“Özenle soyduğum şu elma söyle şimdi kimindir
özenle ne yapıyorsam bilirsin artık senindir”
Turgut Uyar
O elmayı yiyip geçebilir, birkaç dakika sonra da elma yediğini unutup gündelik işlerini yapmaya devam edebilirdin. Ama öyle olmadı. Eline aldın, evirdin çevirdin ve avucundaki varlığını bütünüyle hissettin. Yeşilinin tonuna, üstündeki minik beneklere baktın. O beneklerden biri seni kendine çekti, ona öylesine dikkatli baktın ki, dayanamayıp ısırdığında ağzının hangi noktasına denk geldiğini düşündün. Biliyordun, böylesi bir ihtimali aklından geçirmek bile saçmalıktı ama yeterince odaklanırsan her şey mümkün olabilirdi. O noktayı dişlerinle ezmek isterken elmanın başka noktalarından başka lezzetler alabileceğin geldi aklına. Dönüşü olmayan bir yola girmiştin artık, kabuğundan çekirdeğine, üstündeki minicik benekten incecik sapına fiziksel, kimyasal, hatta tinsel, yani ona dair üretilmiş ne kadar özellik varsa, hepsini ayrı ayrı keşfetmek istedin, bunun için çabaladın. Aldığın her ısırıkta başka bir özelliğini kavramaya çalıştın. Kokusu, tadı seni cezbediyordu ama özelliklerini de düşününce aldığın haz katlandıkça katlanıyordu.
Balkonda oturuyordun, hava sıcaktı. Apartman görevlisi girişteki çiçekliği suluyor, toprağın kokusu buram buram tütüyordu. Aşağıdaki görevlinin mavi kasketini hareketli bir nokta olarak görüyordun. Elindeki hortumu meyve ağaçlarının olduğu tarafa doğru sürükledikten sonra mavi nokta durdu. Armut ağacını sulamaya başlamıştı.
Elmanın ikincisini minik ısırıklarla yerken onun âlemine dalıp gitmiştin. Ev arkadaşın karşına geçip neler olduğunu sorduğunda az önce yaşadığın deneyimle ilgili aşağı yukarı bir şeyler anlattın. Güldü, “O sadece bir elma,” dedi. İşte o anda içinde, ta derinde bir yerde, bir şeylerin kırıldığını hissettin. Karşı çıkmayı düşündün ama karşı çıkmak yerine arkadaşını dinledin. Çünkü soluksuz konuşuyordu. İnceden inceye alay ediyordu söylediklerinle. Haklıydı galiba. Bu yediğin sadece bir elmaydı. Ardı ardına ısırıklar alıp detaylandırmadan, işin içine girmeden yedikten sonra başka bir elma canın isteyene kadar düşünmemen gereken…
Derken koca bir ısırık aldın elmadan, öyle ki çekirdeğine ulaştın. Elmanın merkezi buruk bir tat bırakmıştı ağzında.
“Bak elma da bitti,” dedi arkadaşın, “gerçekten bitti, inan bana bitti.”
Birdenbire içindeki kırgınlığın nedenini elmanın biten bir şey olmasına yordun. Hayır, dedin kendi kendine, o zaten bitecekti. Oysa yerken bitmeyeceğine inanmıştın.
İstediğin her şey o elmadaydı. Buna inandırmıştın kendini.
‘’Elmayı çürümeden tüm bunları keşfederek mideye indirmiş olman bir başarı olabilir belki. Belki de bir teselli.’’ diye devam etti arkadaşın.
O konuşadursun, görevlinin apartman bahçesindeki armutları hayranlıkla toplayışını fark ettin. Ve doğru cümleler döküldü ağzından.
‘’Elma güzel şey ama, sapsarı sulu bir armut zamanı şimdi.’’
Hazal Battaloğlu – edebiyathaber.net (20 Aralık 2014)