Uzun bir zamandır çocuk yazını üzerine yoğunlaşan genç yazarlardan Göktuğ Canbaba’nın, yetişkinler için kaleme aldığı Ayyaş Buda adlı öykü kitabı, İthaki Yayınlarından raflardaki yerini aldı. Canbaba’nın kalemi ile yeni tanışacak olan okurlar için Ayyaş Buda öykü kitabı, metinlerin ana izlekleri olan yolculuk, büyüme ve kendilik değeri gibi temaları, kitabın adının da müsaade ettiği oranda, batı dünyası için cazibe unsuru olan Uzakdoğu inancının yansımaları olarak okuyabilir. Ancak yazarın bir önceki kitabı İşeyen Atmaca/2013, fantezi ve yeraltı edebiyatı türünün önemli meselesi olan yolculuk/olgunlaşma metaforunu aynı şekilde kendine dert edinen bir metindi. Yolculuklar Amerika’nın Colorado eyaletinden başlayabildiği gibi doğuda Nepal’den başlıyor ya da Tayland’da sona erebiliyor. Aslında yazar, İşeyen Atmaca’da anlatıcının karşısına çıkan yaşlı Kızılderili kabile reisi Gülümseyen Baykuş ile doğa kültlerine, Ayyaş Buda’da da Buda odaklı Uzakdoğu mistizmine popülerleşmiş dini ikonlar olarak değil; modern insanın huzursuzluğunu ifşa eden referanslar olarak göndermeler yapıyor. Böylelikle her iki metin, mekân, olay ve karakterler arasındaki farklılıklara rağmen kafa yordukları meseleler itibarıyla bir bütünlük kazanıyor.
Ayyaş Buda öyküleri birbirini tamamlayan bir olay örgüsü içinde doğuda, Nepal’de geçiyor. İki kahramanı var kitabın. Gogo ve Ferit. Kitabın anlatıcısı konumunda olan Gogo bir yandan Uzakdoğu’da başlarından geçen tecrübeleri fantastik bir üslupla okura aktarırken diğer yandan Ferit karakterini de bu yolculuğun belirleyici bir unsuru olarak resmediyor, konturluyor. Başka bir deyişle okur olarak Ferit karakterini Gogo’nun bize anlattıkları kadarı ile biliyoruz. Fakat Ferit aslında bu öykülerde verdiği ya da vermediği tüm kararlarla yaşananların/yaşanacakların kaderini de belirliyor. Bir anlamda kaderin kendisinin cisimleşmiş hâlini temsil ediyor. Ancak diğer yandan karanlık bir yanı da var Ferit’in. Biz hem onun gölgesine tutunan şehvet ve tutkuların yarattığı komik durumları tecrübe ederken hem de Gogo’nun/anlatıcının kim olduğuna dair edinimlerimizi ona bakarak anlayabiliyoruz. Ferit bu anlamda bir gösterge ve öykülerin tamamının nabzını da onun tavırları, düşünceleri belirliyor. Aslında Ferit tüm iticiliği, komikliği, umursamazlığı ya da haz düşkünlüğüyle anlatıcının gerçekten bir yol arkadaşı olduğu kadar onun alter egosunu da imliyor. Bu kadar karanlık ve keskin olmasa da Dexter Morgan’ın* karanlık yolcusu gibi Ferit. Dolayısıyla Nepal yolculuğu Gogo için bir kendini kaybetme/bulma serüveni. Büyüme maceramızda ‘uzaklara gitmek’ yolculuğu bir sıradanlığa ya da klişeye tutsak edebilir mi? Gogo bu sorunun tuzağına düşmüyor. Çünkü evden uzakta olmayı önemsiyor. Nepal’de olmak, doğuda evden uzakta bir yerlerde olmak, farklı koşullar karşısında seçeceğimiz duruşu tayin etmek açısından mühim Gogo için. Bu sebeple Ferit kadar cüretkâr olmasa da çeşitli maceralara atılıyor, kaygılanıyor, umursamıyor, seviniyor, rahatlıyor ya da kararlarının sonuçlarını düşünüyor…
Öykülerde beat kuşağı yazarlarına da rastlamak mümkün. Metinlere hâkim olan büyülü gerçekçiliğin, bu yazarların bir öykü karakteri olarak kurguya girip, söylemek istediklerine olanak tanıdığına şahit oluyoruz. William S. Burroughs, Jack Kerouac ve Richard Brautigan, bir arabanın arka koltuğunda ya da bir öykü adının içinde okura göz kırpıyorlar. Neden orada olduklarını okurla paylaşıyorlar. Kendi yaşamlarında doğaçlama deneyimlerle ilgilenen, mülk, kimlik ve aidiyet olgularını reddederek özgürleşmeyi tecrübe eden bu yazarlar şüphesiz Gogo ve Ferit’e, kendilerini bulma maceralarında yaşam coşkularıyla rehberlik ediyorlar.
Gogo ve Ferit modern zamanların yalnızlaştırdığı bireyler aslında. Kentlerin ve durmayan değişimin yarattığı kalabalıklardan uzaklaşmaya ve yalnızca kendi seslerini duyabilmeye ihtiyaçları var. Nepal veya Uzakdoğu’daki herhangi bir ülke Gogo için varılacak bir yer değil üstelik. O, evrene dokunmak, onu duymak ihtiyacı hissediyor. Bu sebeple geleneksel, kurgulanmış olan yaşam pratiklerinden kaçıyor bir süreliğine. Ferit ise onun bu arınma ihtiyacını görebilmemizi sağlayan bir aynayı temsil ediyor neredeyse. Nepal’de Buda ve onun öğretileri ile tanışmak, Gogo için sıkıcı yerleşik hayatlarımızı geride bırakmak anlamına geliyor. İşeyen Atmaca adlı kitapta anlatıcı Jack, kendi tabiriyle “kişisel temizliği” için Colorado’dan ayrılıp yollara düşerken, Ferit ve Gogo’da buna benzer bir arınma ihtiyacıyla seçimlerini yolun kendisine bırakıyorlar.
Göktuğ Canbaba karakterlerini, kendilerini çok ciddiye almayan hatta bir parça komik unsurlarla kurguluyor. Onları sentetik bir ruh hâlinden koruyan, aynı zamanda da gerçekliklerini muhafaza etmelerine olanak tanıyan bir dille inşa ediyor. Genel olarak Canbaba’nın metinlerini takip eden okurlar, onun ekonomik bir anlatımla derdini ifade etmeye ve kendi sesini bu sayede korumaya çalıştığını şüphesiz fark ediyorlardır. Bununla birlikte Ayyaş Buda harcını Uzakdoğu inanışı ve Beat hareketi ile karıştırıyor, bu sayede Kerouac gibi, Brautigan gibi hayatı öykülere, romanlara dokunarak yaşayan yazarların yolundan gitmeye gayret ediyor. Ve yolun üstesinden gelmeyi başarıyor.
Ayyaş Buda, büyümek için kendisine bir şans yaratıyor…
*Dexter, 2006-2013 yapımı Showtime dizisi
Esra Ertan – edebiyathaber.net (13 Nisan 2016)