Nihal Yalaza Taluy’un Rusça çevirisinden okuduğum Turgenyev’in İlk Aşk romanının Varlık Yayınevi’ndeki basımı (1971) elimde şu an. Kitabı evirip çeviriyorum, kaybettiğim zamanı yakalamışçasına satır aralarında geziniyorum. Kitabın neredeyse her sayfasına notlar düşmüşüm. İlk çizdiğim cümle şu olmuş: “Hepimiz ilk aşkımızın hikâyesini anlatacaktık.”
Ve Sergey Nikolayeviç öyküsünü anlatmaya başlar…
Beni Turgenyev’in bu romanına taşıyan Hasan Ali Ediz çevirisi Babalar ve Çocuklar’dı kuşkusuz. Ediz’in o kapsamlı önsözündeki şu iki cümlesini daha o yıllarda açtığım “Turgenyev Okuma Defteri”me kaydetmişim:
“Turgenyev’in romanları, genel olarak, yazıldıkları devrin aktüel ve sosyal meselelerini ele almaktadır. Hepsi de, ayrı ayrı, devrin dönüm noktasını teşkil eden belli bir sosyal olayı tahlil ederler.”
Bu bakış, o günlerde, hem Turgenyev romanlarını anlamak/çözümlemek için bana anahtardı, hem de okuduğum her romana bu pencereden bakmayı öne alıyordum. Dönem o dönemdi. Ülkenin toplumsal değişim dönüşüm döneminde roman yoluyla insanı/toplumu anlamak gibi bir derdimiz de vardı.
Üstüne üstlük romanın işlevi, bence, bugün de aynı özelliğini korumaktadır. Okur, iyi okur, günümüzün iyi romancısından bunu beklemektedir. Kendini ve toplumunu aydınlatmasını.
Avcının Notları’nın Ergin Altay çevirisiyle yeniden yayımlandığını görünce, gene Ediz’in şu düşüncelerini okuyorum defterimden:
“Turgenyev, roman yazmaya oldukça geç başladı. İlk romanı çıktığı zaman arkasında 29 yıllık bir yazarlık tecrübesi, büyük bir hikâyeci şöhreti vardı. Turgenyev, 1852 yılında ayrı bir kitap halinde çıkan Bir Avcının Notları’ndan hemen kısa bir zaman sonra, hikâyeden romana geçme yollarını aramaya başladı. Turgenyev roman yazmayı düşünürken, romanlarının yalnızca tecrübeli ve usta bir edebiyatçının kaleminden çıkmaları dolayısıyla sağlayacakları şöhretle yetinmek istemedi. Romanlarının, çevrede büyük bir yankı uyandırabilmesi için bunların özellikle aktüel konulara dokunmalarına önem verdi.”
Evet, o “aktüel”lik ülkesinin güncel sorunlarıydı. Çarlık Rusyası’nın açmazları, toplumsal sorunların uç vermesi, sınıf çatışmalarının filizlenmesi, yeni düşünce akımlarının yansıları, ayaklanmalar, ülkenin dört bir yanda sürdürdüğü savaşlar bir romancının dünyasında derin izler bırakıyordu.
Turgenyev, bir bakıma roman yazarak toplumuyla yüzleşiyordu. Okurunu da yüzleştiriyordu yaşanan sorunlarla. Yaptığı karşılaştırmalar o denli etkileyiciydi ki; çağdaşı Dostoyevski ile düşünsel çatışmaya gireceklerdi. Doğu-Batı açmazı ekseninde gelişen tartışma iki romancının roman anlayışları kadar dönemlerinin düşünce dünyasından da izler taşıyordu. Kim nerede duruyor, yaşanan insan/toplum sorunlarına nasıl bakıyor, bunları nasıl yansıtıyor romanlarında… Temel çıkış noktası buydu her iki romancının da.
Dostoyevski’ye göre Turgenyev Batı’da daha çok bilinen tanınan bir romancıydı döneminde. Ömrünün önemli bir bölümü Avrupa’da geçen Turgenyev ülkesinde hapislik ve sürgünlükle de tanışmıştır. Sansür göz açtırmıyordur. Annesiyle yaşadığı sorunlar da onu ülkesinden uzaklaştırır. 1850’de Rusya’ya döndüğünde ise onun için yeni bir dönem başlar.
İlk romanı Rudin (1856) yayımlandığında, burada çizdiği tutunamayan bir figür olan Dimitri Rudin karakteriyle dikkati çeker. Yakın dostu Mihail Bakunin’den esinlendiği söylenen bu tipin dönemin Rus aydını hakkında fikir vermesi, sorunlar yumağındaki hali dikkate değerdir. O “gereksiz insan” tipini var eden koşullara yüzünü dönmesi önemlidir elbette. Eylemsiz insanın sinik varoluşunu göstermesi… Dahası Turgenyev’in ülkenin yakın zamanındaki gerçekliğini bu tipoloji üzerinden yansıtması onun roman yolun ibresini de göstermektedir.
Henry James, Turgenyev’i dramatik bir yazar olarak nitelendirir. Ona dönük şu değerlendirmesi ise romancılığının özünü yansıtır bence:
“Yaşamın eksik tasvirini vermekle yetinmemiş, dünyanın sonsuz çeşitliliğine hakkını teslim etmiştir. Bu Turgenyev’in en büyük erdemidir. En büyük kusuru ise ironiyi fazlaca kullanmış olmasıdır.
Sanırım Turgenyev romanlarını [şu sıralamayla Bir Asılzade Yuvası (1858), Arefe (1860), Babalar ve Çocuklar (1861), Duman (1867), Ham Toprak (1876)] okuduğumuzda hem James’ın sözlerinin yerli yerince nereye denk geldiğini, hem de bir romancının zamanının ruhuna nasıl bakması gerektiğini gösterecek bir zenginlik bulacaksınız.
Turgenyev bugün hem okura, hem de yazar-okura roman dünyasıyla bir zenginlik sunmaktadır. Sizi Dostoyevski’ye, Tolstoy’a, Gorki’ye, Çehov’a taşıyacak bir zenginlik üstelik.
Feridun Andaç – edebiyathaber.net (16 Ocak 2018)