Dünya edebiyatında kendi dünyasını yaratmayı ve okuyucusunu içine çekmeyi başarmış romanlar iyi birer eser olarak kabul görür. İlhan Deliktaş’ın ilk romanı olan Kafka Oteli, son zamanlarda Türkiye edebiyatında bunu başarabilen ender romanlardan biri. Modern zamanın karmaşasının içindeki gündelik olayların anlatıldığı, neyin rüya neyin gerçek olduğunu ayırt edemediğiniz, sınırlarda dolaşan bir roman. Yazar, gerçek ile rüyayı, varlıkla hiçliği bütünleyerek bir dünya kurmuş. Bu dünyada kaybolmuş karakterler kendi yollarını bulmaya çalışırken, okuyucu da sürükleyici bir hikâyenin içinde kendini yeniden buluyor.
Roman dört bölümden oluşuyor. İlk bölümü “İskambil Destesi” adını taşıyor. Bu bölümde adına yakışır şekilde âdeta kartlar karılıyor, oyunculara dağıtılıyor. Sonraki bölümlerde başlayacak olan oyunun zemini hazırlanıyor. Hangi kartın kimde olduğunu, oyunun nasıl işlediğini çözmeye çalışırken okuyucu bambaşka bir dünyanın içinde kayboluyor.
“Artık deste öyle bir karılmıştı ki kaybedilen bir kartın nereden çıkacağını ben de diğerleri gibi merakla bekliyordum.”
İlk bölüm okuyucunun karakterleri ve içinde bulundukları dünyayı tanımasını sağlıyor. Diğer bölümler “Unutkanlık Yasası”, “Dayan Minora” ve “Fil Kâsesinde Kıyamet Böceği” isimlerini taşıyor. Bu bölümlerde artık taşlar yerine oturmaya başlıyor, her biri nevi şahsına münhasır olan karakterler kendi kimliğini buluyor.
Romanın genel konusu ise şöyle: Sıradan bir hayat yaşarken bir rüyanın peşine düşen K, kendini polisiye bir maceranın içinde buluyor. Bu macerada hem kendisini hem de dünyayı anlamak adına büyük yol katediyor. K’yı bekleyen sürprizler insanı şaşkına çeviriyor. Kimi zaman okuyucu K’dan bir adım öne geçiyor, olayları, kişileri anlamaya başlıyor. Ama son bölüme gelindiğinde bambaşka bir hikâye çıkıyor ortaya.
Karakterlerin iç dünyası ve romanın atmosferi öyle etkileyici ki, okuyucu da aynı yolculuğa çıkıyor onlarla birlikte. Kitap bitse bile okuyucu o yolculukta yürümeye devam ediyor. Bir rüyanın peşine düşmek, gerçeği anlamak için en iyi yol oluyor belki de.
“Basit bir pencerenin ardında olan dünyayı bilmek. Bildiği dünyanın sınırlarının dışından oraya bakmak. O sınırsızlıkta kaybolmak hoş olmalıydı ve uzaktaki bir noktaya sığınmak.”
Roman, dünya edebiyatından ve tarihinden besleniyor. Tabi ki en büyük esin kaynağı Kafka. Baş karakter K, Kafka’nın Joseph K’sından esinlenerek yazılmış. Yazar, bir röportajında “Kafka’nın Joseph K’sı gibi içsel olgunluğunu dış dünyada yaşadığı ve ona cesaret veren şeyler üzerinden elde ediyor.” diyor karakteri için. Okuyucu gerçekten de bu romanda bir “Kafka Oteli”ne uğruyor ve olup bitene oradan bakıyor. Fakat yazar kendi özgünlüğünü büyük bir incelikle işlemiş satır aralarına. Romanın Kafka eserlerinin bir taklidi değil, Kafkaesk dünyadan beslenen özgün bir eser olmasını sağlayan en önemli neden bu.
Roman sadece Kafka’ya değil, dünya edebiyatından başka örneklere de yolculuğun kapısını aralıyor.
“Hiçbir insan, bir şehre büsbütün veda edemez. İnsan nereye gitse kendini de götürür.”
Yazar bu satırları yazarken düşünmüş müdür bilmiyoruz, ama bu satırları okuyan birinin Yunan şair Kavafis’in ünlü “Kent” şiirini hatırlamaması mümkün mü?
“Bu kenttir gidip gideceğin yer / Bir başkasını umma / Bir gemi yok, bir yol yok sana
Değil mi ki hayatına kıydın burada / Bu küçücük köşede, ona kıydın demektir bütün dünyada.”
“Herkesin yabancı olması cennettir.” diyor yazar kitabın bir bölümünde. Belki farklı bağlamlarda okunabilir ama “Cehennem başkalarıdır.” diyen Sartre kadar iyi bir cümleye imza atıyor dersek çok da iddialı bir laf etmiş sayılmayız.
Kafka Oteli, İlhan Deliktaş’ın ilk romanı. Fakat belli ki acemice yazılmış, hızlı davranılmış bir roman değil. Yıllarca üzerine çalışılmış, ince düşünülmüş, büyük bir entelektüel birikimin sonucu olarak ortaya çıkmış bir eser. Daha ilk sayfasından başlayarak son sayfasına kadar dünya edebiyatına ve farklı disiplinlere göndermelerle dolu. Deliktaş, entelektüel birikimini romanına, oradan da okuyucuya aktarmayı çok iyi başarmış. Bir yazarın ilk romanını okumak heyecan vericidir. Yıllarca zihninde, ruhunda birikenler toparlanıp bir eser çıkarır ortaya. Sonraki eserlerin hepsi bu ilk taşın üzerine konulan tuğlalar gibidir. Temeldeki o taştan beslenir, onun üzerinde olgunlaşır ve yükselir. İlk kitabı okuyan kişi için yazarın sonraki eserleri hakkında fikir yürütmek kolaylaşır. Ama ilk kitap, her zaman yazar için de okuyucu için de risk demektir. Ne mutlu ki Kafka Oteli, yazarın sıradaki romanlarını heyecanla beklemek için yeterli nedeni veriyor okuyucuya.
Merve Gülşah Akgün – edebiyathaber.net (27 Kasım 2017)