Benoît Peeters’ın yazdığı, Aurélia Aurita’nın resimlediği, Damla Kellecioğlu’nun Türkçeleştirdiği Bir Şef Gibi adlı grafik roman geçtiğimiz ay Desen Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Benoît Peeters, felsefe okumuş. Toplumbilim, edebiyat ve sinema meraklısı, Roland Barthes’ın doktora öğrencisi. Yapısalcı ve postmodern düşünürler konusunda uzman. Fransız yönetmen ve senarist Alain Robbe-Grillet’yle Fransız filozof Jacques Derrida hakkında kitaplar, Tenten hakkında doktora tezi ve yaratıcısı Hergé üzerine bir kitap hazırlamış.
Vedat Milor’a göre “Benoît Peeters işin özünü kavramış. Onunki, benimki, bizimki mantıkla açıklanamaz. Olayın gerisinde İngilizcede ‘rapture’ (mest olma) denen adeta bir vecit hali, yani vurgun yiyerek kendinden geçme ve yaşam stilini kökten değiştirme hali yatıyor. Benoît kitabında bu dönüşümü Notre Dame’da dine dönen Claudel’in aydınlanmasına benzetiyor. Adeta bir hezeyan… Büyük bir sevincin de ötesinde bir trans hali. Beklenmedik bir şey aynı anda hem beynine hem tüm duyumlarına hem de kalbine dokunuyor. Mutfak denen olayın ne kadar haz verebileceğinin ve içerdiği potansiyelin farkına varıyorsun. Yani bir anlamda uykudan uyanıyorsun…”
“Bir Şef Gibi”de hikâye, 1958’de başlıyor. Peeters, çocukluğundan itibaren yemek yapmaya meraklı. Yazarın çocukluk, gençlik, orta yaş, yaşlılık dönemleri romanın zamansal geçişleri oluşturuyor. Peeters, Belçika’da sevgilisi Marie-Françoise’la yaşıyor, lokanta açma hayalleri kuruyor. Gün geçtikçe damak tadı gelişiyor ve yemeğin insanların hayatındaki özel yerini daha iyi kavrıyor. Fransa’nın en ünlü restoranı Troisgros Kardeşler’de yediği yemek sonrası kendini tamamıyla mutfak sanatlarına adıyor, özgün tariflerin peşinde koşmaya başlıyor. İlk yemeğini doktora hocası Roland Barthes’a hazırlıyor. İşini çok ciddiye alıyor, yemeklerini özenle yapıyor. Evlerde aşçı olarak çalışıyor, varlıklı insanların özel ziyafetlerine yemekler hazırlıyor. Bu dönemde her ne kadar ciddi hayal kırıklığı yaşasa da deneyimleriyle gelen uyanış çarpıcı.
Peeters, Bir Şef Gibi’de yaşamında özel yeri olan dört farklı lokanta ve bu lokantaların özel yemeklerini anlatıyor: Troisgros, Vivarois, Apicius ve El Bulli. Bu sayede dünyanın önde gelen restoranlarına, mutfak akımlarına, yenilikçi-deneysel üretimler yapan şeflerine ve yemeklerine daha yakından bakıyoruz. Mutfak üzerine farklı bir bakış açısıyla düşünüyoruz. Aurélia Aurita’nın desenleri ve ilginç hikâyeler anlatımı daha da etkileyici kılıyor. Bu etkileyici grafik roman aracılığıyla mutfak sanatlarının yarım yüzyıllık dönüşümüne; özellikle 70’ler Avrupa’sının toplumsal, kültürel ve siyasi yapısına edebiyat, sosyoloji ve felsefe merceğiyle yaklaşıyoruz. Romanın arka kapak yazısında belirtildiği gibi: “Yemek kültürünün ve alışkanlıklarının hızla değişip dönüştüğü bir dönemde kariyerini inşa etme mücadelesi veren bir aşçının portresini çizen Bir Şef Gibi, mutfak sanatlarının sınır tanımazlığına övgüde bulunurken gurmelerin ağzını sulandıracak, koleksiyonluk bir kitap.”
edebiyathaber.net (17 Mayıs 2023)