Augustinus, Antikçağ, İran/Uzakdoğu, Ortadoğu, Afrika düşünce ve inançlarını tanıyarak, yaşayarak süzgecinden geçirip çağdaş felsefenin önünü açtı.
Düşünceleri, yapıtları kadar hayatı da ilginçti. Yaşamı sekiz bölümlü bir romandı. (Ağırlıklı olarak) inançlı, erdemli Hıristiyan annesinden ve pagan babasından aldığı eğitimle geçen çocukluk, hamlık dönemiyle başlayan hikâyenin ikinci bölümü Cicero’nun kitabı Hortensius’dan etkilendiği güne kadar geçen şehvetin kılavuzluğundaki gençliğiydi. Hatiplik ardından Manicilik onu kuşkuculuğa götürdü. Beşinci dönemde olgunlaştığı yeni Platoncu süreçti. Kilise otoritesini kabul ederek Hristiyanlığa girdikten sonra yaşamının yedinci basamağı, kutsal kitap ve metinler, azizler ve keşişlerle geçti. Pişen, dolup taşan Augustinus Sekizinci döneminde ise Hıristiyan felsefesini Platon temeli üzerine kurdu. Felsefe ve bilimi, din ve tanrıbilimle uzlaştırmaya girişti. Hristiyan felsefesinin başköşesini de Platon’a verdi.
Sevmek ve sevilmek arzusuyla savrulup duran Augustinus, 18’inde (Günümüze ulaşmayan kayıp kitaplardan biri) Cicero‘nun “Hortensius” yapıtıyla karşılaştı. “Bir kitap okudum hayatım değişti” derler ya aynen öyle oldu.Yıllar sonra kaleme aldığı özyaşam öyküsü türünün ilk örneği sayılan “İtiraflarım”da şöyle yazdı: “Bu kitap, bütün ruhumu yenileştirdi. Dualarım, arzularım ve en derin özlemlerim başka bir yön aldılar. Bu aleme ait şeyler, bayağı ve adi görünmeye başladı. Bu ölmez bilgelik için inanılmaz bir aşk ve ateşli bir tutkuyla yanıyordum. Bu eserde beni hayran bırakan şey, Hortensius’un şunu veya bunu seçmemi değil, belki erdemin kendisini teklif etmesidir.”
Augustinus, daha sonraki yıllarda kentinin kilisesine rahip seçildi. Kitaplar yazdı. Hasta yatağında ölümün, kenti ise Vandalların pençesindeydi. Gözleri kapandıktan sonra Hippo düştü ve Vandallar kente girdi.
22 yılda yazdığı söylenen yapıtı antik Yunan diyaloglarını andırır. Evodius ile karşılıklı konuşmaların yer aldığı üç kitaptan oluşan eser ,Augustinus’un her zaman uğraştığı iki konudan bir “kötülük” kavramının sorgulanmasıyla başlıyor. Diğer konu ise yaşam boyu sarmalından kurtulmaya çalıştığı “cinsellik”ti.
Evodius, Augustinus’un arkadaşıydı. Hidayete erdiğinde ve Afrika’ya döndüğünde yanında olanlardan biriydi. Kötülüğü tartışırken aslında Tanrı’yı ve kaderi de tartışıyordu iki arkadaş.
Augustinus: “Eğer günahların Tanrı’nın yarattığı ruhtan geldiğini ve bu ruhların da Tanrı’dan geldiğini kabule edersen, bir süre sonra bu günahların asıl nedenini Tanrı’da bulursun…” diyerek sürekli olarak kendi kendisine ve çevresine sorup durduğu ilk günah konusuna doğru ilerlerken söz “zina”ya sıçradı.
Evodius: “Zina, cinayet ve dine saygısızlık… bunların kötü eylemler olduğunu kim kabul etmez ki?” deyince Augustinus: “birisinin (aşırı arzusu) libidosu kendi karısını bir başkasına sunacak ve onunla zina yapmasına isteyerek izin verecek kadar fazlaysa ve aynı özgürlüğün tadını diğer adamın karısıyla çıkaracak kadar hevesliyse? Bu adamın kötü bir şey yapmadığını mı düşünürsün?”
Evodius: “Onun kötü olduğunu düşünmemin nedeni, bu suç için insanların bir çok defa mahkum olduğunu görmüş olmam.”
Augustinus: “Fakat insanlar çok defa iyi eylemleri için de mahkum edilmiyor mu? Tarihe bak, seni herhangi bir kitaba yönlendirmeye gerek yok. Eğer mahkum etmeyi kötülük yapmaya ilişkin güvenli bir kanıt olarak kabul edersek havarilerin ve şehitlerin ne kadar kötü olduğu sonucuna ulaşırız. İnançlarını itiraf ettikleri için onların hepsinin mahkûmiyeti hak ettiklerine hükmedildi.”
“Doyumsuzluğun nedeni olarak gümüş ve altını suçlamamalıyız veya oburluğun nedeni olarak yiyeceği veya sarhoşluğun nedeni olarak şarabı veya zina ve aldatmanın nedeni olarak kadınsı güzelliği vb. suçlamamalıyız. Bilhassa biliyorsun ateş iyileştimek için de zehri kuvvetlendirmek için de kullanılabilir” diyor Augustinus.
“Eğer ilk insan bilge yaratıldıysa, neden baştan çıkarıldı? Ve ahmak olarak yaratıldıysa eğer, ahmaklık en büyük ahlaksızlık olduğuna göre, neden bütün ahlaksızlıkların neden tanrı olmasın?… ilk insan ahmak olduğu için mi Tanrı’yı terk etti, yoksa Tanrı terk ettiği için mi ahmak oldu?”
Evodius soruyor: “Tanrı neden insana istencin özgür tercihini verdi çünkü eğer onu almamış olsaydık günah işlemiyor olacaktık?”
Sorgulayan ruh, Socrates’ten Platon’a, Platon’dan Augustinus’a, Augustinus’tan Descartes, Schopenhauer ve Nietzche’ye yeniden bedenleşerek karanlığı aydınlığa dönüştürmek için devinip duruyor.
Yaşar Öztürk – edebiyathaber.net (1 Haziran 2016)