“Erken büyümüş çocuklar bunlar/ Korkunun adam yemediğine inandıkları gün/ Dörtnala çiğnemeye başlıyorlar bütün kaldırımları/ Köprü altlarında yaka paça bir yaşantı/ Kümes gibi odalarda yarım yamalak uykular.”
Geçtiğimiz hafta 23 Nisan’ı kutladık. 23 Nisan aynı zamanda ulusal egemenliğin miladı olsa da çocuk yönü ağır basar ve 23 Nisanlarda önce çocuklar akla gelir. Bayram yapar çocuklar, güler, eğlenirler. Fakat bir de görünmez gerçeklerimiz var. Ya da görmek istemediğimiz, görmezden geldiğimiz. “Bayramsız Çocuklarımız” var. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin açıklamalarına göre iki buçuk yıla yakın bir zamanda en az 122 çocuk işçi can vermiş. Ve bu çocuklar ağırlıklı olarak tarım ve inşaat gibi mevsimlik işlerde çalışıyorlarmış.
Görmezden geldiğimiz bu çocukları, çocuk ve gençlik edebiyatının nitelikli isimlerinden Mehmet Atilla görünür kılmak için konu edinmiş. Bu çocukları en güzel anlatılabilecek şekilde “Yapboz Çocukları” adıyla romanlaştırmış. Tudem Yayınları arasından yayımlanan kitap, çocukluğun bittiği gençliğin başlayacak olduğu ara döneme hitap ediyor.
Mehmet Atilla, kendini yinelemeyen ve her defasında yenileyen bir yazar. Türkçeye hâkimiyeti çok net bir şekilde görülebiliyor. Bu hâkimiyet anlatımına da yansıyor. Duru anlatımı sayesinde kitapları kolay ve keyifle okunuyor.
“Yapboz Çocukları”nda karşımızda çocuk işçiler var. Onların hayat karşısında ilk dakikada yedikleri golü kaleden çıkarma çabalarını okuyoruz. Hikâye Aspendos yakınlarında bir yerde başlıyor. Tarım işçilerinin kurdukları çadırları görüyoruz orada. Belki otomobille veya otobüsle seyahat ederken yol kenarlarından içeride bir yerlerde gözünüze çarpmıştır o çadırlar. Her yanında yoksulluğun izini taşıyan o çadırlar keyifle kurulan birer kamp çadırı değildir. Kursağa girsin diye mücadelesi verilen bir lokma ekmeğin çabasının çadırıdır o çadırlar. Sadece anne babanın verdiği mücadele de değildir o. Okullarından koparılıp getirilen çocukların da mücadelesidir! Belki de yan yana düşmesini hiç istemediğimiz iki sözcüktür çocuk ve işçi sözcükleri. Mehmet Atilla da istemiyor bilirim yan yana düşmesini. Ama bu gerçekliğe o neden olmadı ki!
“Yapboz Çocukları” Aspendos’ta başlayıp İzmir’e uzanan bir hikâye. Birbirinden koparılmış olan iki kardeşin, Revan ve Rojin’in hikâyesi. Sadece Revan ve Rojin’in de değil aslında. Çocuk yaşta işçi olan tüm çocukların hikâyesi.
Mehmet Atilla’nın daha önce hiçbir kitabında karşılaşmadım kuşların, ağaçların konuştuğuna. Bu kitapta konuşturmuş yazar. Kirke, Kalipso, Hermes, Nausika, Athena haberci kuşlar. Bu kuşları dallarında barındıran bilge zeytin ağacının adı da Mentor.
Yazarın kitaplarında rastlamadığım bir diğer yenilik de bölüm aralarında yer alan şiirler. Farklı bir derinliği var bu şiirlerin. “Yapboz Çocukları” kapak tasarımıyla da dikkat çeken bir kitap. Adına uygun bir tasarımla selamlıyor okurlarını.
Zorlu yaşam koşullarının birbirinden ayırdığı iki kardeşin buluşma hikâyesini duru bir anlatım, nitelikli bir Türkçeyle okumaya davet ediyorum sizi, çocuk işçiliğinin yeryüzünden silinmesini dileyerek. Bu yazının başlığı yok çünkü çocukların işçi olduğu bir dünyanın gözümüzde değeri yok!
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (4 Mayıs 2015)