Söyleşi: Aslı Kemal Gürbey
Burhan Şehit, 1967 Yılında Erzurum’da doğmuştur. İTÜ Sakarya Mühendislik Fakültesinde Makine Resim Konstrüksiyon bölümünden mezun olan yazar, sonraki yıllarda Anadolu Üniversitesi Kameramanlık ve Fotoğrafçılık Bölümünü de tamamlamıştır. Kitaplarda ve yazında ‘Gerçekçiliği’/‘Gerçekçi’ yazarları ve onların yazdıkları eserleri okumayı tercih eden yazarın, Sarıyer Belediyesi Edebiyat Günleri kapsamında düzenlenen Fakir Baykurt Öykü Yarışması’nda “Sabah Aydınlanır Hep” adlı öyküsü ikincilik ödülü alırken, Yılkad Yayınları’nın düzenlediği Halide Edib Adıvar öykü yarışmasında da “Aynalı Çıkmazı” adlı öyküsü kitap seçkisine layık görülmüştür. Yazarla Kalan Yayınları’ndan yeni çıkan “Sabah Aydınlanır Hep” isimli eseri hakkında söyleşi yaptık.
Merhaba Burhan Bey. “Sabah Aydınlanır Hep” isimli yeni eseriniz hayırlı olsun. Okurlar için kendinizi tanıtır mısınız?
Öncelikle teşekkür ediyorum. Ortaokul dönemlerindeydim. Yazma hikâyem iyi bir okur olduğum zamana rastlar. Bilinçli bir okur değildim elbette ama içgüdüsel refleksle severek okuduğum kitapların, edebiyatın olmazsa olmaz öğeleri barındırdığını zamanla öğrendiğimde rastlantı olmadığını da anladım. Samed Behrengi’nin “Küçük Kara Balık” kitabında masalı dinledikten sonra uykuya dalamayan küçük kırmızı balık gibi duyumsamaya başlamam da aynı döneme denk gelir. Böylece yazma-okuma hikâyem gelişerek devam etti ve hiç bitmedi. Yazma hikâyem zaman zaman sekteye uğrasa da kendimle daha çok baş başa kaldığım dönem heybemde ne biriktiyse onları her seferinde yeniden kaleme almaya başladım.
Her yazarın kendine göre bir edebiyat görüşü vardır. Genellikle bir yazarın edebiyata ilişkin görüşü ötekinden farklılık gösterir. Bu bağlamda iki sorum olacak. İlk sorum; edebiyat sizin için ne anlama geliyor? İkinci sorum; sizin benimsediğiniz öykü yazım tarzı nedir, sebebi?
Edebiyat düşünce biçimidir. Yaşam biçimi demiyorum düşünce biçimi. Eşlikler bulmadır. Bu eşleşmelerden sentezler çıkarabilmektir. Değiştirme isteğidir. Sorgulamadır. Hayatın pratiğinde yansımalar bulmak, onları çözümlemektir. Güçlü bir görevdir esasen. Yanılsamalara izin vererek yanıltmamaktır. Derinlerde ya da yüzeyde olan iyi olma hallerini her şeye rağmen umut etmektir. Öykü tarzına gelecek olursam, her zaman net, çağırıcı ve umutvar olan gerçekçiliği benimserim. Bu üç kavramı sac ayağı gibi düşünürsem ve başarabilirsem anlatmak istediğimi anlatır, göstermek istediğimi gösteririm diye düşünürüm. Burada en önemli unsur nesnel yaklaşımdan ödün vermemek olacaktır. Bu hem düşünce biçimime uygun olacak hem de kışkırtıcı olan görevi yerine getirecektir.
Öyküler romana göre kısa olduğu için dışarıdan bakıldığında öykü yazarlığı kolay bir iş gibi görülüyor. Fakat bu görüşün doğru olduğunu hiç zannetmiyorum. Öykü yazmak bana çetin bir uğraş gibi görünüyor. Fakat bazıları da buna katılmıyor. Edebiyatçılar arasında eskiden beri devam eden bu tartışmada siz nerede yer alırsınız?
Kısa olan kolay olan anlamına gelmiyor benim için. Yahya Kemal’in “Serin serviler” demek için yedi yıl şiirini demlendirdiği bilinir. “Ona kolay, buna zor” tartışması, yapılanın popüler kültür düzeyine indirgenmesi durumunu çağrıştırıyor. Ancak şunu söyleyebilirim; öykü yazmak “konsantre bir ürün hazırlamak” kadar zor. Sayfalarca yazabileceğiniz bir konuyu, nesneyi, karakteri belki de bir kaç cümle ile anlaşılır biçimde anlatmak demek. Öyle ki küçük mekânlara işlevsel mobilyalar düşünmek ve tasarlamak gibi zor ve analitik bir süreç.
Bir de şunu sorayım: Edebiyat Haber sitesinde Metin Celal, son dönem öyküleriyle ilgili “Bütün öyküler birbirine benzemiyor mu?” başlıklı eleştirel bir yazı yazmıştı. “Tek tipleşmenin günümüz öykücülüğünün çıkmazı olduğunu, öykü yazarlarının anlamlı öyküler yazdığını ama farklılaşamadığını” vurgulamıştı. Ne dersiniz?
Buna yüzdesel olarak bakıldığında “hayır kesinlikle öyle değil” diyemem ama farklılığı oluşturanlar da her zaman azınlıkta değil midir? Bir katarda ancak bir lokomotif vardır. Zaten çağımızın sanattaki en büyük açmazı “özgünlük” değil mi? Belki de bu sıkışmanın tam ortasındayız. Bu söylemi itici güç olarak söylenmiş iyi niyetli olarak alıyorum. Böyle eleştiriler de her zaman gerekli. Anlayıp düşünmeli ve üste düşen neyse onu yapmak için çaba harcamalı.
Arı duru on bir öyküden oluşan sevimli bir öykü kitabı “Sabah Aydınlanır Hep”. Hiç sıkılmadan bir çırpıda okudum. Okurların da sıkılacağını hiç zannetmem. Öykülerinizde ilk dikkatimi çeken şu oldu. Bir yanda “everecem”, “olabilemez”, “dellenme” sözleri diğer yanda “happy birth day”, “imoci”, “akıllı telefonlar”, “mençıstır”, “sonarla avlananlar”. Öykülerinize egemen olan üslup geleneksel ile modernin sentezlenmesi mi yoksa çatışması mı tam karar veremedim. En iyisi bunu size sormak.
Geleneksel ile modernin çatışması genel olarak ele aldığım izlek değil. Hayata ve ele aldığım insanlara dair nesneler sadece ana izleğin akışına zaman zaman dahil oluyor, kesişiyorlar. Biçem açısından da uygun düşüyorlar ya da onları o şekilde denkleştiriyorum. İyi “gösterilen” bir izleğin üstüne eklenen bu motifler ayrıca destekleyici ve kışkırtıcı görevlerini yerine getiriyorlar.
Siz öyküleri ödül almış, kitap seçkilerinde yer almış bir yazarsınız. Hikâyelerinizin kurgusu, kahramanlarınızın halktan kişiler olması ve kullandığınız dildeki sadelik öykülerinize ayrı bir lezzet katmış, benim de çok hoşuma gitti. Tecrübe olmadan sanırım böyle bir lezzet bulmak çok zor. Tecrübelerinizden genç öykü yazarlarının da öğreneceği şeyler mutlaka vardır. Gençlere iyi bir öykü yazarı olmak yolunda tavsiye ve önerileriniz neler olurdu?
Ben yazarlığı genç-yaşlı olarak ayırmıyorum “Yola yeni başlayan ya da yola yeni başlamaya niyet eden” diye tanımlamayı uygun buluyorum. Hani “Tolstoy bisikleti” kavramı vardır ya! Ona benzer. Bunun için önce iyi bir okur olmak gerektiğini düşünüyorum. Okumada seçiciliği öğrenmek de bunun devamı. İkinci en önemli ise gözlemlemek. Kuşun, mevsimlerin, insan davranışlarının, yaşam biçimlerinin, ilişkilerin, hataların, kaygıların kısaca duyumsayabildiğimiz her şeyin gözlemlenmesi. Sonra nesnel yaklaşımın önceliği. Yazma aşamasında sayfayla aranızda yapacağınız en sağlam sözleşme de bu olmalı. Yazacağınız sayfaya “söz vermelisiniz” nesnel yaklaşımdan uzaklaşmayacağınıza. Nedensiz hiçbir sonucu sunmamalısınız okura. Örneğin bir insan durup dururken intihar etmemeli, ya da sevinmemeli. Bir nesneyi sunduysanız mutlaka kurgunuz içinde bir görevi olmalı. “Ben istedim böyle yazdım” demek okuru da, özsaygıyı da zedeleyecektir. Bunlara dikkat ederlerse özgünlüğe ve özgürlüğe ulaşmak daha doğru olacaktır diye düşünüyorum.
Burhan Şehit, 5 öykü yazarı, 5 de öykü kitabı önerecek olsa bunlar neler olurdu?
Çehov’dan Altıncı Koğuş.
Maksim Gorki-Konovalov.
Bekir Yıldız-Kaçakçı Şahan.
Dört ve beşi de benim çok çok önemsediğim Sait Faik’ten vereceğim. Önemli ve özgün hikâyecilerimizden Sait Faik. Son Kuşlar ve Şahmerdan.
Söyleşiyi sonlandırırken kitabınızla ilgili özellikle söylemek istediklerinizin olup olmadığını da merak ediyorum.
Sizin de başta söylediğiniz gibi “arı duru” on bir seçkiden oluşan bir kitap “Sabah Aydınlanır Hep”. Bu bir tanışma kitabı benim için okurlarla. İyi iletişim kuracağımı ümit ediyorum. Daha onlarca anlatmak istediğim öykü buluşmaya hazır. Düşünme biçimlerine dokunup umutlarına umut, yollarına yoldaş, dillerine söz olabilirsem ne mutlu.
Kitabınız hayırlı olsun, okuru bol olsun.
Bu samimi söyleşi için ben de teşekkür ederim.
edebiyathaber.net (2 Nisan 2024)