Haluk Yüce ve Semih Yolaçan’ın hazırladığı Kuklalar ve Kuklacılar adlı fotoğraf sergisi 7 Şubat 18:30’da Goethe Institut – Ankara’da açılıyor.
Sergi kataloğundan;
“‘Karagöz’ gibi bir geleneğimiz olmasına karşın “kukla sanatı” konusunda yeterince yetkinleştiğimizi söylemek zor. Küçümsemediğimiz ve hak ettiği değeri verdiğimiz takdirde hem geleneksel olana sahip çıkıp, hem de çağdaş olanı kucaklayarak ‘kukla sanatının’ olanaklarını ve ‘kuklanın gücünü’ sahnelere taşıyabiliriz. Karagöz gibi güçlü bir ‘gölge kukla’ geleneğine sahip bu ülke, kukla alanında şu anda bulunulan durumdan daha fazlasını hak ediyor. Bu serginin en önemli amaçlarından birisi bu sanata ve bu sanatın gücüne dikkatleri çekmek.
‘Kuklalar / Kuklacılar’ başlıklı Fotoğraf Sergisi, bir kuklacı ile bir fotoğrafçının üç yıllık ortak çalışmasından seçilmiş 26 fotoğraftan oluşuyor. Haluk Yüce ve Semih Yolaçan üç yıl önce başladıkları ve uluslararası platforma da taşıdıkları projelerinin bu ilk sergisinde Türkiye’den beş ve yurtdışından yine beş konuk kuklacı fotoğrafları ile izleyicilerin karşısına çıkıyorlar. KUKSADER (Kukla, Karagöz, Gösteri ve Sahne Sanatları Derneği) ve Goethe-Institut Ankara işbirliği ile gerçekleşen ‘Kuklalar / Kuklacılar’ sergisi Goethe-Institut Ankara salonunda izleyicilerle buluşuyor.
Belki de ilk kez çocukluğumuzda karşılaştığımız, ne ki çocukluktan yetişkinliğe hayatımızın önemli bir parçası olarak kalmaya aday bir dönüşümün ta kendisidir kukla. Neden mi dönüşüm? Gün içinde akıp giden hayatlarımıza yakından baktığımızda gördüğümüz bir olgudur da ondan! Evet, her birimiz yaşam içerisinde birbirinden değişik ‘maskeler’i yüzümüze geçirir ve sonuçta ilk kez çocukken yüz yüze geldiğimiz kuklalara dönüşürüz. Bu durum, aslında kukla olmanın da, dönüşümün de ta kendisidir!
Fotoğraf ise kısacık bir zaman dilimini yansıtır bize. Peki, ‘kuklacının’ ve ‘kuklanın’ birlikte oluşturduğu enerjiyi bir fotoğraf karesine hapsetmek olası mıdır acaba? İşte iki sanatçıyı heyecanlandıran ve birlikte ortak bir yolculuğu başlatan bu soru oldu. Amacımız kukla dünyasını fotoğraflarken, ‘kuklacının enerjisini’ fotoğraf aracılığıyla kayıtlara geçirmekti.
Sonuç olarak şunu söylemek mümkün: Kuklaya hayat veren güç, oynatıcının kuklası ile bütünleşmesi, dikkatini yoğunlaştırması ve gözlerindeki ifadede saklıdır. Kukla kuklacısı ile bütünleştiğinde bizlerden biri olmuştur ve artık yaşamaktadır.
Güncelin sıradanlığına, sokakta akıp giden rutin hayata “dur” diyebilmenin keyfi kuklanın gücünde saklıysa…
…gelin, iplere birlikte dokunalım!”
edebiyathaber.net (30 Ocak 2014)