Bir yerde olma: “Çekim Yasası” | M. Utku Yeşilöz

Aralık 20, 2023

Bir yerde olma: “Çekim Yasası” | M. Utku Yeşilöz

Çağdaş sanat, edebiyat, müzik, müzecilik gibi birçok alandaki üretimleriyle tanınan Nihat Özdal’ın aynı adı taşıyan, içinde tek şiirin yer aldığı Çekim Yasası kitabı geçtiğimiz ay şiirseverlerle buluştu. Orlando Art etiketiyle yayımlanan ve akordiyon tasarımıyla ilginçleşen kitabın kapağında René Descartes’ın kozmoloji üzerine çizimi yer almakta.

Kendiliğinden düşen çekim adını alır.

Sıradan dilin gevşek, edebi dilinse daha organize, yoğun, tutarlı vb. olduğu bilinir. Bu dil, Valéry’nin Poetika Dersi’nde “edebiyat bir bakıma Dil’in belli özelliklerinin genişletilmesi ve uygulanmasıdır” demesinin bir karşılığıdır. Tam bu noktada devreye “anlam” bilgisi girer. Anlamı yakalamaya çalışan okurun algısında bir “anlam öngörüsü” ortaya çıkar. Öngörü yani metne dair tasarı, okurun yorumu veya ön yargısına dayanmaktadır.

Biçimine ve anlamına bakılarak yoruma açık hâle gelen Çekim Yasası için ilk söz şu: Başka başka okurları tatmin etmeye yönelik, değerlendirmeye olanak sağlayan birden fazla düzeye sahip. Nihat Özdal, bu eserinde iki kütle arasındaki çekim kuvvetini hesaplamak için kullanılan evrensel çekim yasasına gönderme yaparak doğayı, evrenin görkemini, kendiliğinden düzeni imlerken belki de güçlü bir çekim hissettiği insanları, nesneleri ve olayları tanımlamak ve böylece söylemin genişletilebilen, örneklendirici tarafından olabildiğince yararlanmak işini yapar.

Yere dokundun.
Ekseni eğdin.
Ağırlık merkezimi buldun.


Evrende kütleye sahip olan her cismin arasında bir kütle çekim kuvveti var. Nasıl ki bir cismin kütlesi ne kadar büyükse o kadar derin bir çukur oluşur, bu aynı zamanda cismin son derece şiddetli bir haberleşme sinyali göndermesidir. Şiirdeki öznenin seslenişlerine dikkat kesildiğimizde muhatap olduğu diğer her bir şey üstünde etki alanını genişletmeye çalıştığını söyleyebiliriz. Onun etrafındakilere dilsel teması; bazen bir soruyla, bazen buza dönüşen imkânsızlıkla ya da bir nesne kokusuyla hareketi, zemini ve tekrarı düşündürür.

Gezegenlerin yörüngeleri, onların hareketi, büyük bir alev topunun derdi tasvir edilirken seçilen sözcüklerde dairesel hatlar çizildiğine şahit oluruz. Özdal’ın evrenle insan arasındaki bağın; bizleri yeryüzüne bağlayan, görünmez, esnek o halatın farkında olalım ya da olmayalım sürekli çalıştığını hatırlatması tutarlıdır. Okurla ve onun düşünceleriyle iletişime geçme ısrarındaki Çekim Yasası hem şairin hem muhatabı olduğu okurun yaşadığı deneyimler sonucunda kendi iç dünyasında bir denge ve istikrar arayışına eşlik eder gibidir.

Tesadüf, ortaya çıkacak herhangi bir zamanı
belirlemeye yardım eder.
Avucuna bir el çizer
ağzına bir dil,
boşluğa hareket…


Bir yerde olmak, o yere dokunmak aidiyet duygusunu geliştirir. Bu şiirde yapılan göndermelerle duyurulmaya çalışılan gerçekliği “bağlılık” ifadesiyle çözüme kavuşturmak denenebilir. Kişinin kendini değiştirerek, esneklik göstererek yaşamın iniş çıkışlarına uyum sağlaması; nihayetinde beden ve ruhundaki dengeyi, odak noktasını belirlemesi hissettiği bağlılığın gücünde teste tabi tutulur. Şairin işaret ettiği gerçekliğin bir uzantısı olan, günün sonunda varlığın kendisiyle barışık hâllerinin örtüştüğü dizeler esasında şunu düşündürebilir mi? —Bizler dünyaya istemsizce bağlı, yeryüzünü terk edemeyenlerdik. Ancak bilim ve teknolojinin gelişmesiyle yeni ve farklı mümkünlükler edindik: dünya yerine zihnimize, yapabileceklerimize, hayal ettiklerimize bağlılıklar… Mümkünün kaynağında duransa “merak”. O hâlde diyebiliriz ki içinde bulunduğumuz anın değerini bilerek doğaya, döngüye, tesadüflere çevrilen meraklı yoklayışlar, Çekim Yasası’nda olduğu gibi bazen şiirden geçip ihtimalleri sınarken onları evirmemize ve gelecekteki yaşantımızı değişik yollardan duymamıza birer kanal açar.

edebiyathaber.net (20 Aralık 2023)

Yorum yapın