Bonzai Romanındaki İki Eylem Üzerine | Serkan Parlak

Eylül 20, 2018

Bonzai Romanındaki İki Eylem Üzerine | Serkan Parlak

Julio ve Emilia’nın tanışmaları, birbirlerini baştan çıkarmaları, geçmişleri; duygu-cinsellik-edebi metinlere dayalı aşkları; ayrılmaları, ayrıldıktan sonraki yeni ilişkileri ve son olarak da Julio’nun kitaplar üzerinden gelişen yaşantıları… Sonsuz aşkın metaforu olarak Bonzai’yle simgelenen bir aşk öyküsü bu.  Anlatıcı sanki bir film izlemiş, karşısındaki okuyucuya filmi kısa ve özlü biçimde özetler. Bir taraftan da belirsizlik havası hissettirir ve şöyle der açıkçası: Okuduğun metin bir kurmaca, baştan anlaşalım. Aslında hiçbir şey olmaz. Olup bitenler iki sayfada, metnin girişinde olduğu gibi tek paragrafta bile anlatılabilir. Yazar adayı Julio, ünlü yazar Gazmuri’nin düzeltmek üzereyken elinden alınan Artıklar romanından esinlenerek Bonzai adlı kendi metnini kurgular. Melodrama benzer ama ona nasıl şekil vermesi gerektiğini bilir. Gazmuri’nin romanı hiçbir şey anlatmaz, ancak Bonzai’deki hikâyeye benzer. Kurmaca sorunsallaştırılır böylece.

Bonzai hem yazar adayı Julio’nun hem de yazar A. Zambra’nın romanı. Her şeye hâkim anlatıcının ve yazar anlatıcının kendini göstermesi mantıklı. Ancak geleneksel anlamda yazar anlatıcı ve her şeye hâkim anlatıcının okuyucuyu çok sıkı kontrol eden, daraltan, her şeyi bilen havası bu romanda yok. Bunu sağlayan da bizzat bir kurmaca okuduğumuzun ve bu kurmacanın yer yer sorunsallaştırıldığının farkında olmamız. Anlatıcıların bunu zaman, sözcük ve parçalı kurguyla sürekli hissettirmesi de cabası. Metinde betimleme yok denecek kadar az. Bu bilinçli bir seçim, kişileri canlandırmak tamamen okuyucuya bırakılmış. Karakter, olay yok. Kişilerin eylemleri var. Çatışma da yok. O zaman bu kısa romanı yeniden okumayı sağlayan şey ne olabilir? Ne anlatıldığı değil, nasıl anlatıldığı meselesi diyebiliriz.

Bonzai’ye özgü en dikkat çekici yazınsal öğelerden biri de şu: hikâyenin kurgulanma biçiminin yarattığı boşluk ve belirsizlikler okuyucuyu nasıl etkin kılıyorsa; sözcük seçimi ve cümlelerin oluşum biçimi de aynı durumu destekleyici etki yapabiliyor. Şöyle ki; Emilia, Julio ile takılmaya başlamadan kısa süre önce tıpkı “ İspanyollar gibi düzüşmeye” karar vermiştir. Hulki Aktunç’un, Tanıklıklarıyla Büyük Argo Sözlüğü’nde düzüşmek eylemi, iki ya da birkaç kişinin cinsel ilişkide bulunduğunu anlatmada kullanılan bir eylem olarak tanımlanmış. Burada düzüşmek sözcüğüyle ilgili olarak önemli bir ayrıntı olduğunu düşündüğüm, çevirmenin sözcüğün anlamıyla ilgili dipnotunu da eklemek istiyorum: “ Orijinal metinde geçen ‘follar’ sözcüğü Şili İspanyolcasında olmayan, İspanya’da kullanılan bir sözcük. Emilia bundan sonra düzüşmeye karar verdiğini söylerken İspanya’ya özgü bir şeye duyduğu özlemi dile getiriyor.”

Emilia artık kimseyle sevişmeyecek, kendini birine bırakmayacak, kimseyle yatıp kalkmayacak, ne ..kişecek ne ..kuşacaktır. Julio’ya bunun Şili’yle, genç Şilililerle ilgili bir sorun olduğunu belirtir. Sevişmek için fazla gençtirler. Şili’de sevişmiyorsan sadece ..kişir ve ..kuşursun. Ama Emilia, Julio’yla ..kişmek ve ..kuşmak istemez. Düzüşmeyi tercih eder, tıpkı İspanya’da olduğu gibi. Ancak Emilia o zamanlar İspanya’yı bilmez, yıllar sonra bol bol düzüşeceği Madrid’de yaşayacaktır ama artık Julio ile değil. Aşkın başlangıç metaforu olan yumru biçimini aldıktan sonra; bir iki saatliğine ayarladıkları evlerde çarşafları pisco sour kokteyli kokan motellerde düzüşmeye devam ederler. Bir yıl boyunca düzüşürler ve bu bir yıl upuzun olsa da onlara kısa gelir. Düzüşmek sözcüğü yukarıdaki biçimde sözlükteki tanımına en yakın yani cinsel ilişkiye girmek anlamında kullanılıyor. Peki, Emilia’nın Julio ile aşklarında İspanya’ya özgü bir şeye duyduğu özlem bu mu gerçekten?

Ahmet Oktay’ın “Yazın İletişim İdeoloji” kitabında yer alan derinlikli “Argo Üzerine Düşünceler” yazısının bir bölümü her ne kadar farklı bir bağlama ait olsa da konuya oldukça ilginç bir bakış açısı getiriyor: “ Belden aşağı kullanımlarda salt o yanıyla bile, argo halk kültürünün kimi değerlerini kendince nesnelleştirme çabasının imi sayılmalıdır diyorum. Bu çaba yeterli, tamamlanmış değildir elbet. Ama sevişme olgusunu ‘muamele’ ya da ‘düzüşme’ sözcükleriyle karşılamak yalnızca belden aşağı olmak, cinsel ilişkiyi değerden düşürmek değildir. Bu sözcükler doğal ve tensel olana da gönderiyor aynı zamanda, aşkın son kertede bir ‘teknik’ de gerektirdiğini vurguluyor. Böylece yazın dünyasının kişileri de buradan, günlük iş-güç ortamının içinden görülebilmek olanağına kavuşmaktadır. Bu sözcükleri kullanan aşkı algılayış biçimini olduğu kadar uygulayış biçimini de açığa vurmuyor mu aslında? Yalnızca ‘tenlerimiz kadar ruhlarımız da sonsuz bir hazla birleşti” türünden bir cümlenin insanal olabileceğini kim öne sürebilir?” Düzüşmek sözcüğü, metnin farklı yerlerinde sanki cinsel ilişkide bulunmak anlamında kullanılıyormuş gibi görünüyor ki bu doğru aslında. Ancak aşkı bütünleyen anlamda da kullanılıp duygu değeri yüklenerek ve çoğul anlamlılık yaratarak metnin belirsizliğini sözcükler ölçeğinde artıran bir işlev de kazanıyor.

Julio ve Emilia’nın birliktelikleri cinsel olduğu gibi edebidir de. Her gece sevişmeden önce birbirlerine şiirler, romanlar, öyküler okurlar. Proust’un Swann’ların Tarafı romanında 372. sayfada, tam olarak şu cümlede kalmışlardır: “ ‘Bilmek her zaman engelleyebilme imkânı sağlamaz; ama hiç değilse bildiğimiz şeyleri, avcumuzun içinde tutamasak da zihnimizde kullanıma hazır bulundururuz ve bu da bize üzerlerinde hâkimiyet kurduğumuz yanılsaması yaratır.’ Bu okuma parçasını Julio ve Emilia’nın hikâyesiyle bağdaştırmak mümkün, ama böylesi suiistimale girer.” Anlatıcı, aşkını roman formunda yazarak başı sonu belli bir bütünlük yaratmaya çalışır. Yaşadığı aşka, bildiği hikâyeye hâkim olduğu duygusu yaşar, ancak yanılır, çünkü belirsizliklerle örülü yoğun anlatım buna izin vermez. Proust’tan yapılan alıntılar suiistimale girmez, çünkü doğrudur. Âşıklar, sayfa 373’te dururlar. “Aşkımız, kıskançlığımız dediğimiz şey, sürekli, bölünmez ve tek bir tutku değildir. Birbirini izleyen sayısız aşktan, farklı kıskançlıklardan oluşur; bunların her biri gelip geçicidir, ama kesintisiz bollukları nedeniyle devamlılık, bütünlük izlenimi uyandırırlar.” Proust’un romanı buna benzer parçalarla dolu, bu parçaları Julio ve Emilia’nın hikâyesiyle bağdaştırmak mümkün.”

Okumaya devam ettikleri sürece Proust’un romanında anlattığı hikâyeler sürecek. Julio ve Emilia’nın hikâyesi sürüyor ama devam etmiyor. Türkçe Sözlük’te devam etmek eylemi başlanmış bir işi sürdürmek; sürmek ise nesne almayan bir eylem olarak olmaya devam etmek anlamlarına gelir. Bu tanımlardan hareketle Bonzai’de sürmek eyleminin zamanda süreklilik, devam etmek eyleminin ise olumsuzluk eki alarak bitmişlik anlamlarında kullanıldığı dikkat çekiyor. Sonuç olarak; birkaç yıl sonra Emilia’nın ölümüyle bitecek: ölmeyen, ölmeyecek, ölmemiş Julio sürüyor yani yaşamaya devam ediyor, ama devam etmemeye karar veriyor çünkü yazdığı romanı bitiriyor. Emilia da aynı: şimdilik devam etmemeye karar verdi çünkü aşkını bitirdi, ama sürüyor yani yaşıyor. Birkaç yıl içinde artık sürmeyecek ve artık devam etmeyecek. Çünkü ölecek.

Yeni kuşak Şilili yazarların en önemlisi olarak görülen Alejandro Zambra’nın Notos  Kitap’tan yayımlanan romanı Bonzai; Çiğdem Öztürk’ün özenli çevirisiyle tekrar tekrar okunabilecek nitelikli bir ilk roman.

edebiyathaber.net (20 Eylül 2018)

Yorum yapın