I
Don Kişot’tan Tyler Durden’a; Zebercet’ten Azil’e kadar unutulmayan tüm roman kahramanlarının, en azından, kendileriyle mutlaka sorunları vardır. “Uyumsuzluk” unutulmaz roman kahramanlarının ortak bir özelliğidir, dersek sanırım çok da iddialı bir laf etmiş olmayız.
Geçtiğimiz günlerde, Türkçeye ilk defa bir romanı çevrilen ABD’li yazar, Joshua Mohr’un yarattığı kahraman Rhonda da zihnimizde yer eden kimi roman kahramanlarıyla pek çok ortak özelliğe sahip bir karakter.
Bana Hayatı Yaşanır Kılan Bazı Şeyler’in kahramanı Rhonda’nın geleceğe kalıp kalmayacağını elbette zaman gösterecektir fakat ilk izlenimime göre Rhonda öyle hemen unutulacak bir karakter değil.
Bana Hayatı Yaşanır Kılan Bazı Şeyler (kitap, yazının devamında “Bazı Şeyler” olarak anılacak.) tek cümleyle ifade etmek gerekirse, bir travmanın romanı. Joshua Mohr, travmatik roman kahramanı Rhonda’nın tüm katmanlarını 196 sayfa boyunca adım adım açıyor biz okurlarına.
Roman, Tom Waits’in “Bu kâbuslardan kurtulmak çok viski gerektirir.” sözüyle açılıyor. Bu alıntı, daha ilk başta okurların, ne tür bir yapıtla karşı karşıya olduğunu anlamalarını sağlayan bir işleve sahip: Bazı Şeyler, unutulması için ciddi miktarda alkole ihtiyaç duyulan kâbus gibi bir hayatın romanıdır.
Bazı Şeyler’in ilk cümleleri bize tipik bir Bukowski öyküsüyle karşı karşıya olduğumuzu düşündürüyor: “… San Francisco 2007 sonu. Bütünüyle siyaha boyalı Damascus’ta içiyordum.”
Bu satırların ardından, Rhonda’nın alkolle, bar sinekleriyle ve fahişelerle kuşatılmış hayatına hızlı bir dalış yapıyoruz. Bu bölümde, tipik bir Chinaski hareketi olarak bar kavgasına tutuşma ve sağlam bir dayak yeme gibi detaylar bile mevcut. Fakat roman ilerledikçe anlatı üç farklı kanala ayrılıyor.
Birinci kanal, ilk bölümün devamı olarak nitelenebilecek ve Rhonda’nın, “roman zamanındaki bugünü” olarak adlandıracağımız 2007yılındaki kısa bir süreci anlatıyor. Bu bölümdeki Rhonda, korkunç bir yalnızlığın pençesindedir ve gerçeklikle ilgili sorunları vardır.
Romanın ikinci kanalında ise Rhonda’nın çocukluğu anlatılıyor. Bu dönem, Rhonda’nın bugününe ışık tutan kimi detayların tüm acılığıyla anlatıldığı bir yapıya sahip. Bu kanalda anlatılan Rhonda, istismara açık, sevildiğini hissedemeyen ve adım adım ruh sağlığı bozuk bir yetişkin olmaya doğru giden bir çocuktur.
Bazı Şeyler’in ilk ve ikinci kanalı arasında bir köprü vazifesi gören üçüncü kanalında ise zamanı net olarak belirtilmese de Rhonda’nın çocukluktan yetişkinliğe geçiş yaptığı bir dönemde gördüğü terapi süreci anlatılıyor. Rhonda “Çubuk Makarna” olarak adlandırdığı doktoruna, yaşadığı zorlukları ve kendini inandırdığı kimi şeyleri anlattıkça 2007’nin Rhonda’sının ruh hali daha bir anlaşılır oluyor.
Bu üç dönemdeki Rhonda, temel olarak sevilmek isteyen yalnız bir kaybedendir. Sevgi arayışı içinde, tacize uğrar, kahramanlık yapmaya çalışırken dayak yer, çöp tenekelerinde sabahlar, komşunun yanık kanepesini evine taşır ve daha yüzlerce şey gelir başına.
Yetişkin Rhonda’nın yaşamı bu noktada Bukowski’nin unutulmaz karakteri Henry Chinaski ile benzerlik gösterse de Chinaski, eninde sonunda kendini edebiyatın sayesinde kurtarabilirken, Joshua Mohr daha gerçekçi davranarak Rhonda’yı yalnız çoğunluktan koparmaz.
II
Bana Hayatı Yaşanır Kılan Bazı Şeyler, kısa cümlelerle ve kısa bölümlerle oluşturulmuş kolay okunan bir roman. Yazar, okurlarını uzun tasvirler yerine kısa ve vurucu diyaloglarla kolayca avucuna alıyor. Burada, çevirmeyi tercih ettiği kitaplarla belli bir okur grubunu kendine bağlamayı başarmış olan Avi Pardo’nun başarılı çevirisinin hakkını da vermek gerek.
Bazı Şeyler’de büyük bir gizem ya da akıl almaz maceralar yok, yazının başında da değindiğim gibi, Bazı Şeyler, özünde bir travmanın romanı. Joshua Mohr, Rhonda’nın travmasını anlatırken sokak kültürünü oldukça başarılı bir şekilde anlatmış. Romanın sonundaki “Özür” bölümünden de Mohr ile Rhonda’nın yaşamlarının birçok ortak noktası olduğunu anlayabiliyoruz.
III
Aylak Kitap, Bazı Şeyler’in orijinal kapak tasarımını korumuş. Çok da iyi yapmış. Okurlar, kapağa alıcı gözle baktıklarında kapakta, Rorschach Testi’ne ve Çarkıfelek yarışmasına yapılan iki açık göndermeyi hemen fark edeceklerdir. Bu iki detay da romanın bütünü içinde önemli bir yer kapladıkları için kapağa taşınmaları son derece isabetli olmuş.
Kitabın biçimsel özellikleriyle ilgili tek sıkıntı ise, sayfaların matbaada olması gerekenden biraz daha aşağıya basılmış olması. Bu durum, benim gibi, kitabı okurken yanlardan değil de sayfaların altından tutan okurlar için bir miktar sıkıntı yaratıyor.
Onur Uludoğan – edebiyathaber.net (24 Nisan 2014)