Söyleşi: Osman Palabıyık:
OT Dergi’deki yazıları ile tanıdığımız Bulut Uçar, ilk kitabı “Gülümseyin, Çekiyorum” ile yanı başımızdaki boşluğa talip oldu. Biz de kendisiyle kitabı ve yazım süreci üzerine konuştuk:
Bugüne kadar yazdığın öyküleri hep başkasınınmış gibi anlattın, şimdi kendi adınla yayınlandı. Bu süreçten bahsedebilir misin biraz?
Aslında temelde, öykü yazmak ile öykü yayımlatmak arasında yazar için bir fark yok. Ama öyküyü okuyanlar, ortada yayımlanmış bir eser yoksa sizi yazar diye adlandırmaktan çekinirler. Sonuçta eser yoksa “Yazar” değilsiniz, en fazla “yazabilir”sinizdir. Yorumları bu önyargıdan kurtarmak için, başkası yazmış gibi anlatırdım. Beğenilse de beğenilmese de, ben yazdım derdim sonra.
Kitap “Bebpil’e” ithafla başlıyor, tam olarak nedir Bebpil?
Bebpil, dili dönmeyen birinin, adı Serpil olan annesine seslenirken çıkardığı ses.
Uzun zamandır dergilerde yazıyorsun ancak öykülerin kitap olarak bir forma bürünmesi sende bir baskı-endişe yarattı mı?
Dergide yazmak değil de dergide yazdıklarım biraz etkiledi. Arada anlatmak istediğim başka şeylerden bahsetsem de dergideki köşe biraz mizahi. Kitabın ben de yarattığı endişe, okurun öyküleri kabul edip etmeyeceğiydi. Çok şükür, etmiş gibi görünüyorlar.
Boşlukta kalan, olaylara karşı sesini çıkaramayan insanların iç seslerini aktarıyorsun öykülerinde…
İnsan bildiği şeyi yapmalı.
Bunun yanısıra insanların sürekli mutlulukla, aşkla, zenginlikle ve daha birçok şeyle ilgili arayışını aktarıyorsun ve bunun bir sınırının olması gerektiğini gösteriyorsun. Doyumsuzluk hali son bulur mu dersin?
Doyumsuzluğun bu denli artması ve en alt kattan en tepeye kadar kimsenin tatmin olmaması beni çok korkutuyor. Sanırım bu doyumsuzluk tüketecek bir şey kalmayana kadar devam edecek. Sonrasında da birbirimizi yiyeceğiz.
Aynı zamanda öykülerin ülkemizden birçok ayrıntıyı sert bir şekilde yansıtıyor, gözlemlediğin coğrafyada bir gün bu sertlik kırılır mı?
Sanmıyorum. Ama bu sertliği ancak daha sert bir şeyle kırabilirsiniz. Bu da kimsenin işine gelmez.
“Bakkal Osman Abi” kitapta en çok dikkatimi çeken öykülerden biriydi, her hikayeye mutlaka bir giden gerekiyor mu?
Mutlaka gerekiyor. Ana karakteri olduğun hikayelere dönüp baksana?
“Gülümseyin, Çekiyorum” kapağında aslında öykülerin vuruculuğunu yansıtıyor, okuru bombardımana tutuyor. Kapak çalışma süreci nasıl geçti?
Bence bir insanı derinden yaralamak istiyorsanız, suç aletiniz fotoğraf makinesi olmalı. Iskalamaz, tek atışla aynı kişiyi defalarca vurabilirsiniz, Kapak fikri de buradan çıktı. Kafamdaki şeyi Samet Can Fener’e anlattım. Kendi yorumunu ekleyerek müthiş bir kapak çizdi.
Kitap 15 kısa öyküden oluşuyor, dünyayla derdi olan karakterleri anlatmaya aynı formda devam etmeyi mi planlıyorsun, neler var gelecekte?
Üzerinde çalıştığım bir roman var. İkinci kitabım oalrak onu görmeyi istiyorum. Öykü yazmaya devam ediyorum ama bir kitaba dönüşür mü ya da ne zaman dönüşür bilmiyorum.
Son olarak, öykülerinde bol bol müzik ayrıntısı varken okurlara kitabı yazarken dinlediğin hangi şarkıyı önerirsin ve ne söylemek istersin?
Öyküler farklı dönemlerde yazıldı. Farklı şeyler dinliyordum dolayısıyla. Sanırım en çok dinlediğim şey Slowblow’un Aim For A Smile aslı parçası.
Kitabın Cumartesi Kitaplığı’nın 30 Altı serisinden çıktığını görüyoruz. Nedir 30 altı serisi?
Cumartesi Kitaplığının Dünya Edebiyat Atlası, Zamansızlar serisi, incelemeler, Türk Edebiyatı ve 30 altı serisi olmak üzere 5 serisi bulunuyor. 30 Altı serisi; 30 yaşının altında henüz hiçbir kitabı yayınlanmamış genç yeteneklere fırsat verip “ben de varım” diyebilmeleri için destekledikleri bir serisi ve serinin ilk kitabı Gülümseyin Çekiyorum.
edebiyathaber.net (9 Temmuz 2018)