Yozgat’ta İl Halk Kütüphanesi’nin bulunduğu sokağa “Yazar Abbas Sayar Sokağı” adı verilmiş. Google Haritalar’a bakarsanız çıkmaz bir sokak olduğu anlaşılıyor. Bizde yazarın kıymeti ancak bu kadar bilinir. Sonuçta “Ölürsem kabrimi çamlığa yapın” diyen Abbas Sayar’ın bu vasiyetini bile yerine getirmemiş bir şehir. Çok şey beklememek gerek.
Yozgat Hakimiyet gazetesi “Çeyrek asır sonra hatırlandı” başlığını atmış, Haberde “Yozgat’ın ilk gazetecisi şair-yazar merhum Nail Abbas Sayar adına sempozyum düzenlenecek” deniyor. “Ölümünün üzerinden 24 yıl geçen Abbas Sayar için ilk kez geniş kapsamlı bir program hazırlandı. Yozgat’ın yetiştirdiği Türk Edebiyatı’nın önemli isimleri arasında yer alan, Abbas Sayar her yıl vefat yıl dönümünde Çatak Mezarlığı’nda bulunan kabri başında bir avuç gazeteci ve vatandaş tarafından dualarla yad ediliyordu…” diye sürüyor haber. (ÇEYREK ASIR SONRA HATIRLANDI 100. YILDA ABBAS SAYAR! – Yozgat Hakimiyet Gazetesi |).
Aklıma Abbas Sayar’ın “Yozgat Var, Yozgatlı Yok” (Ötüken Neş.) kitabı geliyor. O kitapta derlenen yazılarında Yozgat’ı anlatırken insanlardan yani Yozgatlılardan yola çıkıyordu Abbas Sayar. Zaten doğru olan da budur. O şehirde yaşayanlar için adınız bir çağrışım yaratmıyorsa şehrin en önemli bulvarına ya da kültür merkezine adınız verilse ne olur? Önemli olan eserlerinizle yaşamak, eserlerinizle anılmak. Abbas Sayar da eserleriyle yaşayan büyük yazarlardan.
Abbas Sayar edebi yaşamına şiirle başlamış. Uzun süre şiirde inat etmiş. Türkiye çapında bir romancı olarak tanındığında 6 şiir kitabı ve gazete ve dergilerde yayınlanmış yüzlerce şiiri varmış. Ömrü boyunca da şiiri hiç bırakmadığı ve sürekli yazıp yayınlattığı anlaşılıyor. “Abbas Sayar’ın hayattayken çıkan son metni İleri gazetesinin 9 Ağustos 1999 tarihli nüshasındaki “Gece Bekçisi” adlı şiiridir” diye yazmış biyografisinde İsa Koyuncu. (Abbas Sayar).
Çok çalışkan bir yazar. Hemen her türde yazıyor. Şiir, hikâye, romanlarının yanı sıra anı, gezi yazısı, röportaj, mektup ve fıkra türlerinde de yazmış. Yazdıklarının yayıncısı olmuş, gazeteler yayınlamış, matbaalar kurmuş. Yozgat’ın ilk yerel gazetesi Bozlak’ı çıkarmış. Bozok gazetesini 1952’den 1996’ya kadar sürdürmüş.
Yozgat denilince ilk akla gelen yazardır Abbas Sayar. Böyle olunca da onun Yozgat’tan hiç çıkmadığı, orada yazıp çizip yayınlayarak hayatını sürdürdüğü düşünülür. Oysa yayınlanmış kitaplarına baksanız romanlarından birinin adının “Tarlabaşı Salkım Saçak” (1987) olduğunu görürsünüz. Biyografisini okuduğunuzda da Yozgat’la ilişkisini hiç koparmasa da yaşamında İstanbul’un önemli bir yeri olduğunu anlarsınız.
2023 Abbas Sayar’ın 100. Yaşıydı. Bütün eserlerinin yayıncısı Ötüken Neşriyat büyük ustanın 100. doğum yılına bir armağan olarak Ramis Karabulut’un doktora tezini kitap olarak yayınlamış. “Bozkırın Güçlü Kalemi Abbas Sayar” (Ötüken Neş. Kasım 2024) adı verilen 464 sayfalık kitabın girişinde 27 sayfalık bir yaşam öyküsü var Abbas Sayar’ın. Kitabın hacmine göre kısa gibi görünse de Abbas Sayar’ın yaşamının bilinmeyen birçok ayrıntısını öğreniyoruz
Babasının yakın bir arkadaşının kızıyla evlendirildiğinde 23 yaşındadır. Yozgat’tan İstanbul’a taşınır ve kayınpederinin Fatih’teki evinde iç güveysi olarak yaşamaya başlar. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne kayıt olur. Okul arkadaşı Doğan Nadir Altuncu Necip Fazıl Kısakürek’le tanıştırır. Oğlu Ahmet Güner Sayar Abbas Sayar’ın 1945 ve hemen ertesinde Büyük Doğu’da çıkan ilk şiirleri ve 1946’da yayımlanan ilk şiir kitabı Gönül Sandalı’ndaki şiirlerin Necip Fazıl etkisiyle yazıldığını düşünüyor. Öğrenciyken Bozlak (12 sayı, 22 Mart 1947-1 Mart 1948) adlı kültür ve sanat gazetesini çıkarmış ve Yozgat’ta yayınladığı Bozok’la gazeteciliği bir ömür boyu sürmüş. Yazdığı her şeyi öncelikle gazetesinde yayınlamış.
Abbas Sayar edebiyat dünyasına girerken Beyoğlu’nun bohem hayatını da tanıyor ve çok seviyor. 1952 ile 1970 yılları arasındaki hayatı Yozgat’la İstanbul arasında geçiyor ve İstanbul’da üç, Yozgat’ta iki iş yeri sahibi oluyor. “Evet. Beş iş yeri. Yozgat, Yerköy hariç İstanbul’da öbek gibi para akıyor. İstanbul’da iş görmeyen İstanbul’da dönen deli parayı anlayamaz. Biz de bol kazanıyor, bol yiyoruz. Günlük masrafım… Doğal Beyoğlu…” diye anlatmış o günleri. Pavyonlarda sabahlamış. Aşklar yaşamış. Rakıyla sıkı dost olmuş, bu dostluğunu ömür boyu sürdürmüş. “Tarlabaşı Salkım Saçak” romanının da bugünlerden kaynaklandığı belirtiliyor.
Sonunda fakültedeki eğitimini, eşini ve çocuğunu bırakıp Yozgat’a dönmek zorunda kalmış. Otel odalarında geçmiş yılları. Kardeşlerinin otelinde kalmış hep. “Oda tıklım tıklım kağıtlar, gazeteler, dergiler, kitaplarla doluydu” diye yazıyor Şükrü Erbaş (ABBAS SAYAR’IN BOŞLUĞA TAKILAN SESİ -1).
Yozgat’ta aktif bir yaşamı olmuş, sadece lafını esirgemeyen bir gazeteci olarak değil siyasi olarak da etkili olmuş. 1946’dan itibaren politikayla ilgilenmiş. Yozgat’ta Demokrat Parti’nin kurucuları arasında yer almış. !957 seçimlerinde milletvekili aday adayı olup aday gösterilmeyince aktif siyasetle ilgisini kesmiş.
Yılkı Atı’nı 1954’te yazmış. Bozok’ta tefrika etmiş. Yıllar sonra Yılkı Atı ile 1970 TRT Sanat Ödülleri Başarı Ödülü’nü kazanınca hayatı değişmiş. Dönemin en önemli yayınevlerinden Cengiz Tuncer’in E Yayınları’ndan çıkan roman Abbas Sayar’ın Türkiye çapında romancı olarak tanınmasını sağlamış. İkinci romanı Çelo ile 1973 TDK Roman Ödülü’nü ve üçüncü romanı Can Şenliği ile 1975 Madaralı Roman Ödülü’nü kazanmış.
Eserlerinde “köyden şehre ameleliğe gidiş, köyden şehre göç, köylünün mahsulünün tüccarlarca yok pahasına alınması sorunu, sosyal güvenceden yoksunluk, sağlık hizmetlerinin olmayışının doğurduğu acı ölümler, köylünün bilgisizliği ve cahilliğinin doğurduğu sorunlar, köylünün dinî duygularının politikaya alet edilişi, köylere kadar uzanan içki ve kumar alışkanlıklarının zararları gibi konuları” işlediğini belirtiyor İsa Koyuncu. Toplumcu ve gerçekçi bir tavrı var ve açıkça “Ben sosyalistim” diye de yazmış. Ama eserlerinin “köy romanı” diye değerlendirilen benzerlerinden farkı kendine has bakışı, konuları. Şiirden beslenen, imgelerle, güçlü betimlemelerle gelişen bir anlatımı var. Bu nedenlerle de eserleri kalıcılaşmış ve hala okunuyor. Bir yazar için esas olan da budur.
edebiyathaber.net (11 Aralık 2024)