkekleri kadın yapıp ne olacağını görmek, tahlil etmek isteyen ve aslında bir nevi Don Quixote’nin ta kendisi olan ve bunu yine kopyalama-parçalama tekniği ile yapan, feminizmi açık açık gösteren bir Kathy görürüz karşımızda.
Kathy Acker’ın eserleri “punk edebiyatı” olarak tanımlanır, bunun sebeplerinden bazıları ele aldığı konuların ve olayların şiddet, küfür, seks, tecavüz, ensest, intihar, kürtaj, psiko-seksüel maceralar gibi kavramlar etrafında konumlanmasıdır. Yazarın sert bir tavrı vardır, sorgulayıcı ve içten bir hesap soruşturması yapar. Ataerkilliği defalarca kitaplarında öldürmüştür.
“kızlar aşk için her şeyi yapar”
Acker için “çıplaklık” kelimelerini giydirir ve soyunmaktan soymaktan hiçbir zaman korkmaz. Bunun ilerisinde aslında pornografik çizimlerini lirik bir şiir havasında gösterir. Bütün dışavuruculuğu, sertliği, sloganları ve hesap soran o kadının yanında duygusal bir rüzgâr yüzünüze vurur, hissedersiniz.
“al beni götür
En uzak soyların arasından
En uzak dalgaların arasından
Hiçbir erkeğin yolu bilmediği yere
Siz ki güvendesiniz çünkü Tanrı ya da Talih verir size
Susamış bir arzu ve her daim aşk içinde bile kalabilirsiniz güvende
Bana karşı BENİM AŞKIM geceler kederli garezler getirir
azap asla bitmez aşk isteyene
…”
(Lisede Kan ve Cesaret)
Kırılgan, yaralı Acker, karşınıza geçip bir sigara yakar ve sizden bir şarkı istercesine hüzün devam eder. Sonra birden anlamdan kurtulmanız gerektiğini hatırlatır, zihni tüketen ne varsa yok etmeyi, zihinden bağımsız bir dünya ile. Seçilmişten ziyade seçileni reddeden kelime ve onların gerektirdikleri ile.
“Hiçbir şey istemiyorum artık
Yalnız kalmak istiyorum sadece
Kanser istemiyorum kemiklerimde
Siz sokaklardaki tüm insanlar
Evlenmek istemezsiniz benimle”
(Lisede Kan ve Cesaret)
Ah Kathy, ne yazık ki 1997 yılında kanser tedavisi için gittiği Meksika, Tijuana’daki bir tıp kurumunda henüz 50 yaşındayken hayata gözlerini yumar.
“Don Kişot: Bir Düş İmiş” (Don Quixote: Which Was a Dream) ve “Annem: İçimdeki Şeytan” (My Mother: Demonology) adlı kitaplar sayesinde Türkiye’deki okurların da tanıma fırsatı bulduğu Kathy Acker’ın, ölümünün ardından, “Eurydice Ölüler Diyarında” ve “Okul Kızı Laure’nin Günlüğü” adlarıyla yayımlanan iki kitapla beraber, sadece dört kitabı Türkçeye çevrilmişti.
Son olarak Sel Yayıncılık tarafından Süha Sertabiboğlu’nun çevirisiyle “Lisede Kan ve Cesaret” yayımlandı.
Not: Bu yazı herhangi bir tahlil eleştiri ya da tam tersi bir vaziyet için yazılan bir yazı değildir.
Bu sadece Kathy Acker’e bir saygı duruşudur. Ve henüz ismini duymayanlar için şiddetle tanıyın yazısıdır.
Onur Köybaşı – edebiyathaber.net (28 Ekim 2014)