Alman yazar Cornelia Franz’ın yazdığı Einstein’ın Hayatını Nasıl Kurtardım?, on ikinci yaşını kutlamaya hazırlanan Emily’nin bir gemi yolculuğunda 2020 yılından 1913’e ışınlanması sonucunda ‘geleceğe dönüş’ yolundaki maceraları anlatırken, yazarın dönemin ‘acı vatan’ı Amerika, ülkenin göçmenlere bakışı, sınıfsal ve ırksal ayrımı da satır arasına serpiştirmesi, kitabı sadece bir gençlik-macera romanı olmaktan çıkarıyor.
1956 yılında Hamburg’da doğan Cornelia Franz, Alman Dili ve Amerikan Dili Edebiyatı alanında eğitim görmüş. Üzerine aldığı yayıncılık tahsiliyle de uzun yıllar bu sektörde editör olarak çalışmış. 1993 yılından beri de çocuklar, gençler ve yetişkinler için kitaplar yazmaya devam ediyor. Franz, Timaş Yayınları etiketiyle yayınlanan Einstein’ın Hayatını Nasıl Kurtardım? kitabında, doğum gününde 2020 yılından 1913 yılına zaman yolculuğu yapan Emily’nin tekrar geleceğe dönmek için girdiği serüveni soluksuz bir macera kurgusuyla anlatıyor. Yazarın hem 1900’ler Amerika’sına hem de günümüz gençliğinin boğuştuklarına attığı ‘genç bakış’ ise kitaba zenginlik katıyor.
Yirminci yüzyılın görkemli yolcu gemilerini andıran ihtişamlı görünüşüyle Queen Mary 2 Hamburg’tan Atlantik’e açıldığında on iki yaşının arifesinde küçük Emily, mide bulantısını bastırmak için geminin lüks lokantasından kaçarak kendini geminin korkuluklarında derin nefes alırken buluyor. Yağmur ince damlalarını yeryüzüne bırakırken bundan hiç rahatsız olmayan Emily, işinden dolayı kendisine vakit ayıramayan babasının, kendisinin on ikinci yaş gününden dolayı yaptığı bu kıyağın büyüsüyle dalıp gidiyor. Bu arada aniden çıkan rüzgar bulutları bir tarafa itip gökyüzünü gecenin berraklığıyla baş başa bıraktığında Emily böyle bir manzaranın Hamburg’ta bile olmadığını düşünürken yanında tuhaf tipli bir adam beliriveriyor ve, “Aslında, her yerde var. Sadece biz onu her zaman tüm güzelliğiyle görmüyoruz,” diyor. Birkaç kelamdan sonra adam gece yarısının yaklaştığını söyleyip cebinden bir çubuk çıkararak ondan geriye saymaya başlıyor ve “Sıfır” dediğinde ufak çaplı bir roket gökyüzüne uçuyor. Emily denize düşmemek için korkuluklara zor tutunuyor. Ancak ne bu arada bilincini çoktan yitiriyor.
Uyandığında Queen Mary 2’yle alakası olmayan bir gemide buluyor kendini. Tipler tuhaf, “Dördüncü sınıf,” “üçüncü sınıf,” “Burada olmaman gerekiyor ufaklık,” “Çabuk bölümüne geri dön,” gibi cümlelerle karşılaşıyor. Emily, duruma bir anlam veremeyip Queen’s Room’u aramaya başlıyor ve nihayet ‘kendine benzeyen’ iki küçük çocuk, Lorenzo ve Malik’le karşılaşıyor. Lorenzo ve Malik duruma ‘şerbetli’ oldukları için Emily’ye bir şekilde 1913 yılına ışınlandığını ve Imperator gemisinde olduğunu anlatıyorlar. Emily elbette bu duruma başta inanmıyor ancak çevresinde gördükleri içinde bulunduğu ortamın sağlamasını yaptığı ve Lorenzo’yla Malik de kendilerinin de 2016 yılından geldiklerini teferruatıyla izah edince Emily de ikna oluyor ve üç kafadar geldikleri yıla ve yerlere geri dönmek için planlara başlıyorlar. Bu arada gemide görünüşlerinden dolayı yakayı kaptırmamak için saklanmak için dört dönerlerken Imperator’da New York’a giden ve yaşıtları Erna ile Willi’yle arkadaşlık kurarlar. İki kafadan bizim tayfaya saklanmaları için yardım ederler. Artık New York’a kadar kafaları rahattır ancak öncesinde çözmeleri gereken bambaşka bir problemleri daha var: Imperator’da çıkacak yangını engelleyerek insanları kurtarmak. Zira Lorenzo ince zekasıyla Malik’le birlikte başa sarıp durdukları zaman yolculuğunda neden 2016’ya neden geri dönemediklerini anlamıştır. Bu yangının çıkmasını engellerlerse geleceğe dönüş de mümkün olacaktır.
Yangın zamanı gelip çatmıştır ve elbette yolcuların telaş yapmadan, kaldıkları ‘sınıflar’da yanarak ölmelerini beklemeden güverteye toplamaları gerekmektedir. Herkesi açık alanda, tek bir yerde toplamak için çoğu gariban olan bu insanları çekebilecek yöntemi de bulurlar: Beleş kahvaltı! Ekip hemen harekete geçip herkesi oldukları yerden çıkarırlar. Gemi sağ salim karaya yanaşır. Kontrol bölgesinde beklerlerken ise Emily, Lorenzo ve Malik’i geldikleri yere götürecek kişiyi görürler: Albert Einstein. Şehirde Willi ve Erna’nın evine yerleşen üç kafadar Albert Einstein’ı bulmak için kolları sıvar. Fakat beş milyonluk bu insan ‘akvaryumu’nda bu hiç kolay olmayacaktır.
Einstein’ın Hayatını Nasıl Kurtardım serüvenlerle dolu bir gençlik romanı. Bunu bir kenara bırakıp başka bir yönden kitabı ele alalım: Cornelia Franz, bu heyecan dolu macerada 1900’lerin ikinci yarısının Amerika’sından bir panorama da sunuyor okura. ‘Taşı toprağı altın’ Amerika hayaliyle yerlerini yurtlarını bırakanlar, göçmenler, sınıf, ırk ayrımcılığı gibi konuları çocuklar arasındaki diyaloglara öyle nazik serpiştirmiş ki satırları atlarken bu konular ister istemez kafanızda vurucu bir etki yaratıyor. Bunu yaparken ‘büyük mevzuları’ ‘küçük harflerle’ anlatması da kitabın hedef kitlesinin zihninde yer etmesinde kolaylık sağlıyor ve kitabı salt bir gençlik-macera romanı olmaktan çıkarıyor. Büyüklere de tavsiye edilir!
Kaynak: Einstein’ın Hayatını Nasıl Kurtardım?, Cornelia Franz, çev. Tuvana Gülcan, Timaş Yayınları, 2022, 191 s.
edebiyathaber.net (28 Mart 2022)