Elizabeth Gilbert, yaşam sevgisi, dönüşüm arzusu ve cesareti aşılayan, unutulmaz sahnelerle filme alınan biyografik romanı “Ye, Dua Et, Sev’’ den sonra dikkat çeken bir kitaba daha imzasını attı. Yazar, bu yıl yayınlanan “Büyük Sihir’’ adlı deneme türündeki eserinde kişinin kendisi olmayı başararak hayallerini gerçekleştirmesi ve yaratıcı bir yaşama sahip olabilmesi adına sihirli ipuçları veriyor.
Yaratıcılık arzusu aşılayarak okuyucunun yaratma ve üretme isteğini kamçılayan yazar, özellikle ilham perilerini etrafında toplayabilmenin ve iyi bir yazar olabilmenin sırlarını aktarıyor. Bir kişisel gelişim kitabı da sayılabilecek eser, kitap dünyasında birbirinin benzeri onca kişisel gelişim kitabından sonra oldukça farklı bir algı oluşturarak diğerlerinin arasından sıyrılıyor.
Kitapta anlatım özelliği bakımından yaşanmışlıkların son derece içten ve samimi bir dille ortaya konması dikkat çekiyor. Sanıyorum ki Elizabeth Gilbert’in kitaplarının çok satmasının ardındaki anahtar kelime “içtenlik’’: “Yaş aldıkça özgünlük beni daha az etkiliyor. Artık sahicilik daha çok duygulandırıyor beni. Ne söylemek istiyorsanız söyleyin ve bunu bütün kalbinizle yapın…Yeterince sahiciyse inanın bana orijinal gelecektir zaten.’’
Kitap, atalet içindeki bir insanın bile üretme ve yaratma isteğini kamçılayacak güçte cümleler dizininden oluşuyor. Bu yönüyle yazar, kendi içindeki yaşam ve yaratıcılık enerjisini dışarıya aktarmada oldukça başarılı…
“Büyük Sihir’’, yaratıcılık konusunda yazılmış kimi kitaplar gibi terimlerle dolu değil. Aksine öğreticiliğini yaşanmışlıkları aktararak veren ve her kesimden okuyucuya sıkmadan katkıda bulunabilecek sevimli bir eser.
Kitap; Cesaret, Sihir, İzin vermek, Kararlılık, Güven, Kutsallık başlıkları altında altı bölümden oluşuyor.
“Yaratıcılık nedir?’’ sorusunu “Bir insanla esin perisinin gizemleri arasındaki ilişki.’’ şeklinde cevaplayarak başlayan yazar, kitap boyu kendi esin perilerini okuyucununkilerle ilişki içine sokmayı başarıyor.
Okuma süreniz boyunca “Kalbinizden gelen, sizi canlandıran herhangi bir şey olmak için ibadet eder gibi kendinizi güzellik ve aşkınlık arayışına adamanızı’’ çok hoş bir yol olarak öğütleyen bir kitabın satır aralarında kaybolma zevkini yaşıyorsunuz.
“Hayattaysanız yaratıcı bir insansınız demektir.’’: Yazarın değindiği önemli bir nokta da aslında herkesin içinde bir yaratıcılık yeteneğinin bulunduğu… Fakat nicedir yaratma yeteneği sadece belli bir kesimin elindeymiş gibi yanlış bir algı oluşturulduğu için çoğu insanda bu konuda bir ürkeklik oluşmuş durumda…
Yazar, yaratıcı yazarlık dersleri veren Jack Gilbert’in öğrencilerine, nasıl şiir yazacaklarını değil, neden şiir yazacaklarını öğretmeye çalışması örneğinden yola çıkarak insanın neden yazması gerektiğinin altını çiziyor: “Haz almak için. İnatçı mutluluk yüzünden. Bu acımasız dünya cehennemine karşı mücadele etmek için hayatlarını en yaratıcı biçimde yaşamak zorunda olduklarından,… cesaret olmadan kendi kapasitelerinin menzilini bulmaları mümkün olmadığından.’’
İçinde yaşadığımız dünyanın son yıllardaki olumsuz şartları düşünüldüğünde artık hemen herkesin bir şekilde yaratıcı deneyimlere ihtiyacının olduğu kaçınılmaz bir gerçek. Çoğu olumsuzluğu olumluya dönüştürecek bir sihirli değnek misali terapi görevi göreceği kesin olan bu tarz çalışmalar, yaş ve benzeri bahaneler öne sürülmeksizin gerçekleştirilmeli. Bu bağlamda yazar, günümüz insanları için önemli bir noktaya da değinmiş oluyor: “Sanat okuluna gitmek için borçlanmak yerine, dünyayı daha yakından tanımaya, daha cesurca keşfetmeye çalışın. Veya cesaretle kendi içinizde daha derinlere inin.’’
Kitabın adını göz önüne aldığımızda “Büyük Sihir’’ in yazarın ’’Yaratıcı sürecin hem sihirli hem de sihrin ta kendisi olduğuna inanıyorum.’’ sözünde gizli olduğunu anlıyoruz.
“Fikirler bedensiz, enerji formunda yaşam biçimleridir. Bizden tamamen ayrıdırlar ama bizimle –tuhaf yollarla da olsa- iletişime geçebilirler. Bir fikir onu dünyaya getirebileceğine inandığı kişiyi bulduğuna karar verdiği zaman, sizi ziyaret eder. Dikkatinizi çekmeye çalışır…Size evrensel, fiziksel ve duygusal esin işaretleri gönderir. İlginizi canlı tutmak için yolunuza tesadüfler ve mucizeler çıkarır.’’
Soyut halde olan ilham perilerini somut hale getiren; yazarın, şairin, sanatçının, zanaatkârın…ta kendisidir. Esin perilerinin vücut bularak esere dönüşmesi içinse günlük yaşamın rutininden ve darbelerinden uzak kalınan anlara gereksinim vardır ki o anlarda periler yaratıcı dünyamızdan içeri sızmayı başarabilsinler.
Kimi zaman bir darbeden kaçışın bile bir ilhama neden olduğunu unutmayarak önemli olanın olumsuzlukları küçük birer mucize olarak kabul edip yaratıcılığa çevirebilmeyi başarabildiğimizde bu nadir anları yakalayabiliriz. Bu şekilde peri tozlarının hem yaşamımıza hem de yaratıcılığımıza serpilmelerinin yolunu açmış oluruz.
Nitekim bu tarz düşünceler yazarın cümlelerinde can buluyor: “Kendi icadınız olan duygusal felaketlerin dikkatinizi dağıtıp sizi işinizden alıkoymasını engellemek için sağlıklı ilişkiler geliştirebilirsiniz. Büyüklük, suçlama ve utanç duygularının cazibesine karşı koyabilirsiniz… Yeteneklerinizle savaşmak yerine (terapi, tedavi, dua ve tevazu aracılığıyla) şeytanlarınızla mücadele edebilirsiniz… Hayatınızın sonunda ise size sihirli, ilginç, tutkulu bir varoluş yaşattığı için yaratıcılığa teşekkür edebilirsiniz.’’ Bu anlamda eserin dikkat çeken psikolojik bir yönünün de bulunduğunu görüyoruz.
Saf yaratıcılığı “pastanın üzerindeki krema’’ ya benzeten Gilbert, “Yaratıcılığımız evrenin çılgın ve beklenmedik bir ödülü bizlere.’’ cümlesiyle yaratıcılık kavramını yüceltiyor.
Yaratıcılık insana bir ödül olarak bahşedildiğine göre ona gereken değeri vermenin yollarından biriyle kitaptaki bir benzetme sayesinde karşılaşıyoruz: “Yaratıcılığınıza yorgun, yaşlı, mutsuz bir evlilik (bir yük, bir pranga) gibi muamele etmeyi bırakın ve ona tutkulu bir sevgilinin taze gözleriyle bakın… En yaratıcı benliğinizle karşılıklı bir gönül ilişkisi yaşayın.’’
Yaratıcılığın tıkandığı dönemler için Elizabeth Gilbert, Einstein’ın “birleşimsel oyun’’ taktiğini öneriyor. Yani bir diğerini kurcalayarak zihinsel bir kanalı açma yöntemi… Örneğin, bir çizim kursuna giderek yazma eylemine yardımcı olacak farklı bir kapı aralamak gibi…
İlginçliğin, yaratıcılığın şartlarından biri olduğunu öne süren yazar; “Bana kalırsa pek çok insan, ilginç sözcüğünden korktuğu için yaratıcı bir hayat sürmekten vazgeçiyor… Bir şeylerin zorlaştığını ya da artık sizi ödüllendirmediğini hissettiğiniz anda cesaretinizden vazgeçmeyin.
Çünkü o an…
Çünkü o an ilginç olanın başladığı andır.’’
Ve sonra…
Bize gülümseyerek dokunan esin perilerimize olduğu gibi, ruhumuza gerek mutlulukla gerekse acıyla dokunan herkese, her duruma minnettar olmak gelmelidir.
Selva Trak Ulupınar – edebiyathaber.net (5 Nisan 2016)