Nietzsche’nin dünyayı anlatmak için edebi sanatsal modellere başvurduğunu biliyoruz. Nehamas’a göre Nietzsche hayatlarımızı sanatçıların yapıtlarını biçimlendirdiği şekilde biçimlendirdiğimizi iddia ediyor. Özgürlüğün kendini yönetme biçimi olduğunu söyleyen Nietzsche sanatçılar için şu cümleleri sarf ediyor: “Başka konularda onlardan daha zeki olmamıza rağmen sanatçılardan ders almalıyız. Çünkü bu incelikli[ düzenleme, şeyleri güzelleştirme] gücü ancak onlarla, sanatın bitip hayatın başladığı yerde bir sonuca ulaşıyor genellikle; ama kendi hayatlarımızın şairleri olmayı istiyoruz- her şeyden önce de, en küçük, en gündelik konularda.
İradi bir şey yapmaya son verip zorunlu olan her şeyi yaptıklarında tam da, özgürlük, incelik, güçlülük duygusunun, yaratıcı yerleştirme, düzenleme ve oluşturma duygusunun doruğa çıktığının fazlasıyla farkında olarak bu konularda daha hassas burunlara sahip görünenler de sanatçılardır- kısacası bu zorunluluk ve ‘istem özgürlüğü’nün kendilerinde bir bütün olduğunu bilir onlar.”
Nehamas bu noktada şu soruyu sorar: kişi nasıl olur da öncelikle kusursuz edebi karakterlerce sahip olunan bütünlük ve özgürlüğe ulaşabilir? Nasıl olur da gerçekten var olan edebi bir karakter olmayı ve aynı zamanda bu karakterin yaratıcısı olmayı başarabilir?
Nehamas sorusuna şöyle bir yanıt geliştirir: belki de imkânsız olan bu amacı başarmanın bir yolu da, aralarında büyük belirgin tutarsızlıklar sergileyen; ama dikkatli ve iyi okunduklarında birbirleriyle derinden derine bağlantılı oldukları bir süreklilik sergiledikleri görülebilecek çok sayıda iyi kitap yazmak olabilir. Bu girişimin sonuna doğru kişi, bu kitaplar hakkında birbirleriyle nasıl uyumlu olduklarını, baştan sona hepsinde nasıl tek bir simanın ortaya çıktığını, en tehlikeli çelişkilerin bile nasıl olup da, bu sima veya karakter veya yazar(yaratıcı) veya kişinin bu kitaplardan tümüyle ortaya çıkması açısından zorunlu olabileceğini gösteren kitap yazabilir.
Zerdüşt’ün “Dönen, sonunda bana, yuvasına dönen, benim kendi benliğim” sözünü hatırlayarak Nehamas’a tekrar geri döndüğümüzde şu çarpıcı paragrafla karşılaşıyoruz:
“ Nietzsche’nin kendisini edebi bir karakter olarak, tek bir şey olmanın, kişinin kendi karakteri olmasının, ne ise o olmasının tek yolu, tüm bu öbür kitapları yazdıktan sonra EcceHomo’yu yazmaktan ve hatta ona “Kişi Nasıl Kendi Olur” alt başlığını vermekten geçer. Bu yol, Nietzsche’nin eşit ölçüde uygun davranarak kendisini yarattığı veya keşfettiği söylenebilecek ve bizimle konuşan karakterin kendisini yaratmış yazar olduğu ve yazarın kendisinin de, bu kitabı yazmakta olan yazar tarafından yazılmış tüm kitaplarca yaratılan veya bu kitaplarda örtük olarak bulunan bir karakter olduğu bu özgöndergesel kitabı yazmaktan geçer.”
Kişinin kendisini yaratmasını isteyen Nietzsche, Nehamas’a göre bunu eserleri bağlamında kendisini yaratarak ortaya koymuştur. “Nietzsche’nin yapıtlarında örneği sunulan karakter öylesine özel, öylesine kendine hastır ki, bu karakteri taklit etmeye yönelik her girişim şimdiye dek yalnızca bir karikatürünü yaratabilmiştir. Nietzsche’nin öğüdü, tıpkı büyük edebiyat yapıtları üretilmesine yönelik bir el kitabı gibi harfiyen izlenip basitçe bir sıradanlıkla değil, gerçek bir çirkinlik örneğiyle sonuçlanabilir” diye yazan Nehamas, aksine Nietzsche’nin el kitabının diğer tüm el kitaplarının tersine muhteşem bir edebi ve felsefi yapıt olduğunu, eyleme dair görüşlerini kabul edip, dikkatimizi yalnızca metinlerinde söylenenlere değil de, bunları söyleyenin kim olduğuna yöneltecek olursak, çizdiği resim özel, özgün ve her zaman kabul edilmese de son derece hayran olunacak bir resme dönüşebileceğini belirtir. Her metinin okurun insafına kaldığını belirten Nehamas, bir Nietzsche okumasının onun fikirlerini çürütmeye yönelik dahi olsa yeniden yorumlanması anlamına geldiğini ve bunun da zaten Nietzsche’nin istediği şey olduğunu söylüyor. Zira Nehamas, Nietzsche’nin yapıtlarındaki gerilimin onun her yorum birçok olası yorumdan sadece biridir dediği perspektivizm görüşüne uygun düştüğünü belirtir. Bu noktada Nietzsche’nin okurlarından büyük çoğunluk için kitapların sadece edebiyat olduğu kesimden uzaklaşarak, kitapların hayatın kendisi olduğu görüşünde birleşip kendisine ait görüşlerinden bir yaşam biçimi çıkarmalarını talep ettiğini vurguluyor.
Nietzsche’ye göre , “… perspektife dayalı bir bakış ve görme vardır, yalnızca perspektife dayalı bir ‘bilme’ söz konusudur; tek bir şey hakkında ne denli etkili konuşulmasına olanak tanırsak, tek bir şeyi gözlemek için de o denli fazla gözden, farklı bakışlardan yararlanabiliriz, bu şeye ilişkin ‘kavramımız’, ‘nesnelliğimiz’ daha eksiksiz olacaktır.” (Ahlakın Soykütüğü üstüne) Nehamas, perspektivizmin göreceliğe eşdeğer olmadığını, belirli herhangi bir bakış açısının, kendisini benimseyenlere, diğer bakış açılarının hepsininkinden, gerçekten olduğu haliyle dünyaya dair daha iyi bir tasvir sunma anlamında ayrıcalıklı olamayacağını ima ettiğini söyler. Ancak bazı perspektiflerin diğerlerinden daha iyi ya da daha iyi oldukları kanıtlansa da bu durumda tümü arasında en iyi olan perspektifin sonuçta bir perspektif olamaz. Çünkü tüm perspeketiflerimizin dünyaya yöneltildiğini, bir perspektife en iyi denildiğinde dünyayı gerçekten olduğu gibi yansıttığını iddia etmek olur ki bu da Nietzsche bağlamında mümkün değildir.Nietzsche bir perspektifin çıkarsandığında ortada bir dünya kalamayacağını yazar.
Nietzsche hayatın bir sav olmadığını, içinde yaşayabileceğimiz bir dünya hazırladığımızı ve bunu da cisimler, sınırlar, düzlemler, nedenler ve sonuçlar, devinim ve devinimsizlik, biçim ve içerik koyutlayarak yaptığımızı ve bu inanç yasalarının olmadan kimsenin hayata katlanamayacağını ancak bu durumun da inançların doğruluğunu kanıtlamadığını belirtir. Hayatın koşullarının her zaman bir yanılgı, hata içerebileceğini yazar.
Nietzsche’nin birçok üslup kullanmasını perspektivizm görüşüne uygun olduğunu iddia eden Nehamas, bu çoğulculuğun, okuyuculara okumakta oldukları şeyin daima Nietzsche’nin kendi hayat ve dünya yorumu olduğunu anımsatma aracı olduğunu ve böylece Nietzsche’nin birçok üslubu, peşinen kabul ettiğimiz pek çok şeyde yaptığımızın tersine, Nietzsche’nin mevcudiyetine alışmamızı ve unutmamızı imkânsız hale getirdiğini belirtir. Dolayısıyla Nehamas’a göre bu tutum, Nietzsche’nin konumlarının başka birçoğunun yanında belli bir bakış açısının dışavurumu olduklarını göstermektedir. Hakkında tek söz etmeden Nietzsche’nin perspektivizmini göstermekte olduğunu ve bu ölçüde de, Nietzsche’nin yalnızca yorumlar bulunduğunu belirten görüşünün, kendi kendisini çürütmesini önlediğini belirtir.
“Nietzsche’nin yorumları kendilerini olduğu gibi bildirirler. Bu bilgiyi de, bizzat sunuldukları biçimler, üsluplar aracılığıyla aktarırlar. Bu nedenle Nietzsche’nin üslupları Nietzsche’nin yorumlarına getirdiğimiz kendi yorumlarımız açısından hayati önem taşırlar ve bir kez daha, dar anlamda görüşlerinin içeriğinden koparılamayacaklarının bilinmesi gerekir.”
Hakikatin keşfedilen bir şey olmadığını yaratıldığını yazan Nietzsche, ancak hakikati yaratmayı sürdürebilmemiz için, hakikati keşfedilen bir şeymiş gibi tahayyül etmemiz gerektiğini belirtir.
“Kişinin yeni bir görüş, yorum, resim, teori, roman ve ahlak yaratmak üzere harekete geçirebilmesi için, bunun basitçe aynı ölçüde iyi pek çok alternatiften biri olduğunu düşünmemesi gerekir; kişi, bunun çok iyi, hatta en iyi görüş, yorum, resim, teori, roman veya ahlak olduğuna inanmalıdır.
Sözgelimi, resimde veya edebiyattaki radikal bir yeniliği ele alalım: tek-noktalı perfpektif veya kübizm, natüralizm veya bilinç akışı. Bunlardan genellikle “üslup” diye söz ederiz ve buna bağlı olarak da, şimdiye kadar tasvir edilebilecek ne vardıysa onları, yeni şekillerde tasvir etme araçları olduklarını düşünürüz. Yine de bu tür yenilikler, önceden var olan bir dünyayı basitçe yeni şekillerde temsil etmemizi olanaklı kılmaz. En azından mümkün olabildiğince, resmedilecek ya da yazılacak yeni şeyler üretirler; artık ilk kez tam olarak temsil edebileceğimiz gerçekliğin yeni boyutlarını yaratırlar.”
Nehamas Nietzsche’nin özgür tinlerinin daima yeni yorumlar arayışı içinde olduğunu ancak bu arayışın sadece kendi çıkarları için değil; ille de herkes için olmasa da daima kendileri için en iyi olan hayat tarzını aradıklarını belirtir.“ Nietzsche’nin özgür tinleri ‘kavranamaz olana sakınmadan uzatılan parmaklarıyla, hazmedilmesi en güç olan için sahip oldukları dişleri ve mideleriyle sapkınlığa meraklı, işi zalimliğe vardıracak denli araştırmacıdırlar… sabahtan akşama değin düzenleyen ve toplayan, zenginliklerimiz ve tıka basa dolu çekmecelerimize rağmen cimri, öğrenme ve unutmada idareli, şemalar geliştirmede yaratıcı, bazen kategori tablolarımızdan övünen, bazen ukalalık taslayan, bazen günün en aydınlık saatinde dahi çalışan gece kuşlarına benzeyen’ kimselerdir.”
Dünyayı genellikle, çeşitli pratiklerimiz ve hayat tarzlarımızın yorumlardan ibaret olduğu bir metin olarak kavradığını yazan Nehamas, bu bağlamda Nietzsche’nin metaforu, hakikati hepten ortadan kaldırmak için kullandığını çünkü hiçbir metnin yorumdan bağımsız olarak anlamlı görünmediğinden, hiçbir yorumun da önceden var olan bir anlamı keşfedemeyeceğinden söz eder. Dünyaya dair birçok yorumun olması ise Nietzsche açısından dünyanın bir özelliğe sahip olduğunu yadsımak anlamına gelmez. Nehamas, perspektvizmin bu yadsımayı kabul etmediğini, bunun daha çok dünyanın tek bir özelliğe sahip olduğunu yadsıdığı anlamına geldiğini söyler. “perspektivizm, kusursuz biçimde sonlu ve keşif bir dünya gerektirir yalnızca: İçinde çoktan kendi nihai konumunu bulmuş görünen şeyin bile yeniden yorumlanmasını ve yeniden değerlendirilmesi her zaman için olanaklı olmalıdır”
Nietzsche’nin perspektivizminin herkesi bağlayıcı bir dünya görüşü olmadığını iddia ettiğini söyleyen Nehamas, Nietzsche’ye göre her görüşün hayata dönük belirli özel değerlere ve tutumlara dayandığına ve bunları sergilediğine, bunun, yalnızca bu değerleri kendinin kılmak isteyen kişiler tarafından kabul edileceğine inandığını yazar. “Nietzsche’nin özgür tinleri yanılsamadan bağımsız olmadıkları bilgisiyle hakikatin peşine düştüklerinde, kendi değerlerinin –özellikle de, bunun inşa etmekte veya tanımlamakta oldukları tür dünya olduğunun farkında olma arzularının –tezahür edildiği bir dünyayı inşa etmekte veya tanımlamaktadırlar. Tarafsız olmaktan öte, hakikat istemini bundan böyle hiçbir şekilde dünyanın gerçek mahiyetini temelli keşfetme çabası olarak görmeyeceklerdir.”
Zerdüşt şöyle der: “ dünya dediğiniz şeyi yalnızca siz kendiniz yaratmalısınız: Sizin imgeniz, sizin aklınız, sizin isteminiz, sizin sevginiz ancak böyle gerçek kılınabilir. Evet, gerçekten, kendi mutluluğunuz adına siz bilgi tutkunları… kavranamaz olana da doğamadınız daha.”
Bir Nietzsche yaratmak -1- >>>
Nazê Nejla Yerlikaya – edebiyathaber.net (26 Eylül 2014)