Zweig’ın ilk olarak 1936’da yayımlanan tarihî monografisi, okuru, Fransız Reformcu Jean Calvin’in dinî diktatörlüğünün hüküm sürdüğü 16. yüzyıl Cenevre’sine götürür.
Zweig’ın portresini çizdiği dönem, Tanrı kelamının öne sürülerek tüm yaşam alanlarına müdahale edildiği, karşıt görüşlere yasak ve ceza aracılığıyla set çekildiği bir zorbalık dönemidir. Calvin’in farklı görüşlere gösterdiği tahammülsüzlük, İspanyol hümanist din adamı Miguel Serveto’nun resmî öğretiye ters düşen görüşleri nedeniyle hem Protestanlar hem de Katoliklerce lanetlenmesi ve bunun sonucunda 1553’te Cenevre’de yakılmak suretiyle ölüm cezasına çarptırılmasıyla zirveye tırmanır.
Tam da bu noktada Calvin’in karşısında konumlandırılan ana figür Sebastion Castellio, tarih sahnesine çıkar. Zweig’ın sözleriyle Calvin, “Serveto’nun yakılması için odun yığınını tutuştururken Castellio’nun dudaklarındaki itham edici kelimeleri de alevlendirmiş olur. Calvin her türden hür vicdana savaş ilan edince, Castellio da vicdan adına ölümü göze alarak ona meydan okur.”
Fransız hümanist din adamı Castellio’nun, Calvin’in tahakkümüne meydan okuyuşu, Zweig’ın tarihî monografisinin ana eksenini oluşturur. Dönemin mutlak otoritesine ve bu bağlamda haksızlığa, zorbalığa, hoşgörüsüzlüğe karşı çıkma cesaretini bulan Castellio’yu bekleyen sonun Serveto’nunkine benzeyeceği düşünülür; ama Castellio, kendi deyişiyle “fil”e karşı savaşan bu “sivrisinek”, yalnız mücadelesinde, gücü tükenmiş halde, cezaya çarptırılamadan, 1563’te ölür.
Almanya’da nasyonal sosyalizmin hüküm sürdüğü dönemde yayımlanan Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castellio Calvin’e, Zweig’ın kendi çağının diktatörlük rejimine yönelttiği bir eleştiri olarak da anlaşılmalıdır. Katı ideolojilerin beraberinde getirdiği bireysel ve toplumsal boyutlardaki tehlikelerin ve kıyımların göz önüne serildiği, insanca yaşamak için düşünce özgürlüğünün, hoşgörünün, vicdanın altının çizildiği Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castellio Calvin’e, bu özellikleriyle evrensel niteliğe sahiptir.
Stefan Zweig, 1881’de Viyana’da doğdu. Avusturya, Fransa ve Almanya’da öğrenim gördü. Savaş karşıtı kişiliğiyle dikkat çekti. 1919- 1934 yılları arasında Salzburg’da yaşadı, Nazilerin baskısı yüzünden Salzburg’u terk etmek zorunda kaldı. 1938’de İngiltere’ye, 1939’da New York’a gitti, birkaç ay sonra da Brezilya’ya yerleşti. Önceleri Verlaine, Baudelaire ve Verhaeren çevirileriyle tanındı, ilk şiirlerini ise 1901’de yayımladı. Çok sayıda deneme, öykü, uzun öykünün yanı sıra büyük bir ustalıkla kaleme aldığı yaşamöyküleriyle de ünlüdür. Psikolojiye ve Freud’un öğretisine duyduğu yoğun ilgi, Zweig’ın derin karakter incelemelerinde ifade bulur. Özellikle tarihsel karakterler üzerine yazdığı yorumlar ve yaşamöyküleri, psikolojik çözümlemeler bakımından son derece zengindir. Zweig, Avrupa’nın içine düştüğü siyasi duruma dayanamayarak 1942’de Brezilya’da karısıyla birlikte intihar etti.
Stefan Zweig’ın Can Yayınları’ndaki diğer kitapları:
Dünün Dünyası, 1985
Amok Koşucusu, 1990
Yarının Tarihi, 1991
Lyon’da Düğün, 1992
İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar, 1995
Günlükler, 1997
Satranç, 1997
Değişim Rüzgârı, 1998
Amerigo, 2005
Sabırsız Yürek, 2006
Marie Antoinette, 2006
Joseph Fouché, 2007
Rotterdamlı Erasmus, 2008
Balzac, 2009
Bir Kadının Yaşamından 24 Saat / Bir Yüreğin Ölümü, 2009
Macellan, 2010
Clarissa, 2010
Hayatın Mucizeleri, 2011
Montaigne, 2012
edebiyathaber.net (14 Mayıs 2014)