Gene size yazmayı düşünürken kavramlar çıkıyor karşıma.
Sizin ilgi odağınızda/hayatınızda olan, yaşama felsefenizi biçimleyip renklendiren kavramlar…
Örneğin, bunları şöyle alt alta yazsanız:
- Hırs,
- Hasetlik,
- Başarı,
- Yalnızlık,
- Sevgi,
- Güzellik,
- Sevgisizlik,
- Dostluk,
- Kötülük,
- Huzur,
- Dürüstlük,
- Yalan,
- Hayal kırıklığı,
- Aldanış,
- Ölüm,
- Aşk…
Yazmak/anlatabilmek için neleri sıralardınız böyle? Ve bu yazılanlar
üzerine düşünceleriniz…
Yani bunlar ara ara yazılabilir birkaç satırda. İleride de oluşturacağınız kitabın ana izlekleri bile olabilir her biri.
Sizde kalıcı olanlar nelerdir, sürekli değişip duranlar? Bu yolculuğunuzda asıl belirleyici/etkileyici olanlar hangileridir?
- Savrulma/lar… Sizde neyi/neleri çağrıştırır? Bunun üzerine düşünüp yazmalısınız.
Şimdi, yeniden düzenleyip yazdığınız “giriş” bölümünü okuyorum. Bunun öncesine, sanki daha metaforik bir metin gerekli. Sizi bu yolculuğa (içsel yolculuğa) çıkaran bir söyleyiş kurmalı ilkten.
Yazarken, istiyorum ki sesiniz ortaya çıksın. O nedenle “müdahale” etmiyorum. Sonrasında küçük dokunuşlar olabilir.
Buradaki anlatı seyriniz iyi/içten. Kendi sesiniz/benliğiniz var anlattıklarında. Ama bu asla “kendiniz” değilsiniz.
Evet, “bir yol hikâyesi”… Bu bazen içsel yolculuk, bazen de hayatınızın kırılma noktaları ve dönemeçlerinin yolculuk öyküsü.
Gene de, ara ara buraya nelerin yansıyabileceklerinin konu başlıklarını okuduklarınızdan notlarla çıkarmanızı istiyorum.
Bütün bu okumaları da yazmak için yaptığınızı unutmayın ama. Ve her okuma satırında bunu arayın: ben ne anlatacağım/neleri nasıl anlatabilirim.
Okuma, aynı zamanda hatırlamaktır da.
Patti Smith’in “Adanmışlık” kitabını okurken (ki, yeni aldım; size de), daha ilk cümlesi sizinle konuşmalarımızı hatırlattı:
“Öngörülemeyen niceliktir ilham, esrarengiz bir vakitte taarruz eden esin perisidir.”
Evet, siz, bu kitabı böyle yazmaya başlamışsınız. Rotanızı, yolunu/yordamını çok da belirlememişsiniz. Şimdi birlikte bunu/bunları belirlerken; gene siz o esin ânlarının kıvılcımlarıyla yazacaksınız.
İşte asıl o anlarınızı tetikleyen/ler nelerdir? Daha çok bu zamanlara dönerek yazmanız.
Önerdiğim okumalar yalnızca yazabileceklerinizi hatırlatmak için gerekli olanlar sanki! Yoksa size nasıl yazacağınız söylemiyorlar.
Oradaki iş yoğunluğunuzdan bu notlara bakmamış olabilirsiniz. Ama yazan biri, yazma zamanı yaratan da biridir. Tabiî ki buna okumayı da katmak gerekir. Önce okumak, sonra yazmak… Sizi yazacaklarınızdan hiçbir şey alıkoymamalı.
Şimdi, gene, sizin için bir kitabı okumaya başladım:
“Ya Ben Yoksam? (Benliğin Labirentlerinde Bir Gezinti) / Anil Ananthaswamy. (2018, YKY., Çev.: Duygu Akın, 252 s.)
Eminim ki okurken sizin de ilginizi çekecektir. Hatırlattıkları kadar gösterdikleriyle de size anlatacaklarınıza dair pencereler açacaktır. Bir anlamda bu yolculuğunuzu, yazarken/düşünürken alacağınız yolun güzergahlarına epeyce ışık düşürecektir. Belki de, tutup “benim delilerim” diye de bir bölümü yeniden yazacaksınızdır.
Şunu da düşünün derim:
Yazarak hesaplaşacak mısınız birileriyle (dolayısıyla kendinizle), ya da tuttuğunuz aynada gösterdiklerinizle başkalarına bir “ses” mi olacaksınız.
Ve bir soru daha size: Yaşadığımızın anlamı nedir?
Yoksa yazarak bunu mu tümden sorgulayacaksınız…
Evet, hayatınıza dair doğru”ları söylemek için yola çıkmıyorsunuz; yaşanan ânların sizdeki izlerini/yansılarını anlatıyorsunuz.
O nedenle bazen mesel/kıssa olmalıdır yazdıklarınız, bazen de biraz aforizma.
Şimdi söz geldi asıl “minimal anlatı”ya dayandı.
Bunu da daha sonra konuşuruz.
Sevgilerimle.
edebiyathaber.net (19 Aralık 2023)