Bu Sefer Yerde Aradığımızı Gökte Bulacağız…Bir an meselesi bulup yitirmek küçücük bir an… | Zeynep Yıldız

Ocak 9, 2025

 Bu Sefer Yerde Aradığımızı Gökte Bulacağız…Bir an meselesi bulup yitirmek küçücük bir an… | Zeynep Yıldız

Hakan Özcivelek 1968 Almanya doğumlu. ODTÜ Elektrik – Elektronik Mühendisliğini bitirdikten sonra Savunma Sanayi ve Telekomünikasyon sektörlerinde çeşitli görevlerde çalışmıştır. Evli ve bir kız babasıdır. 2001 de yazmaya başlar. 6 Şubat depremi ile yazma çalışmaları bir romanda hayat bulur. Tüm dünyanın yaşadığı sarsıcı pandemi ve deprem felaketleri ile şekillenen bir aşk hikayesi ve insana dair daha pek çok konuya değinir romanında.

Yazar genç yaşlarından beri kadın haklarına ve Kadın – Erkek eşitliğine toplumumuzda hiç alışık olmadığımız şekilde kafayı takmış, düşünmüş bir Erkek. Bir beyefendi. Biyolojik farklılıkların insan olmak paydasında bir önemi olmadığının, tartışmasız şekilde eşit olduğumuzun çok genç yaşlarda farkında olması ve bunu yapabildiği en iyi şekilde vurgulaması, altını kırmızı kalemle çizmesi çok değerli. Kadınların gücünün, sağduyusunun, aklı kullanma şekillerini farkına varan, saygı duyan bir erkek o.

İnsanların sınıflandırılması, doğuştan sahip oldukları biyolojik özellikleri sebebiyle toplum içinde cinsiyet; bu cinsiyete toplum tarafından yüklenen anlamlar, kişilerden beklenen rol ve davranışlar, toplumsal cinsiyet kavramı ile prangaya vuruluyor. Ataerkil sistem içinde en çok kadınlar ve elbette erkekler de bu durumdan etkileniyor. Toplumun sahip olduğu kültürel özellikleri barındıran anlamlar, kadın ve erkeğin toplum içindeki davranışlarını, giyim tarzlarını, önceliklerini, tüketim tarzlarını, bulundukları mekânları ve hatta meslek seçimlerini dahi etkiliyor. Zira erkek ya da kadın olarak toplumsal farklılığı ifade eden durumlar, beraberinde kişileri toplum tarafından belirlenen davranışlar doğrultusunda hareket etmeye ve yaşam tarzlarını bu rollere göre belirlemeye zorluyor.

Kabul etmeliyim ki kitabın yazarı bir erkek olunca, içinde şekillendiğim ve her ne kadar karşı durmaya çalışsam da bende de kemikleşmiş olan bir önyargıya bir saat kadar kapılmadım değil kadın aklımla. Hikâyenin kahramanları ağırlıklı olarak kadınlar olsa da bir erkek etrafında şekilleniyor ve ben o yerleşmiş ve yenmeye çalıştığım önyargı canavarı ile epey mücadele verdiğimi söyleyebilirim.

 CC4444 Hakan Özcivelek’in geçmişin izlerini ve geleceğin ne kadar tahmin edilemez, öngörülemez olduğunu çok gerçekçi ve çok insani şekilde önümüze koyduğu bir kitap. Hikâyede her ne kadar büyük bir aşk olsa da bu kitabı okurken sıradan bir aşk hikayesi ve pembe bulutlar beklemeyin. Her bir karakterin özellikle Esra ve Serdar’ın duyguları büyük depremler, dünyayı kaosa sürükleyen pandemi, korkunç kayıplar etrafında iki ülke, pek çok karar, mecburen yapılan seçimler etrafında şekillenirken hiç alışık olmadığımız, haberlerde izlediğimiz, birilerinden hayretle dinlediğimiz fakat her an başımıza gelebilecek kadar gerçek seçimler görüyoruz.

Başımıza gelse asla yapmam diyeceğiniz, kınayacağınız, eleştireceğiniz tüm o süreçler ve alınan kararlar, ancak benzer durumlarda her birimizin kınadığımız ile sınandığımız ve yapmam dediğimiz pek çok şeyi yapacağımız, bunun insan olmanın gereği olduğu, devam etmek ne olursa olsun yaşamak yolu yürümek zorunda olduğumuz çok sade bir dille anlatılmış.

Oruç Aruoba’nın dizelerindeki gibi bir hikâye var karşımızda “Ne beklediğini bilerek, ama beklemeden yaşayacaksın. Yaşamın bir bekleme olacak ama beklemeden yaşayacaksın.” Hiç beklenmedik şeyler ülkesi hayat ve yaşamak, beklenen, beklenmeyen her şeye kafa tutmak, beklenen kavuşurken beklenmedik şekilde veda etmek sancısını, acısını çekip devam etmek yolculuğunu çok sade bir dille anlatıyor yazar. Her karakter bizden birisi. Alışık olmadığımız ve maalesef ülkemizde azınlıkta olan güçlü kariyer sahibi kadınları okuyoruz. Ve hırs, arzu, kıskançlık, pişmanlık gibi duyduğunda olumsuz çağrışım yapan kınanan o duyguların toplumun belli bir kesimine ait olmadığını görüyoruz. Eğitim seviyesi, sosyo ekonomik statüsü ne olursa olsun insan olmanın ve bu duygular ile düşünüp davranmanın sonuçlarını, yapılan planların beyhudeliğini, tesadüf kavramı kitap boyunca leziz bir yemek gibi önümüzde. Yazarın bu leziz yemeğin içine koyduğu kılçık hem de en güzel yerinde boğazınıza saplanıyor. Yutkundukça batıyor, çıksa da acıyor bir süre daha. Kılçık var diye aç mı kalacağız? Hakan Özcivelek kılçığa rağmen kadın, erkek, insan, aşık ve mutlu olmayı anlatırken işte hayat böyle bir şey diyor!

Okurken bende bıraktığı his 17 Ağustos- 6 Şubat depremlerini haberlerden izlemek gibi değildi. İnsanın evladını, annesini babasını enkaz altında ölü olarak görmesine rağmen devam edebilmesi, zorunda olması nasıl bir şey? Bir kadının tüm kabuklarını, duvarlarını yıkıp canhıraş mücadele edebilmesi, tüm önyargılara inat içinde hep var olan gücü potansiyeli gerektiğinde nasıl çıkarttığına şahit oluyoruz. Roman sosyolojik açıdan sadece kadın- erkek ilişkileri ile değil; toplumun öngörülemez bir felaket durumunda ne kadar tehlikeli ve ne kadar tek yürek olabildiğini de gösteriyor bize.

Ağır bir dili, ağdalı cafcaflı cümlelerle değil her birimizin konuştuğu, yazdığı, düşündüğü tarzda yazıyor Hakan Özcivelek. Afetler ona maruz kalanlarla birlikte, onların temasta olduğu tüm sosyoekonomik sistemi nasıl etkiler? İnsan, hele kadın küllerinden nasıl doğar? Olağanüstü koşullar altında ve yabancı bir ülkenin koşullarında kısıtlı imkânlar içinde, tamamen bizim dışımızda ve etkili olamadığımız, yönetemediğimiz bir süreçte çaresizlik duygusu ile nasıl davranır? Normal değil dediğimiz her şey nasıl normale dönüşür, dönüşmek zorundadır, okur her sayfada benzer sorularla yüzleşecektir.

Bütün bu kaos dönemleri arasında kitabın içine serpiştirilen zarafet, sanat, mekanların incelikli seçimi, özellikle İtalya’da geçen süreçlerde ülkenin sokakları, insanları, lezzetleri abartısız yine çok sade ve şık bir üslupla anlatılmış. CC4444 müzikli ve damak tadına hitap eden bir kitap aynı zamanda. İtalya’nın sıcak atmosferi içinde mekân, lezzet, görsel algıları çalıştıran detayları var. Ve Mimoza’nın hikâyesi, Bella Ciao’nun o coşkulu ritmi, farkında olmadan ezberlenmiş başıbozuk, asi İtalyanca sözlerini mırıldanmamak elde değil.

Mimoza çiçeğinin hikâyesi CC4444 hikâyesi ile birleşir kitapta. Özellikle yeni neslin okumasını, haberdar olmasını çok isterim. Hakan Özcivelek özellikle son yıllarda ülkemizde kadına yönelik şiddet, çalışma hayatı ve sosyal hayat içindeki eşitsizliğin tavan yaptığı şu dönemde konuyu dile getirdiği, bu kadar güzel işlediği için teşekkür ediyorum.

Ocak, Şubat, Mart aylarında çiçeklendiği için kış ortasında sarı çiçekleri ile güneş ışığı gibidir. İtalya’da derin bir kültürel öneme sahiptir. 1940’lardan beri kadın hareketinin bir sembolü olmuştur ve dayanışmayı ve direnişi temsil eder. Mimoza çiçeği güç, güzellik ve zarafetin bir temsilidir. Erkekler, sevgilerini ve minnettarlıklarını ifade etmenin bir yolu olarak annelerine, eşlerine, kız kardeşlerine, kızlarına Mimoza verirlermiş. Keşke ülkemizde de yaygınlaşsa bu uygulama. Kim bilir belki sevgili Hakan Özcivelek CC4444 kitabı ile buna vesile olur. Afetler, kayıplar yaşayan, bir şekilde etkilenen herkese daima kalkıp devam edebilmek için sebeplerin olduğunu anlattı yazar bize.

Popüler kültürün dışında okumayı sevenlere keyifli bir uçuş vaadiyle en çok erkeklere tavsiye ederim. Bu kitap yol, yolculuk. Önce bir uçağa biniyoruz. Kemerleri takın. Artık her yolculukta yanınızda kimin oturduğuna daha dikkat edebilirsiniz. Kim bilir belki de ilk aşkınızdır. Ya da son…

edebiyathaber.net (9 Ocak 2025)

Yorum yapın