Ülkemiz şairlerini sayar mısınız, diye bir soruyla karşılaşan bir edebiyatseverin, bir okurun sıralayacağı isimleri tahmin edebiliriz az çok değil mi? Nazım Hikmet’ten başlayarak, Orhan Veli, Attila İlhan, İlhan Berk, Özdemir Asaf, Melih Cevdet, Fazıl Hüsnü Dağlarca diyerek sıralama devam eder.
Peki, bu isimler hangi zamanın şairleri? Doğru yanıt tabi ki her zamanın şairleri fakat demek istediğim tam olarak bu değil. Bu isimler artık yok. Yıllar yıllar öncesinden o güzel dizeleri bizlere bırakıp gittiler. Yani bugünün şairi değiller. Bugün yaşamıyor olmalarına rağmen şair denildiğinde bu isimler geliyor aklımıza. Oysaki şairin çok olduğu bir ülkemiz var. Ustanın dediği gibi her üç kişiden beşi şair bu ülkede. Ama bugün yaşayan şairleri sayalım desek, bir anda on ismi zor sayar bir edebiyatsever. Saysa da büyük çoğunluğu çevresindeki isimler olacaktır. Bir şiirini oku diyerek bir adım devam etsek, muhtemelen okuyamayacak.
Bu söylediklerime çok itiraz edilecektir, biliyorum. Ama ne kendimizi ne de karşımızdakini kandırmaya çalışmayalım. Durum böyle. Şairler kendi aralarında düzenledikleri etkinliklerle birbirlerine şiirlerini okuyup, karşılıklı övgüler düzüp tatmin olduktan dağılıyorlar. Oysa Türkiye şiirinin geleneği böyle değil. Bu saydığımız isimler ölümsüzse bugünkü şiir ortamından farklı bir dünyalarının var olduğundan. Şiirleri en yasaklı dönemlerde bile elden ele dolaşmışsa nedeni belli. Bugün yayıncılar şiir kitabı basmıyorlarsa bunun tek nedeni şiirin okunmaması değildir. Okunacak nitelikli şiirin de az olmasıdır. Neyse ki güzel bir miras var elimizin altında. Şiirimiz eksik kalmıyor. O güzel mirası bırakanlardan biri de Ahmet Erhan’dır. Erken bir yaşta sağlam bir hazineyi bırakıp gitmiş üstad. Ve o güzel mirası bir araya getirip bize sunan da Kırmızı Kedi Yayınevi. Ne denli güzel bir işe imza atmışlar.
Ahmet Erhan “Burada Gömülüdür” adıyla iki cilt halinde kütüphanemizdeki yerini aldı. “Anne ben geldim, ağdaki balık/ Bardaktaki su kadar umarsızım/ Dizlerin duruyor mu başımı koyacak?/ Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın…”
Adnan Özer’in sunuş yazısıyla başlıyor kitap. Ve Özer, Ahmet Erhan’ın Cahit, Ziya Osman Saba gibi şairlerle yükselen romantizm eğilimini sürdürdüğünü yazmış. Bunu yaparken de bir farkındalık ortaya koyduğunu söylemiş. Romantizmin yanı sıra toplumcu ve protest yanı, beni cezbeden yönüdür Erhan’ın.
Tüm kitapları bir araya getirilmiş bu iki ciltte. Basım yıllarına göre ardı ardına dizilmiş. Birinci cilt “Alacakaranlıktaki Ülke” ile başlıyor ve sırasıyla “Yaşamın Ufuk Çizgisi”, “Akdeniz Lirikleri”, “Sevda Şiirleri”, “Zeytin Ağacı”, “Ateşi Çalmayı Deneyenler İçin”, “Ölüm Nedeni: Bilinmiyor”, “Deniz, Unutma Adını” adlı kitaplarla devam ediyor.
Ahmet Erhan adını duyunca aklıma gelen ilk şiir hatta tek şiir “Bugün de ölmedim anne”dir. Çocukluk yıllarımdan itibaren bu dizeleri her okuduğumda içim titrer. Ve kulağıma bir başka Ahmet’in, Ahmet Kaya’nın sesi dolar. “Yüreğimi bir kalkan bilip, sokaklara çıktım/Kahvelerde oturdum, çocuklarla konuştum/ Sıkıldım dertlendim, sevgilimle buluştum/ Bugün de ölmedim anne…”
Tazeliğini koruyan, diriliğini saklayabilen dizeler Ahmet Erhan şiirleri. 35 yıl geçmiş üzerinden “Kuşağım, acılı kuşağım…” diyeli. O kuşak acısını yaşıyor hâlâ. Ardından gelen kuşağa da aynı umutları aşılarken benzer acıları devretti bu kuşak, benzer acıları miras bıraktı. Bugün okunuyorsa bu şiirler nedeni budur. Bugün şairim diye ortalarda gezenlere de itirazım bu noktada. Geleceğe ne bırakıyorsunuz. “Kalırsa bir soru kalır benden/ Bir de üç beş şiir, iyi kötü” diyebiliyor musunuz?
İkinci cilt “Öteki Şiirler”le başlıyor ve sırasıyla “Çağdaş Yenilgiler Ansiklopedisi”, “Resimli Ahmetler Tarihi”, “Ne Balık Ne de Kuş”, “Kaybolmuş Bir Köpek İlanı”, “Şehirde Bir Yılkı Atı” ile devam ediyor ve “Sahibinden Satılık” adlı kitapla son buluyor.
Şiir yayıncılığı açısından çok önemsiyorum bu kitapları. Bir şairin bütün şiirlerini bir araya toplamak ve tuğla gibi iki ciltle okuruyla buluşturmak önemli ve başarılı bir iş.
Yazıyı yine şairin dizeleriyle bitirelim. “Gülüşünü hiç eksiltme yüzünden/ Şimdi kalkar bir çay demlerim sana/ Sonra oturur tanımlamaya çalışırız/ Seninle ölümü de, hayatı da…”
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (30 Mart 2015)