Türkiyeli okurların, “Dövüş Kulübü” kitabıyla tanıdığı Amerikalı gazeteci yazar Palahniuk’un son kitabıdır Bir Haz Markası. Üniversitede gazetecilik eğitimi almış ama geçimini oto tamirciliğiyle sağlayan yazarın ilk Kitabı Dövüş Kulübü’dür. Birkaç arkadaşıyla katıldığı edebiyat grubunda “Kargaşa Projesi” adıyla yazdığı öykü üç ay sonra “Dövüş Kulübü”ne dönüşür. 99 yılında filminin çekilmesiyle tüm dünyada tanınır. Yazarın yeraltı edebiyatının duayeni olmasını sağlayan diğer kitapları da (Gösteri Peygamberi, Görünmez Canavarlar, Tıkanma, Ölüm Pornosu, Çarpışma Partisi, Kaçaklar ve Mülteciler vd) derin bir sistem eleştirisiyle, sistemin ezip tuhaflaştırdığı insanın durumunu ele alır.
Bir Haz Markası’nda da aynı eleştirel yaklaşımla bu insan-sistem ilişkilerini farklı bir yerden sorgular. Yeraltı edebiyatının içinde, Palahniuk’un karanlık, kuytu labirentlerinde ne işi var masalın diye düşünüyor insan. Kitabı okumaya başladığınızda o süssüz, katı, gerçekçi dil bile engelleyemiyor okuduğunuzun bir romantik, masalımsı aşk hikayesi olduğuna inanmanızı.
Bir modern zaman masalı yaşama hayalinde olan, sıradan, milyonlarca kadından biridir kitabın kahramanı Penny. Manhattan’da bir hukuk bürosunda çalışan, tek odalı evinde iki arkadaşıyla yaşayan Penny’nin hayatı, Maxwell denilen milyarderle karşılaşınca masalsı başlayıp tersyüz olur. Milyonlarca kadının sahip olduğu, zenginlik, şöhret, zarafet, estetik bir yaşam hayali ve bu hayale ulaşmanın en kolay yolu önlerine konan başka bir hayaldir: zengin, başarılı, akıllı, ünlü ve centilmen beyaz atlı zamane prensleriyle karşılaşmak. Şatafatlı, lüks, zengin mekanlar-hayatlar içinde olmayı istemek ya da hayal bile edemeyecekleri bu yaşamı olasıymış gibi bir o kadar yakın, bir o kadar ulaşılabilirmiş, küçük bir şansla hemen yarın yaşamaya başlanabilirmiş gibi sunan da sistemin ta kendisidir. Ne kadar berbat bir hayat yaşıyorsanız da kapitalizmin bu algı oyunlarına kanar, modern zaman masalı yaşama beklentisinde olursunuz. Bu beklentilere sahip Penny de bir akşam yemeği davetiyle, zengin, başarılı Maxwell’le bu zenginliğin içine girip bir masal yaşayacağını sanmaktadır. Ama sistemin önüne sunduğu beyaz atlı prens hiç de bildiğiniz gibi değildir.
Dünya pazarında kendisine yer edinmek için insanın en temel duygusunu, doğasını, bedenini kullanmakla işe başlamış; en zayıf halkasından, kadınlardan deneklerle kadınların tek başına haz alabileceği ilaçlar, erotik araçlar üretmektedir. Ortaya çıkardığı erotik hazzı arttırıcı araçlar dünya kadınlarına sürekli mutluluk vaat etmektedir. Penny de Maxwell’in deneklerinden biri olacaktır. Penny çevresinin, toplumun da yarattığı hayal baloncuğundaki gibi bir yaşamın içinde olmadığını kısa sürede anlar; öyle dedikleri gibi zengin, ünlü Maxwell’in yeni prensesi değildir ve zengin bir hayatın içinde mutlulukla yaşayamayacaktır. Bunu fark etmesi de deneyler, ilaçlar ve çeşitli araçlarla bedenindeki hasarlar, ruhsal çöküntüler sonunda olacaktır. Aslında her şey çok açıktır, insanlara sunulduğu gibi bu ilaç ve araçlar kadınlara sonsuz haz sağlamadığı gibi içinden çıkılamaz bir girdaba dönüşür ve amaç kadınların mutluluğu değil erkeğin mutluluğudur. Bilinenin ve söylenenin tersine kapitalizmin üretim ilişkileri de kadınlar için, kadınların temel olduğu vs. değil, kökeninde erkil düzenin yattığı ilişkilerdir; temel erkildir, her şeyi yönlendiren, belirleyen, isteyen ve istediği gibi yapan erkektir, başarılı olan erkek akıldır. Kadınlar güçlü, başarılı erkek aklın araçlarıdır. Maxwell bu sistemin devamlılığını, Penny üzerinde yaptığı deneylerle ve gayet duygusuz yaklaşımıyla nasıl sağladığını gösteriyor. Ürünlerinin kullanıcı grubu yalnız ve sıradan hayatların içinde varolan, kolayca yönlendirilebilir olan kadınlardır. Onlar önce yalnızlaştırılmış, mutluluk kaynaklarını sistemin yok ettiği insanlardır ve Maxwell’in ürünleri onlara ‘tek başına mutluluk’ vaat etmektedir.
‘Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser’ sözü vardır; sonra da size asla gölgesi olmayacak ağaçlar satar, siz de durmadan satın alırsınız bu asla olmayacak gölgeyi. Önce doğal olanı, doğallığından gelen mutluluğu ortadan kaldırıp, size yeni mutluluk araçları satar. İnsanın doğasından gelen her şeyi, duygularını ve hayatlarını sermayeye çevirmek için önce yok eder sonra değişik araçlarla bunu yarattığını iddia edip geri satar. Kitapta da insanın doğasından gelen en temel duyguyu, cinsellik üzerinden sermayeye çevirmeyi Palahniuk’un hem kabaca hem de incelikle işlediğini görüyorsunuz. Diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da kapitalizmin önce yok ettiği, sonra kendine göre yarattığı insanların çıkmazlarını irdeliyor. Maxwell’in Beatiful You ürünleri ruhsuzlaştırılmış, yalnızlaştırılmış insanlara sunuluyor. Sistem tarafından insanın doğasının, içinde yaşadığı doğanın yok edilmesi; sevginin, aşkın, insan ilişkilerinin, insanın diğer canlılarla ve çevreyle ilişkilerinin yok edilmesi sonucu ortaya çıkan yalnız, sevgisiz, duygusuz insanlara sevginin, aşkın ortaya çıkardığı duyguları insan olmadan da, tek başına yaşayabileceğini iddia ediyor ve hatta zorunlu kılıyor, diğer her şeyde olduğu gibi. Mutluluk kaynakları yok edilip yalnızlaşmış, kabuklaşmış insana sevginin, aşkın, doğa-insan ilişkilerinin yarattığı mutluluğu çeşitli araçlar, makine ve ilaçların asla geri veremeyeceğini tekrar gösteriyor Palahniuk.
Aycan Çörek – edebiyathaber.net (17 Şubat 2016)