Sait Faik Abasıyanık, 11 Mayıs Cumartesi günü, ebediyete kavuşmasının 65. yıldönümünde Darüşşafaka’ya bağışlanmış olan Burgazada’daki müze evinin bahçesinde doğa, insan, öykü ve şiir dolu dakikalarla anıldı. Gürkan Şakrak’ın sunumuyla gerçekleştirilen programda, geçtiğimiz yıl Sait Faik öykü ödülünü kazanan romancı, yazar Kemal Varol, Sait Faik edebiyatını çok yönlü bir şekilde değerlendirdi.
Bir yazarın, hayat öyküsü dışında yazmanın kendi dinamiklerinin de etkilediğini belirten Kemal Varol, Sait Faik öykülerinde genellikle kameranın önde olduğunu, anlatıcının ise geri planda kaldığını vurguladı. “Semaver” gibi öykülerinde görüldüğü üzere kamerayı âdeta insanın içine değil, dışına tuttuğunun altını çizdi. Ünlü yazarın, Burgazada’da gerçek bir adalı gibi yaşadığını da göz önüne alarak yoksullar arasından gelmemiş olmasına rağmen o bakışa sahip olması özelliğinin üzerinde durdu.
İlkin şiir yazan, öykü türüne daha sonra geçen Sait Faik’teki şiirsel üslûbun, eserlerinin son dönemlerinde görüldüğünü belirtirken Kemal Varol, bunun nedenini yazarın öykücülüğünün ilk dönemlerinde şairlik yönünün yazılarına yansımaması için çaba göstermiş olabileceğine bağlıyor.
Ünlü yazarın Garip’le İkinci Yeni arasında bir dil oluşturduğuna dikkat çeken Varol; “Misal Edip Cansever ve İlhan Berk, Sait Faik anlatıyor gibidir,” diyor. Abasıyanık’ı; “Tarihi kendisiyle başlayan ve sürdürülemeyecek köksüz bir yazar. Tek başına bir ekol, bir edebiyat akımı gibi…” cümleleriyle çarpıcı bir şekilde nitelendiren Kemal Varol, yazarın özellikle son yapıtlarının cesurluk yönünden Leyla Erbil, Ferit Edgü gibi 50 kuşağını etkilediğini belirterek Leyla Erbil’in; “Kaynaklarımdan biri Sait Faik’tir,” sözünü hatırlatıyor.
Türk öykü geleneğinden oldukça farklı öyküler kaleme alan ünlü yazarın psikolojisini eserleriyle birlikte ele alan Kemal Varol, yazarın yoksullarla sıradan insanları kahraman olarak seçmesinin kendisini rahat hissetmek, yalnızlığını dindirmek, anlaşılmak gibi nedenlere dayanabileceğinin üzerinde duruyor.
Sait Faik’in, son dönemlerinde yazdığı sıra dışı öykülerinde, anlatıcının bu kez kendisiyle daha fazla ilgili olduğuna dikkat çekerek bu dönem öykülerinin bir çığlığı andırdığını söylüyor konuşmacı. “Bu dönemde şiirsel anlatımın hâkim olmaya başlaması karşısında kimi eleştirmenler bunun anlatımı fazla kişiselleştirdiğini söylerler.” Hikâye yerine dilin öne çıktığı dönemde erken postmodern izlerin görüldüğünü belirten Kemal Varol; “Hikâyeyi sakatlama pahasına baskılanan şairlik öne çıkmıştır; yepyeni bir hikâye yaratmaya koyulur,” görüşünü ortaya koyuyor. Aynı zamanda Haydar Ergülen’in, örneğin “Havuzbaşı” öyküsü için; “Öykülerin sıradan görülmesine karşın anlatımından doğan şiirsel bir gerilim var,” düşüncesine de yer veriyor.
“Yeni bir arayışın peşinde olan Sait Faik’in, ömrü vefa etseydi Türk Edebiyatı’na nasıl bir yön vereceğini düşünemiyorum,” sözleriyle büyük alkış alan Kemal Varol, konuşmasını sonlandırıyor.
Sait Faik Anması’nın sonunda söz alan adalı konuklar ise ünlü edebiyatçı hakkında ilginç bilgiler ve anekdotlar aktarıyorlar. Örneğin yazarın; babasının adadaki kahvesinin müdavimi olduğunu belirten bir adalı; “Yoksuldan yana bir dünya görüşü olduğu için biraz daha sosyalist bir dünya görüşü vardır,” derken bir başka konuk, Sait Faik’in adaya yaptığı yolculuklarda özellikle vapurdaki üçüncü mevkiyi kullanarak halkın yaşam tarzını gözlemlediğini belirtiyor. “Adaya kaçışıyla Burgaz’ı bir nokta olmaktan çıkartıp dünyaya mal etmiş,” tespitini yapan konuğun ardından, Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül; “Adalılar, Sait Faik ile ilişkilerini unutmuş gibi. Yazarın, adalı kimliğindeki yeri daha fazla tazelenmeli,” diyerek yazarın ada ile özdeşleşmiş kimliğinin gerçek değerini bulması gerektiğinin önemini vurguluyor.
Kendine özgü farklı havası, sıcak ve samimi halkıyla Burgazada’nın, yine kendine özgü yazar Sait Faik ile bir kez daha kucaklaştıklarını hissetmek tüm katılımcıların ruhlarını hafifletmiş gibiydi o gün.
Selva Trak Ulupınar – edebiyathaber.net (13 Mayıs 2019)