“Akşamlar Rahatsız Edicidir” Hollandalı genç yazar ve şair (doğum 1991) Marieke Lucas Rijneveld’in 2018’de yayımlanmış ilk romanı. Yazar, kitabın İngilizce çevirmeni Michele Hutchison ile 2020’de Uluslararası Booker Ödülü’nü aldı. Bu ödülü alan ilk Hollandalı yazar. Kitap, Türkiye’de 2021’de Belma Sezgin Yüksel’in Hollandacadan yaptığı çeviri ile Monokl Edebiyat tarafından yayımlandı.
“Akşamlar Rahatsız Edicidir” koyu Protestan, fakir bir çiftçi ailenin en büyük çocukları Matthies’i, Noel’e iki gün kala bir kaza sonucu kaybetmelerinden sonra yaşadıklarını abisi öldüğünde on yaşında olan Jas’ın gözünden anlatan bir roman. Yazarın kendi hayatıyla bu romanın hikâyesi arasında paralellikler var. Rijneveld de Protestan bir çiftçi ailenin çocuğu ve üç yaşındayken kendi abisini kaybetmiş.
Romanın başında Noel’e hazırlanan aileyle tanışıyoruz. Henüz abisi hayattayken bile Jas’ın iç dünyasının olağan dışı bir şekilde çalkantılı olduğunu öğreniyoruz. Matthies donmuş gölde yapılacak bir paten yarışına gider. Çiftlik işleri yüzünden onu seyretmeye gidemeyen Jas kızgındır. Bu öfkeyle, babasının yakında pişirmek için öldüreceğine inandığı tavşanı yerine Matthies’in canını alması için Tanrı’ya dua eder. Ve kırılan buzdan göle düşen abisi ölür. Jas, annesi, babası, abisi Obbe ve kız kardeşi Hanna ne bir aile olarak ne de tek başlarına bu kayıpla baş edemezler. Anne doğru düzgün yemek yemediği için sürekli zayıflar. Baba çiftlik hayvanlarından başka hiçbir şeyle ilgilenmez olur. Jas, cebinde çeşitli hatıra objeleri biriktirdiği giderek kirlenip iğrençleşen montunu yaz kış üzerinden çıkarmaz, göbek deliğine sapladığı bir raptiye ile yaşamını sürdürür, aylarca süren kronik bir kabızlık çeker ve çeşitli saplantılı sanrılar geliştirir. Obbe geceleri kafasını yatağına vurma alışkanlığını edinir, hayvanlara ve insanlara giderek dozu artan bir şekilde acımasızca davranır. Hannah ise sürekli evden kaçma planları yapar. Bu üç çocuk yaşadıkları yalnızlık ve ihmalin içinde bir yandan da bazen birlikte bazen yalnız başlarına cinselliklerini keşfeder. Biz okurlar da ailenin bütün fertlerinin girdaba kapılmış zavallı birer hayvan gibi çaresizce çırpınarak dibe batışını dehşet, acıma ve tiksinti içinde seyrederiz.
Kitabın ismi okurken hissedeceklerinize dair zayıf bir ipucu veriyor. Zayıf, zira rahatsızlığın ötesinde bir etkisi var romanın. Zaten okuması yüreğe ağır bir hikâye bir de hayvan istismarı, şiddet ve ergen cinselliği içeren sahneleri olanca açıklığı ve kabalığıyla anlatıyor. Yaşamın fiziksel, duygusal ve zihinsel bütün kiri saklanmaları için en ufak bir çaba harcanmadan bütün çıplaklığıyla gözümüzün önünde. Zaman zaman Rijneveld’in şairliği ön plana çıkıyor, bu sahneler hikâyeyi ilerletmekten çok üst üste yığılı bir deste halini alıyor, okumak daha da güçleşiyor.
Ama rahatsızlığın kaynağı bunlarla sınırlı değil. Büyük bir gürültüyle dalga dalga üzerinize gelen bu görüntülere karşı sağlam durup biraz arkasına bakarsanız sizi daha da rahatsız edecek sorularla karşılaşıyorsunuz. Bunların belki de en önemlisi canavarla kurban arasındaki sınır neden bu kadar bulanık ve karmaşık? Bir başka önemli soru daha var: Abisi ölmeden önce bile zihni karanlık olan Jas için bu kayıp gerçekten bir kırılma noktası mıydı, yoksa kahramanımız zaten bu kaçınılmaz yola girmişti de bu ölüm akışı sadece biraz hızlandırmış mıydı? Bunlar ve başka sorular uzunca bir süre aklınızda çakılı kalıyor.
Rijneveld, bu eseriyle cesur ve heyecan verici bir yazar olduğunu gösteriyor. Eserin kendisiyse sadece sert bir ilk roman değil hem yazar hem bizler için bir meydan okuma.
edebiyathaber.net (18 Ağustos 2022)