Söyleşi: Mehmet Özçataloğlu
“Çıkmam Lazım Hayat Kaçıyor” adıyla Nemesis Kitap tarafından yayımlanan kitabın yazarı Bünyamin Kapıcıoğlu ile söyleştik.
“Çıkmam Lazım Hayat Kaçıyor” bir ilk roman. Adıyla da dikkati çeken bir kitap… Yazma sürecinizden başlayarak ilerleyelim. Nasıl doğdu kitap fikri ve adına nasıl karar verdiniz?
Esasen birçok yazar gibi ben de kendimi bildim bileli yazmayı seviyorum. Hatta ilkokul üçüncü sınıfta kendimce amatör bir roman yazmıştım. Profesyonel anlamda ilk kitap fikrim ise iş hayatımda edindiğim deneyimleri aktarmak için, pazarlama üzerine bir kitaptı desem inanır mısınız? Evet, böyle bir kitap yazdım fakat yayımlatmadım. Zamanla edebi içeriklerle daha fazla ilgilenmeye başladım. Psikoloji ve sosyal tespitler üzerine yazdığım deneme türü yazılarım çok ilgi görünce, bu konuları bir hikâye üzerinden aktarmanın daha iyi ve daha okunaklı olacağını düşünerek, gerekli eğitimleri de aldıktan sonra Çıkmam Lazım Hayat Kaçıyor’u kaleme aldım.
Roman, alışageldiğimiz şekilde bölümler halinde ilerlemiyor. Arada bir nefeslenme söz konusu değil. Zamanlar arası geçişler-dönüşler yok. Çok uzun bir öykü gibi sanki… Tek nefeste koşup bitirmiş gibi hissettirdi bana. Okur açısından zor olacağını düşündünüz mü hiç?
Haklısınız. Öte yandan bu soruyla aslında benden meslek sırrımı paylaşmamı istiyorsunuz. Hiç sorun değil, zira sırlarımı paylaşmaktan büyük keyif alırım. Az önce de söylediğim gibi pazarlama temelli bir yazarım. Yıllar önce içerik pazarlama yazarı olarak başvurduğum bir firma ile yaptığımız iş görüşmesinde, klasik olan “sizinle neden çalışalım?” sorusuna şöyle yanıt vermiş ve işi almıştım: Herkesin hakkında bir şeyler yazabileceği konuları, herkesin okumaktan keyif alabileceği şekilde yazabileceğimi düşünüyorum ve içerisinde ürün yerleştirme bile olsa sonuna kadar okunan yazılar yazabilirim… Sözümü tutmuş olacağım, halen aynı firma ile çalışıyoruz. Sorunuza dönecek olursam, bu romanda reklamcılık ve edebiyat alanındaki disiplinleri birleştirmeyi hedefledim. Okurun dikkatinin dağılmasına izin vermeyecek şekilde bir akışa girmesini istedim. Umarım başarmışımdır. Takdiri size bırakıyorum.
Serdar, ilginç bir kişilik… Sanki biraz hoyrat sanki değil. Sanki duygusal sanki değil. Biraz Serdar’ı tanımlar mısınız?
Serdar, özgürlükçü ve gelenek-göreneklerle fikirlerini kısıtlamamış biri. Bu yüzden hem çok seviliyor hem de ezber bozduğu için farkına varılmaksızın dışlanıyor. O aslında, duygularını bastıranların sesi. Dolayısıyla çok duygusal bir karakter…
Kitapta, “yazar bir karakter yaratır ve bu karakter genelde halktan biridir” diyorsunuz. Serdar, gerçekten bu halkın yansımalarından biri mi? Çünkü geleneksel Türk aile yapısı, yaşam tarzı vs. gibi kavramların karşılığı değil bu karakter. Gerçekte bu kadar dönüştük mü yoksa?
Kesinlikle “halktan biri” fakat bu ifade “halkın geneli” anlamına gelmemeli. Zaten birçok yazım azınlığa hitap ediyor. Ya da anlaşılmadığını düşünenlere… Tabii buradan “kendin için mi yoksa halk için mi yazıyorsun?” sorusu da çıkabilir ama onu başka zaman yanıtlarım. Şimdilik şu kadarını söyleyeyim: Neticede ben de halktan biriyim…
Kitabı, bekârlığa övgü olarak okudum. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Kitap ilk çıktığı zamanlar “okuyan boşanıyor” gibi yorumlara çok sık denk geldim. Bununla birlikte “yuva yıkan yazar” şeklinde esprili geri bildirimler de aldım. Çok mutlu oldum. Evet evet, mutlu oldum çünkü ben yuva yıktığımı değil, zaten yıkık yuvalarda enkaz altından insan çıkardığımı düşünüyorum. Bu kitap bekârlığa övgü değil, çoktan bitmiş ilişkilerin zorla sürdürülmesine yergidir zannımca. Evliliğe karşı değilim. Zorlama olan her şeye (ya da birçok şeye) karşıyım, diyeyim…
edebiyathaber.net (15 Nisan 2023)