İnternetin hayatımızdaki yerine dair tartışmalar yeni değil. Aslına bakarsanız çok eski de değil. O yokken neler yaptığımızı pek anımsamasak da, yaşamımıza dâhil oluşu daha dün gibi. Günleri farklı bir ritimde akıtışıyla, eskiyle yeni arasındaki çizgiyi muğlaklaştırışıyla, her an her yerdeliğiyle hayatımızın ortasında duruyor ve bir an ayrı düşsek günü nasıl kurtaracağımızı bilemiyoruz. Pandemi ve peşi sıra gelen yeni dünya tahayyülleriyle onun hakkında daha yüksek sesle konuşmaya başladık. Eğitimden işe, yeni hobiler edinmekten göremediğimiz yakınlarla hasret gidermeye dek her işimizi tek tuşla halledebiliyorduk, ne mutluydu bize. Diğer yandan yüzümüzü ekranlara değil ailemize dönmenin keyfini keşfediyorduk, yine mutluyduk. Bir yandan sürecin yok olan doğaya dair düşünmeye davet olduğunu, daha az tüketmeyi salık verirken diğer yandan alışveriş sepetimizi güncelliyorduk. Bildiğimiz dünyanın sonunun geldiğini de, hayatın devam ettiği ve ona bir şekilde ayak uydurmak gerektiğini de yine internetten duyduk/duyurduk. Akıp giden hayatın bunca dışında kalışımızın, evimizin kokusunu unutmuşluğumuzun ortasında duruyordu durmasına ama ya o olmasaydı, ne olurdu bizim halimiz?
İnternet sınırlamaları fiilen kalkan çocukların pek çoğunun ‘sanal olmayan’ arkadaş edinemediği ve ekransız zaptının mümkün olmadığı yine bu süreçte keşfedildiğinden tartışmaların hattı olumsuzlamaya kaydıysa da, onsuz her anımızın bitmeyen bir karantina olacağını haykıran ‘bilinçli tüketim korosu’nun katkılarıyla denge sağlanır gibi oldu ancak neticede internete dair sorular her gün daha da büyüyen dev bir çelişki yumağı olarak kalakaldı.
Büyükannenin İnterneti Bozduğu Gün!, işte bu tartışmaların ortasına doğru seslenen bir kitap. Tüm işleri internete bağlı ebeveyn, elinden düşürmediği telefonunda oyunlar oynayarak tüm gün kanepede uzanan ağabey Max, dünyayla iletişimi odasında müzik dinlemekle sınırlı abla Luisa, onları ziyarete gelen büyükanne ile büyükbaba ve öğrendiği her yeni bilgiyle merakı daha da artan minik Tiffany. Sadece meraklı değil aynı zamanda çok da kaygılı Tiffany. Meraklı çünkü hayli sıradan bir tatil gününde evde, ardından sokakta ve derken tüm dünyada bir telaş başlıyor ve daha önce işitmediği bir sürü kelime çalınıyor kulaklarına. Kaygılı çünkü tüm bunların suçlusunun biraz da kendisi olduğundan emin. Büyükbabayı, Luisa ve Max’ı salona doğru koşturan, anne ve babasını günün ortasında eve döndüren ve davetsiz bir misafire kapılarını çaldıran bir şeyler oluyor. İnternet bozuluyor! Hem de tüm dünyada. Hem de yalnızca Tiffany, büyükannesine göz kulak olmayı beceremediği için. Bu nasıl bir görev, bu görevi Tiffany’e kim vermiş diye sormayın, artık tüm bu sorular için çok geç. Çünkü,
“İnternet çöktü,
Hem de koca dünyada!
Büyükanne yaptı,
Ama yanlışlıkla!”
Peki bu mümkün olabilir miydi? Tüm dünyayı kargaşaya sürükleyen bu süreç, büyükannenin tek bir parmak hareketiyle mi başlamıştı? Büyükanne suçu üstlenmekte ısrarcı oldukça Tiffany’nin kaygısı büyüdükçe büyüyordu. Of, herkesin fikir yürüttüğü bir konuda bilmediği ne çok şey vardı. Punk? Pembe balinalar? Teleteks? Nefret suçu? Ama en önemlisi, neydi bu internet? Nasıl olur da salonun bir köşesinde öylece dururken başka insanları da etkiliyordu? Bir pano mu yoksa okunabilen bir televizyon muydu? Madem böyle kolayca bozuluyor bir tamir çantasıyla her şey yoluna konulamıyor muydu? Yokluğunun herkesi çok kızdırdığı belliydi ama sıcacık bir pizzayla ne alakası olabilir ki? İnternetin kesildiğini duyuran bu antika kutular da neyin nesiydi? Neyse ki, bu sorunun yanıtını Max ve Luisa da bilmiyordu.
Gün akşama döner ve minik Tiffany internetle ilgili sorularına yanıt alıp rahatlarken sıra büyüklerin sorularına geliyordu. Görme alanları da birbirleriyle iletişimleri de ekranları ile sınırlı bir aile internetsiz bir günü nasıl sonlandırır? Neden Max ve Luisa’nın bu soruya anne ve babalarından daha az yanıtı vardır? Bir baba evinin yolunu nasıl unutabilir? Bir arada olmak hemen hatırlabilir mi? Peki ya Tiffany başından beri haklıysa ve interneti büyükanne bozduysa?
Büyükannenin İnterneti Bozduğu Gün!, hızla gelişen teknolojinin kuşaklar arasında yarattığı farkları, adına internet denen ve hemencecik bozulabilen bu ‘şey’in mesaj göndermekten başka ne işlere yaradığını, tüm dünyayla yakınlaşırken aynı çatı altında yaşadıklarımıza yabancılaşmamızı, insanın iletişim serüvenini, oyunun peşi sıra gelen gülüşleri ve internetten bile daha sınırsız olan gücü Tiffany ile birlikte keşfetmek isteyenler için, değişip dönüşen normallerimize bolca yeni soru ile bakan bir kitap.
Marc-Uwe Kling’in yazıp Astrid Henn’in resimlediği ve Burcu Aksu Güney’in Türkçeleştirdiği Büyükannenin İnterneti Bozduğu Gün!, Uyurgezer Kitap tarafından yayımlanıyor.
Işıl Kızılırmak – edebiyathaber.net (11 Kasım 2020)