Sema Kaygusuz ve Birhan Keskin, bu iki edebiyatçı birbirlerinin dillerine, kelimelerine, algılarına buyurmuş gibiler, yani “hoş gelmişler”. Şiirle hikaye birbirini açacak, birbirine katacak.
Sema Kaygusuz’un Karaduygun hikayelerinde Birhan var “hayatındaki en uykusuz kişi olarak”. Onu buldum, üst ranzada kitaplarımın arasında. Zaten sadece beş tane şiir kitabım var; Birhan’ınkinin adı Soğuk Kazı. Kitabın içinde bir ad daha var “Dünyanın Katı Huyu”.
Konumlandırılmış duygum ikinci ada daha yakın çıktı. Sema Kaygusuz’un Karaduygu, kitabın sonlarına doğru anladığım kadarıyla, melankoli kavramının gündelik hayattan çıkmış halinin yerelliği.
Birhan ise şair, Soğuk Kazı’nın yazarı ve Karaduygun hikayelerinin gölgedeki sürücüsü, ama Sema Kaygusuz sürükleyicisi… İkisi içiçe; Bakırköy Cezaevinde benim odamda iki kitap olarak buluştular.
Sevgili Melek [Ulagay-Taylan] birini, öbürünü de sevgili Ayten [Alkan] cezaevi kapısında ders verdiği gün (3 Mart 2012) yollamış.Yollarken bilemezdi Ayten çünkü o günlerde Karaduygun daha taze basılmıştı veya daha çıkmamıştı piyasaya. Melek de, bende bir Soğuk Kazı olduğunu nereden bilsin!
İşte zindanın mazgal gücü!…
İnsan hiç kendisini kendi ellerinde tutmadan edebiyat yapar mı? Sema Kaygusuz yapmış. İnsan hiç kader ve hüzün arasında sınıfsal bir “çatışma” yaratır mı? Kaygusuz yaratmış. İnsan hiç kapıya dayanan kalaycının yapışkanlığını ve kendi saflığını üşenmeden sayfalarca polisiye tırmanışı gibi anlatır mı? Sema K. Anlatmış.
İnsan hiç sabahın köründe bir gürültüden müzdarip olup Kabataş Parkına kadar kaçar mı? S.K. kaçmış. [Birhan’dan mı?] İnsan yazıya yakalanmışken yazıdan korkar mı? Ben korktum!
Sema Kaygusuz’un hikayeleri anadilimde yoğurdu beni ve önceden çıkaramadığım algıları dile geçirdi. Hikayeci ile okuyucu arasında empati ötesi bir bağ kuruldu; neredeyse kahve falına bakacağım… ama yok Berlin Türk Edebiyat Festivali afişinin anlattıklarıdır sadece.
Afişte “Dil Dile” yazıyor. Festival Roza Lüxemburg Meydanında 23 Mart 2012 den 31 Mart 2012 ye kadar sürmüş. Afişin üzerinde 2 lik 5 lik zeytin/zeytinyağı tenekeleri 6 tane, markalar şöyle “Topuz”, “Sur”, “Karaca” market tezgahından dil dile….
Bir de üstüne Birhan Keskin!…odadayım afiş duvarda, Sema Kaygusuz önümde, Romen rakamlarının üstüne kelebek konmuş kapakta,
Canlı; sağ tarafta masada Birhan Keskin gri kapakta soğuk kazı yapıyor, ortada ben yazılara yazı yapıyorum. Hepsi üst üste bindi: Şiir üzerine yazamam, zaten yazmam da, yazmadım.
Sara Aktaş’ın yeni şiir kitabı için de yazmadım ama B.K. Karaduygun’un içinden çıktı, onu odamda buldum. Sadece yeni bir deneyimi, deneyimleri Gazze’de Bağdat’ta gördüm “Şeytanın bacağı kırık kalıyor/insan derken”. Birkan Keskin bir de İstanbul’a benzemiş;
Ayaklı kalpli şehir olan şair, sarstı.
Sanat edebiyat gerçekten çok tehlikeliymiş! Zindanda uçuruyor insanı dikey maviye doğru sonra İstanbul ancak “seninle ” birlikte varoluyor. Sadece İstanbul mu ayaklanan, kollanan, gözlenen, kulaklanan, seslenen, yüreklenen bir de kıllanan?
“Erik, kiraz, kalp yaz” var şiir olarak”: Yaz içeri atar adımını elbet, ve papazeriğinin gevşemesine benzer sonra acının gevşemesi” İstanbul ile birleştir, hop “kentsel dönüşüm”! Ve katı, kaskatı kesiliyor insan “soğuk katı” bölümünün bitiminden önceki “katı” da kalıp…
İçerden yürüyen ve püsküren su / Fokurdayan lav kaynayan felek / Bunca şey birbirini ite kaka oluyor/ Ve katılaşıyor dünya giderek
Roma rakamlarının “sıfırsızlığı” (Birhan’a atfen Sema’dan), ölümü kelebekler vadisi fotoğrafı üzerinden tanımak, denizdeki tıpalı şişeden çıkan terzi çağrısı ve mavi fitilli kadife takıma uzanan yollu sohbet…hepsi Sema Kaygusuz’un taşımaları…Ama en ağırı “hüzün” ile “keder” arasındaki sınıf farkı ve eşitsizliğin çatışan acısı: “Kederliler hafıza kökenli bireyler olduklarından hükmedilemezler”.
Bu sınıfsal meseleyi Birhan tesbit etmiş!
Bu iki edebiyatçı birbirlerinin dillerine, kelimelerine, algılarına buyurmuş gibiler, yani “hoş gelmişler”. Şiirle hikaye birbirini açacak, birbirine katacak. Sema K. Zamanı işaretliyenden kaçacak, Kabataş parkından çıkacak ve sanki gidip hikayelerini “misafirlerine” hediye edecek. “Çok sesli kitap” demişler, bence çoğul gözlü, çoğul kalpli aynı zamanda… zaman derken zorlandım çünkü zamansız bir algıyla yazılmış hikayeler gürültüyle. Ama gümbürtüye giden hikaye yok gibi…
Büşra Ersanlı – bianet.org (2 Temmuz 2012)