David Potter’ın kaleme aldığı Theodora, U. Deniz Tuna çevirisi ve İş Bankası Kültür Yayınları etiketiyle raflarda yerini aldı.
Tanıtım metninden
Bizans İmparatoriçesi Theodora (495?-548), mütevazı bir aileden gelmesine karşın imparatoriçeliğe kadar yükselip ülkesine damgasını vurmayı başarmıştır. Ayı terbiyecisi babasının ve dansçı annesinin yolundan giderek ergenlik çağlarında sahneye çıkmış, günümüzde o yaşlardaki bir kız için asla düşünülemeyecek gösterilerin içinde yer almış, böylece şehrin önde gelen erkekleriyle tanışarak adım attığı iktidar yolu onu, tahtın veliahtı ve sonrasında sahibi Jüstinyen ile evliliğe kadar götürmüştür.
Sahne sanatçısı kadınların üst sınıftan erkeklerle evlenmesinin yasadışı olduğu bir dönemde Veliaht Jüstinyen’i ikna edip imparator dayısı nezdinde girişimde bulunarak yasayı değiştirtmesini sağlayan Theodora, böylece hem kendisine imparatoriçeliğin kapısını aralamış, hem de meslektaşlarına büyük yarar sağlamıştır.
İktidar sahnesindeki oyunculuğunda tecrübe edinip kendi ilişki ağını kurdukça ülkenin yönetiminde kazandığı ağırlığı, zor duruma düşmüş kadınları barındıran kurumlar oluşturmak ve genel kabulün dışındaki din anlayışına mensup kişileri desteklemek için kullanmıştır. Ama iktidardaki en kritik ve kendisine en büyük şanı kazandıran müdahalesi, Nika Ayaklanması sırasında şehirden kaçma hazırlığına başlayan İmparator Jüstinyen’i durdurarak otuz bin kişinin katledilmesi pahasına tahtını korumasını sağlayan şu cüretkâr sözleri olmuştur:
“…hükümdarlık etmiş birinin kaçak konumuna düşmesi mümkün değildir. Ben bu mor giysimden asla ayrılmayacağım. Yüz yüze geldiğim insanlar bana imparatoriçe demeyecekse tek bir gün daha yaşamayayım. Eğer kurtulmak istiyorsanız Efendim, bu hiç sorun değil. Çok paramız var, deniz ayağımızın altında ve işte gemiler. Ama kaçıp güvenliğe kavuşurken ölümü mutlulukla tercih edeceğiniz bir hale düşmeyi isteyip istemediğinizi iyi düşünün. Bana en uygun gelen, şu eski sözdür: İktidar harika bir kefendir.”
Geç Roma ve Bizans tarihçisi David Potter, Theodora’nın oyunculuktan imparatoriçeliğe, oradan da azizeliğe ulaşan yolu adımlayışını aktarırken, başta cinsel ithamlar olmak üzere Bizanslı tarihçi Prokopios’un ona yönelttiği ağır suçlamaları da yerli yerine oturtuyor.