Cem Akaş’ın yine Can Çocuk Yayınları’ndan çıkan kitabı Bumba Dağın Arkasını Merak Ediyor’dan sonra, serinin devamı Bumba ile Bibu da raflarda yerini aldı! Kitabı Reha Barış resimledi.
Konu bir iskeletse eğer, böylesine az rastlanır. Çünkü bu kitapta hayat dolu bir iskeletle karşı karşıyayız! Her daim kabına sığmayan bir enerjiye ve neşeye sahip iskelet kahramanımız Bibu’nun hayatta yapmayı çok sevdiği şeyler vardır: Koşmak ve dans etmek. Daha önemlisi bunları yalnızca sevmekle kalmaz, azimle çalışır ve bu iki alanda da eğitim alır. Ulusal Opera ve Bale Akademisi’ne kabul edilecek öğrencileri seçen bir yarışma vardır bu eğitimlerin sonunda. Yeteneği çalışma azmiyle birleşir ve öyle sıkı hazırlanır ki, bu yarışmanın hakkını verir. Ancak onun kadar iyi bir yetenek daha vardır ve bu yarışmadan iki tane birinci çıkar. Bibu’yla birlikte birinciliği kapan elbette ki zarif ve sevimli zürafa Bumba olur! Bu çifte galibiyet sonrasında akademiye kayıt olup çok sıkı çalışmaya devam ederler. Birlikte çok başarılı işler gerçekleştirirler, yıllar içinde çok ünlü birer bale sanatçısı olurlar. Ancak bir süre sonra Bibu’nun bir iskelet oluşu, onun Bumba kadar çok talep görmemesine neden olur. Bumba kariyerinde ışıldamaya devam ederken Bibu sessizce gözlerden ırak yaşamaya başlar. Opera binasının arka odalarında hayatına devam eder, çünkü ne olursa olsun tutkularından kopamaz, perdenin arkasında bile olsa, bale gösterilerinden uzak kalamaz.
Baleye duyduğu bu içindeki müthiş arzuya karşı gelemeyen Bibu, sahneye tekrar nasıl dönecek dersiniz?
Bugüne kadar çevirmen rolüyle Türkiye’de çocuk edebiyatına katkı sağlayan Cem Akaş, şimdi oğlu Can’a anlattığı masalları kitaplaştırıp bizleri Bumba ile Bibu’nun serüvenleriyle buluşturuyor.
“Bibu çok hareketli bir iskeletti, en sevdiği şey de koşmaktı. Evin içinde koşardı, sokakta koşardı. Bir yere giderken koşardı, bir yerden dönerken koşardı. Durduğu yerde bile koşardı. O yüzden epeyce sıskaydı. Annesiyle babası bu yüzden biraz endişelenmişti ama doktor onlara, Bibu’nun gayet sağlıklı bir iskelet olduğunu söyleyince rahatlamışlardı.”
edebiyathaber.net (24 Eylül 2014)