Meksikalı yazar Laura Esquivel’in ilk kitabı olan ve A.B.D’de ABBY Ödülü kazanarak filme uyarlanan romanı ‘’Acı Çikolata’’, alışılmışın dışında kurguya sahip kitaplardan biri. Havva Mutlu çevirisiyle Can Yayınları’ndan çıkan kitapta her bölüm, özdeşleştiği bir geleneksel Meksika yemeği tarifiyle başlıyor.
‘’Acı Çikolata’’, yemek tariflerinin yanı sıra geleneksel kocakarı ilaçlarıyla da ilgi çekiyor ve ‘’Noel tortaları’’ bölümüyle başlayıp ‘’Düğün pastası’’, ‘’Gül yapraklı bıldırcın’’ tarifleriyle devam ederken ‘’Ceviz soslu biber dolması’’ bölümü ile sonlanıyor. Yazar, bölüm başlıkları olan yemek ve tatlı tariflerini aynı zamanda kahramanların duygu durumlarıyla özdeşleştirerek kitabı ilginç ve sürükleyici kılmayı başarmış: ‘’Kendisini çok yalnız ve terk edilmiş hissediyordu. Büyük bir ziyafetten sonra servis tabağında unutulup tek başına bırakılmış ceviz soslu biber dolması bile bu kadar yalnız olamazdı!’’
Roman, Meksika coğrafyası aracılığıyla evrensel kadın sorunlarından biri üzerine kurgulanmış. Evin en küçük kızı olan Tita’nın, ülkesinin geleneklerine göre annesinin yaşlılığındaki bakımını üstlenmesi amacıyla evlenmesinin engellenmesi üzerine yaşamının sürüklendiği kaos dolu günlerin anlatımı, okurun Meksika kültürüyle tanışmasını da sağlıyor.
‘’Acı Çikolata’’ feminist mesajlar veren realist yönünün yanı sıra romantizm ve tutkunun da kitabı… Yazarın realiteyi ifade etmedeki gücü ve cesareti romanın başarısını arttıran nedenlerden biri olarak öne çıkıyor. Başarısız ve bencil anne Elena ile fedakâr Tita’nın anne – kız ilişkileri pek çok kadının kendini içselleştireceği tarzda, gerçeğin tüm çıplaklığıyla yansıtılmış.
Çözümsüz anne – kız ve kız kardeşler arası ilişkiler aracılığıyla kadınların sadece karşı cins tarafından değil, kendi cinsleri hatta en yakınları tarafından da ezildikleri gerçeği ele alınıyor ‘’Acı Çikolata’’da. Böylece yazar, dünya kurulduğundan bu yana kadın kimliğine sıkıştırılmaya çalışılan onlarca evrensel sorundan birine daha dokunuyor: ‘’Bir gülün yan yana durduğu için sadece taçyapraklarının dışını görerek tanıdığı, içinde neler olduğunu bilmediği, hiçbir şekilde iletişim kuramadığı öteki gülden ayrıldığı için üzüldüğünü düşünmek çok saçmaydı.’’
Kendi yaşlılığını düşünen bencil bir annenin, küçük kızının sevdiği adamı ortanca kızıyla evlendirerek onları aynı evde yaşamaya mahkûm etmesi üzerine kararan yaşamlar, olay örgüsünün sonuna dek halden hale giriyor. Sevdiği adama duyduğu aşk ve tutkuyu yaptığı yemeklerle aktarmaya çabalayan aynı zamanda yaralı ruhunu bu yolla iyileştirmeye çalışan Tita’nın çaresiz yaşamı ve Pedro ile umutsuz aşklarının yansıtılışındaki anlatımın gücü, okuru kitaba bağlayan başlıca nedenlerden biri.
Genç bir kadının çikolata tadındaki hayallerinin gerçeklerle buluşamadığında dönüştüğü acı aromanın kurguya aktarılışındaki başarı, kitabın sürükleyiciliğine katkıda bulunuyor: ‘’Ne yazık ki içindeki kibritlerin nemli, hatta ıslak olduklarını kabul etmek zorundaydı. Hiç kimse onları yakamazdı artık. Daha da acı olan, Tita kendi tutuşturucularının neler olduğunu çok iyi biliyordu. Ama ne zaman içindeki kibritlerden birini yakmayı başarsa acımasızca söndürmüşlerdi.’’
Acı çeken bir şairin en güzel şiirlerini yazması gibi Tita’nın en güzel yemekleri icat etmesinde, yazarın şiirsel anlatımının rolü büyük elbette: ‘’Sanki tüm varlığı güllerden yaptığı sosun içinde erimiş, bıldırcınların, şarabın, yemekteki her türlü kokunun içine girmişti. Böylece tat, koku, sıcaklık olarak tam anlamıyla cinsel duygularla yüklü bir şekilde Pedro’nun içine doluyordu.’’ İki erkek arasında kalarak güven ve huzur ile özlem ve tutku ikilemlerini yaşayan ilk kadın kahraman olmasa da Meksikalı Tita’nın yaşamı ilgi çeken ayrıntılarla bezeli.
De la Garza ailesi aracılığıyla Meksika Devrimi’nden esintilerle de karşılaşıyoruz kitapta. Yer yer masalsı ifadelerle renklendirilmiş olay örgüsünde vermeye eğilimli insanlarla almaya alışmışların yüzünden harcanmış bir yaşamın tarifi gizli: ‘’Kendini tam anlamıyla içi boşalmış gibi hissediyordu. İçindeki harika pastadan geriye sadece birkaç kırıntı kalmış boş bir tabak gibiydi.’’
Bir yaşam bir mutfağa sığar mı? ‘’Acı Çikolata’’, mutfağa sıkışmış nice yaşamdan sadece birinin kurgulanmış hali. Ancak tencerelerden yükselen buharların buğulu görüntüsünün ardından yükselen afrodizyak rayihalı leziz yemek kokuları sayesinde sevdiği adama kendini ifade edebilen bir kadının etkileyici yaşamını okumadan geçmemek gerek. Kitap, kokuların, renklerin ve duyguların birbirine karıştığı bir atmosferi solumak isteyen okurları bekliyor.
edebiyathaber.net (9 Temmuz 2021)