Uzun yıllar dış dünyayı gerçek sanarak yaşadım, mutlu olabilmek için dış dünyayı değiştirmeye çalıştım. Değiştirebildiklerimi değiştirdim, değiştirmeye gücümün yetmediği durumlarda ise kızgınlık, küskünlük, öfke, hayal kırıklığı, umutsuzluk, korku, endişe gibi pek çok olumsuz duygular hissettim.
Şefkat ve anlayış izleklerini ele alalım. Senelerce bazı insanların anlayışsız ve bencil olduklarından, empati ve şefkatten, merhametten uzak olmalarından yakındım durdum. Eleştirmek, analiz etmek, yargılamak, tavır koymak ya da onları değiştirmeye çalışmak tek bildiğim yoldu. Bu konuda davranışlarımı tamamıyla değiştirdiğimi söyleyemem. Zaman zaman stres anlarında farkındalığımı yitirip, eski bildiğim yöntem olan olup bitende yanlış ve bozuk bir şeyler görme alışkanlığıma otomatik olarak dönebiliyorum. Ama artık gerçeğimi buldum ve dünyamı yaratanın ben olduğumu, düşüncelerimi değiştirdiğimde dünyanın değiştiğinin farkına vardım. Yaşama bakış açımı değiştirdim. Mutlu olmam ve güvende hissedebilmem için düşüncelerim dışında değişmesi gereken hiçbir şey yoktu. İç dünyamın dışarıya yansıdığını ve aynen yankı yapan sesler gibi bana geri döndüğünün farkına vardım. Kendisine merhamet etmeyen başkasına edemez. Kendini yargılayan ötekini yargılar. Kendini affedemeyen insan başkasını affedemez. İçinde hangi programı taşıyorsa dışarıya o program yansıyor. Nereden mi biliyorum? Bizzat deneyimliyorum ve deneyimlediklerimi yazıyorum.
Yargıladığım her insanda kendimi buldum. İçimde ne varsa dış dünyada onu görüyorum. İçimde karanlık, savaş, şiddet, yargı var ve sevgi, merhamet, şefkat, hoşgörü, anlayış eksik ise dışarıda içimde olanı görüyordum. İçeride ne varsa dışarıya yansıyan o oluyordu. İçeride çöpler yığılı ise dünyada çöp görüyor ve hayatımı çöp ayıklamakla geçiriyordum. Ayıklayabildiğim kadarını ayıklıyor, ayıklamaya gücüm ve kudretim yetmediği durumlar ise deliye dönüyordum. Bu muydu hayat?
Herhangi bir insanı herhangi bir durumda olumsuz olarak yargıladığımda aslında kendi içimdeki olumsuz özelliği karşımdakinde yansıtıp kendimi görüyorum. Bu kişi aynam oluyor ve bana kendi kendime göremediğim iç halimi gösteriyor. İç dünyamda o kişide yargıladığım ve olumsuz bulduğum özellikler olmasa, onları dışarıda görmem mümkün olamaz. İçimdeki koşulsuz sevgiye yani özüme ne kadar uzaksam, dışarıda o kadar uzak bir dünya olduğunu sanıyorum. Bu demek değil ki ben hariç her insan bir melek. Elbette değil. Bencil davranan, kötü diye yargıladığımız insanlar yok mu? Elbette var. Ama şu bir gerçek ki, özünde her insan iyidir. İnsanlar korkuya kapıldıkları zaman olumsuz davranışlarda bulunur çünkü düşüncelerini gerçek sanır. Aslında hepimiz masumuz ama pek çoğumuz bu konuda henüz uyanmış değiliz ve cahiliz. Henüz uyanmayanlar uyanmadıklarına göre uyanmamaları gerekiyor. Onların işi oldukları gibi olmak ve beni uyandırmak. Yanlış hiçbir şey yok. Ben uyanabilirim. Bu girdabın içinden kendimi çıkarıp dünyamı değiştirebilirim. Sahip olduğum ve uygulayabileceğim tek gücüm bu.
Aynaya baktığınızda yüzünüzde üç göz, beş kulak, sekiz burun mu görüyor musunuz? Hayır. Ne varsa onu görüyorsunuz. İki göz, iki kulak… Çünkü yüzünüzde ancak o kadar göz, kulak ve burun var. Sizde olmayan bir şeyi dışarıda, başka insanlarda, dünya dediğimiz aynada göremezsiniz. Başka insanlarda kusur görüyorsanız mutlaka kendi içinize bakın. Nerede kendinizde aynı kusuru görüyor ve kusurlu olduğunuza inanıyorsunuz? İçimizde olmayan bir şeyi dışarıda görmemiz mümkün olamaz. O yüzden dışarıda görmek istediğimiz dünyayı sevmiyorsak zihnimizin içine, düşüncelerimize bakalım. Dünya mı çirkin yoksa bizim kendimiz, başka insanlar ve dünyayla ilgili düşüncelerimiz mi yaşam deneyimimizi çirkin yapıyor? Dünyayla ilgili inançlarımız, beklentilerimiz, ideallerimiz, kusur bulmalarımız ve bütün bu düşünceleri dünya denilen perdeye yansıtmalarımız sonucu mu dünya bozuk görünüyor?
Özümüzde hepimiz koşulsuz sevgiyiz. Sevgi bizim mayamız, özümüz. Düşüncelerimize inandığımız zaman onlara bağlanıyor, kendi gerçekliğimizin farkındalığını yitiriyor ve iç dünyamızı yalan dolu, korkulu hikâyelerle dolduruyoruz. Zihnimizdeki korku dolu hikâyeleri dışarıya yansıtıyor ve perdede oynattığımız, farkında olmadığımız ama kendi yazdığımız filmi sevmiyor, korku filminin başkahramanı oluyoruz.
Perdeye saldırmak yerine perdede oynanan filmin senaryosunu değiştirme gücü var içimizde.
edebiyathaber.net (13 Mayıs 2022)